Yüzük yok edilmeli!

Dün 28 Şubat’ı idrak ettik.

Bir cinayet mekanizmasının nasıl işlediğini, sistem tarafından devşirilenlerin yarattığı yıkımları, karanlık ruhların ülkenin demokratikleşme arzusuna nasıl fütursuzsa saldırdığını bugünlerde gösterilen belgesellerden okuyabiliyoruz.

Ordu harekete geçti. Kendi içinde tasfiye yaptığı gibi, siyasal sistemin tüm karar mekanizmalarına doğrudan müdahale ederek politikayı biçimlendirdi.

Medya harekete geçti. Ordu merkezli bu girişimin gönüllü taşıyıcısı oldu. Kamuoyunu oluşturma rolünü üstlendi. Kendi içinde tasfiye yaptı. Bu bağlamda İstanbul sermayesi tarihinin en kötü sınavını verdi.

Meslek örgütleri ve sendikalar harekete geçti. İtalyan faşizminden devşirilerek 27 Mayıs darbesiyle Anayasal kuruma dönüştürülen bu yapılar bir araya gelerek siyasete savaş açtı.

Üniversiteler harekete geçti. Hem öğretim üyelerini, hem de öğrencileri tasfiye etti. Siyasete savaş ilan etti. 1933 tasfiyesinin ruhuna sadakatini ortaya koydu.

Yargının başta yalnızca “Anayasa, İdare ve Ceza” departmanları brifinglere çağrılınca gidip 12 dakika boyunca avuçlarını parçalarcasına ve gözlerden yaşlar dökerek alkışladı. “Hukuk” departmanı “bizi neden çağırmadınız” diye serzenişte bulununca, onlara da kendilerini paralama fırsatı tanındı. Ardından yargı bu süreci “hukuk” perdesi altında meşrulaştırdı. Tasfiyelerin “hukuka uygun” olduğunu onayladı. Siyaseti “hukukun gereği” olarak tasfiye etti. Pek çok partiyi kapattı.

Anayasa’yı ihlal mi? Hayır!

Siyasi aktörler ise, bütün çürümüşlüğü, yetersizliği, körlüğü ve yozluğuyla kolaylaştırdı, çanak tuttu veya katkı sağladı. 27 Mayıs sürecindeki gibi, kimileri basiretsizliğiyle, kimisi ise başrol oyunculuğuyla bu süreçte rol aldı.

Peki, özet olarak ne yaptılar?

Demokrasiye mi müdahale ettiler? Demokrasi yok ki müdahale edilsin? Hukuk devleti ilkesine aykırı mı davrandılar? Siyasal sistemin kurgusu ve kuruluşu bizatihi bu ilkeye aykırı zaten.

Bu soruya verilecek cevap çok ama çok can sıkıcı olacaktır. Bu insanlar veya kurumlar Anayasaya uygun davrandılar. Anayasanın emrini yerine getirdiler. Toplumsal dinamiklerin, özgürlük taleplerinin ve demokrasi yanlılarının, anayasal düzeni ortadan kaldırmasına izin vermediler. Rejimin özgürlüklere kıydırılmasına izin vermediler. Her bir müdahale ile sistemi revize veya restore ettiler. Çünkü sistem onlara vücut verdi.

Yetkilerini, meşruiyetlerini ve direktiflerini Anayasadan aldılar, anayasadan okudular.

Bana Anayasa maddelerini kimse anlatmasın. Anayasanın hem de değiştirilemez olan 2. Maddesinden söz etmesin. Akademinin ve üniversitenin körleştirmediği her bir göz “insan haklarına saygılı, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” ifadesinin “güzel, hoş, nezih” benzeri nitelendirmelerden farksız bir sıfat olduğunu, ana yapının “Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan” resmedildiğini görür. Asıl bu ifadelerinin yukarıda saydığımız tüm aktör ve kurumları yaratan iradeyi anlattığını anlar. Tüm bu kurum ve aktörler de 2. Maddenin, Anayasa metninin dışında, derin ve kadim bir anayasaya referans verdiğini bilir. Bu yüzden gerektiğinde yazılı Anayasa maddelerinin bir kenara atılması gerektiğini çok iyi bilir.

Bu nedenle hiçbir aktör, hiçbir kurum, Anayasayı ihlal ettiğine inanmaz. Demokrasinin yüz yıllık düzenin bir etiketi olduğuna iman eder. Kenan Evren darbe gerekçesini anlatırken bu nedenle “... halkımızın içtenlikle benimsediği ve gerçekten layık olduğu demokratik rejimimize karşı... davranışların... yaygınlaştığı... bir ortamda Milletin bağrından doğan Türk Silahlı Kuvvetlerinin, tarihi sorumluluk duygusu ile Yüce Türk Milleti adına” harekete geçtiklerini söyler. 27 Mayıs aktörlerinin yaptığı şey, bu yüzden, “Anayasayı ihlal eden bir iktidara karşı direnme hakkını kullanmak” olur. 28 Şubat sürecinde peş peşe açıklamalar yapan subaylar, “anayasal düzeni gerekirse silah kullanmak suretiyle korumak”tan söz eder. Anayasa Mahkemesi siyasi partileri bu gerekçelerle kapatır. 27 Nisan bildirisi bu kaygının eseridir. Cumhuriyet Mitingleriyle kitleleri sokağa dökenler Anayasal düzeni koruma ve kollama çabası içindedir. Kimi siyasal aktörler de bu nedenle yargıyı harekete geçirir ve muhalefetini bu eksende üretir; sisteme dokundurtmama yemini eder.

Efendisine hizmet eden düzen

Yüzyıllık bir irade ve onun inşa ettiği yüz yıllık bir sistemden söz ediyoruz. Ademi merkeziyetçiliği, çoğulculuğu, özgürlükleri, kültürel hakları, katılımcılığı, kısacası insanca yaşamanın imkanlarını savunan tüm siyasi hareketleri kriminalize eden bir anayasal düzenden söz ediyoruz. Şimdi daha da rahatsız edici bir soru sormak gerekiyor. Bu aktörleri veya kurumları neyle suçluyoruz?

Bu aktör ve kurumları da yaratan siyasal sistem içinde yaşarken, ona göre yetki kullanırken, onun öncelikleri ve dogmaları üzerine yemin ederek işe başlarken, aynı zamanda onları suçlayabilme imkânınız var mı?

Veya bu düzenin araçları, dili, referansları ve kurumları ile demokrasiyi getirme imkânımız var mı?

Unutmayalım, bu düzen sadece efendisine hizmet eder. Kendisini üreten iradenin mantığına göre çalışır, direktifler verir. O yüzüğün bir efendisi (kadim irade) vardır. Yüzüğe sahip olamazsınız, yüzük sadece efendisine gitmek ister. Kimilerini kendine sahip olma duygusuyla kandırır, önce onun iradesini yok eder, ardından efendisine ulaştığında onu yok eder. Yüzüğü yok etmenin zamanı geldi artık.

28 Şubat’tan beri Türkiye toplumu olağanüstü mesafe kaydetti. Zihin dünyasında kırılmalar yaşadı, dünyayı tanımaya ve onunla iletişim kurmaya başladı. Özgür iradesiyle cari düzen temsilcilerine hiçbir zaman meşruiyet sağlamadığı gibi, bugün artık daha aktif bir talep içinde ve yüz yıllık bu düzenin değişimini talep ediyor. Hem barışını tesis etme iradesini sergiliyor, hem de cari düzenin demokratik bir düzenle ikame edilmesi konusunda kararlılığını son iki yıl içinde çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Yüzüğün yok edilmesi konusunda ortaya çıkan bu geniş demokratik desteğin, yüzüğün çekiciliğine kurban verilmemesini bekliyor, umut ve inanç ile...

28 Şubat ile hesaplaşmanın başkaca bir yolu da yok.

Star

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum