İbrahim KAYGUSUZ

İbrahim KAYGUSUZ

Zaman, mekân ve insan

Mekân anlam yüklü bir yerdir.
Şerefü-l mekani bil-mekin/makamların şeref ve izzeti oturanlarla kaimdir.
Mekân bize kimliğimizi verir. Bizler farklı mekânlarda farklı tecrübeler ve tahayüller üretiriz.

Bu bağlamda şehirler, kimliğimizin mekâna bürünmesidir. Anadolu Müslüman yaşayışı kendini şehir mekânlarında gösterir.

Zaman dediğimiz nehr-i azîm (30. Söz) ise mekânımızı ve ilişkiler sistemimizi şekillendiren önemli bir metafizik fenomendir.

Allah’ın yazar ve bozar tahtası olan zaman, bir nehir gibi mekânların üzerinden geçer ve onu farklı tahayüllerin ve tasavvurların beşiği haline getirir.

Bu nehir insan iradesi ile yönünü tayin eder, bazen esmanın kayıt karelerine dönüşür bazen de ezer/deler geçer!

Hafta sonu Batmanlı kadim dostlar bizim, bir tarihe ve mekâna tanıklık etmemize vesile oldular.
Hasankeyf’den bahsediyorum.
Programın içine sıkıştıramadık fakat son anda kendi “zaman”ımızı yoğunlaştırarak bu şahitliği gerçekleştirdik.

Seminerler, televizyon programları ve dostları ziyaretlerle dolu bu seyahat, inşallah zihni ve fiili bir berekete vesile olmuştur. Başta nurculuğun ulu çınarlarından Hacı Mehmet Uçar ağabeye, Burhan, Aziz, Said ve Hasan ağabeylerin şahsında göz dolduran bütün heyete teşekkür ediyorum.
Davetin baş müsebbibi değerli dostum Maruf Özülkü’ye ev sahibi genç kahramanlardan Tahir Demirtaş, Müslüm Gündüz ve Hamza Güzel kardeşlerime ayrıca hususi teşekkür etmek istiyorum.

Şerefü-l mekani bil-mekin, işte böyle bir şeydir.
Bu mekânlar ve onu şereflendiren mekinleri, bana yıllar öncesini hatırlattı.
Çocukluk yıllarımı, Nurculuğu ilk nefeslediğim zamanları ve mekânları.
O anlarım zamanın ve mekânın ezip/delip geçemediği anlardı.

Hatırlıyorum bu samimi anlarda zamanı, lahuti dalgalar sarmıştı; mekânı, nefsin ve hevanın kalleşçe darbeleri paramparça etmemişti; o zamanlarda ve mekanlarda küresel, yerele, manaya ve ruha galebe çalmamıştı.

Modernlik o zamanlar beni daha dönüştürmemişti. Vakti kuşandığım için vakit beni kuşatamamıştı!
Bu anlarımın şahidi Suad Alkan ağabeydir.
Sorabilirsiniz!

Hani şu meşhur “Çelikhan Diye Bir Yer”in mimarı.
Türkiye’de “devlet terörü” kavramının patenti de ona aittir
Birkaç hafta önce Ankara’da birlikte katıldığımız Arama Konferansında bana “mekânımı” ağlayarak anlatmıştı.

Rahmetli babam Suat ağabeyin destansı kahramanlıklarını çok anlatmıştı. Fakat bu sefer ilk defa kendi ağzından dinlemiştim.
Ben onu o da beni tanıyordu fakat benim Çelikhanlı olduğumu bilmiyordu.
“Ağabey Çelikhanlıyım” dedim.
“Öylemi ya! Dur bakayım, benim önce ağlayıp sonra seninle konuşmam gerekir” dedi ve gözyaşlarına hâkim olamadı.

Suat ağabey, yıllar sonra muttali olduğu aynı mekânları, modernliğin ve küreselliğin pençesinde gördüğünü ve çok üzüldüğünü dile getirmişti.
O muhteşem zamanların ve mekânların mimarı olan Ömer Pektaş ağabeyi çok dinlemek isterdim.

İşte Hasankeyf’de dostlarla beraber tarihe ve onu şekillendiren mekâna şahitlik yaparken zihnimde bu manalar uçuştu durdu.
Batmanlı dostların samimi ve kalbi ahvali ile “kendimi” yeniden buldum, mazinin amak’ına daldım.
Vesile onlanlar, sizlere medyun-u şükranım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum