Yılbaşında Hatırlamamız Gerekenler

Yılbaşı denince, birçoğumuzu yeni bir yıla girmenin heyecan ve telaşı sarar. Hep hayatımıza yeni bir şeyler kazandıracağını düşünür, bu sebeple sabırsızlıkla ve sevinçle bekler dururuz. Yeni bir yıla girmenin sevincini yaşamak güzel bir duygu, ancak geride bırakacağımız yılda bizi sevindirecek neler yapabildik? Sorusunu kendimize sorup bir değerlendirme yapmamız gerekiyor galiba.

Aslında 31 Aralık gecesi bir Müslüman’ın kendini muhasebeye çekmesi açısında bulunmaz bir fırsattır. Yaşamaktan amacımız nedir? Ömrümüzü bu amaca uygun geçiriyor muyuz? Çünkü önümüzde koca bir yıl var. Bu yılda neler yapacağımıza dair verimli planlar yapabiliriz. Nasıl ki, bir aile, kurum veya kuruluş veya bir devlet, açık vermemek için bir sonraki yılın hesabını ve kitabını çok iyi yapmak zorundadır. Aksi takdirde büyük sıkıntılara maruz olma durumuyla karşı karşıya kalacaktır.

Peki, bir önceki yılda manevi kazancımızın kâr ve zararını masaya yatırıp muhasebesini yapmayı düşündük mü hiç? Veya her gün yatmadan önce o gün yaşadıklarımızdan dolayı Peygamberimizin, (asm) “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin.” hadisini hatırlaya biliyor muyuz? Veya Hazreti Ömer’in “Ey Ömer, bugün Allah için ne yaptın?” Veya ‘sahi, ben nasıl bir kulum?’ Sorusunu kendimize sora biliyor muyuz?

Zaman zaman kendi kendimize bu soruları sorup, bir iç muhasebe yapmalı ve o büyük hesaptan önce, bu dünyada iken kendimizi hesaba çekebilmeliyiz. Sorumluluk duygusuyla ve adaletiyle insanlığa örnek olmuş o büyük insan Hazreti Ömer okuduğu bir hutbede: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz mizanda tartılmadan önce siz onları vicdanınızda tartınız. Allah’a arz edileceğiniz büyük Hesap günü için kendinizi salih amellerinizle süsleyiniz. ‘Hepiniz Allah’a arz olunursunuz. Sizin hiç bir şeyiniz gizli kalmaz. ’ ayetini unutmayınız. Şüphesiz kendilerini dünyada muhasebe edenler için ahiret hesabı kolay olacaktır. Dünyada ölçülü yaşayan ve vazifelerini yerine getirenlerin ahiretteki sevapları ağır olacaktır.” Buyurduğu gibi; bizler de son nefesimizi vermeden ve zerre kadar şüphe duymadığımız hesap günü gelmeden kendimizi muhasebeye çekebilmeliyiz. Çünkü öldükten sonra artık o gün tövbeler kabul olmayacak ve artık hiçbir şeyin telafisi de mümkün olmayacaktır.

Yarın tövbe ederim, yarın ibadete başlarım daha yaşım genç veya daha zaman var. Amaaan boş ver? Nasıl olsa Allah affeder, Allah’ın rahmeti geniştir türündeki düşünceler, sadece nefsin aldatmalarıdır. Çünkü tövbe etmeye fırsat bulamayabiliriz. Yüce kitabımızda; “O sizin apaçık düşmanınızdır”(Bakara 2/208) “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir fayda sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir fayda sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın vaadini gerçekleştirecektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın”(Lokman Suresi, 33) Evet bütün hesaplar, ölmeden önce yapılmalı. Çünkü öldükten sonra bütün fırsatlar kaçmış olacak.

Şimdi muhasebe zamanıdır. Çünkü “Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil (iç içe) dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat (geçici) arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip (ters orantılı) vazifeler bulunabilir.

Fakat büyük dairenin câzibedarlığı (çekiciliği) cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik (ortak) olur.” (On Birinci Şuâ/ Dördüncü Mesele (s:269)

Ömür sermayesini çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Yoksa Niyazî-i Mısrî’nin feryad ettiği gibi:

“Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ, ”/Bir ticaret yapmadan ömür sermayesi boşa akıp gitti.

“Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber.”/Yola geldim fakat iş işten geçmiş, bütün kervan habersizce göçmüş, gitmiş.

“Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garip, ” /Ağlayıp, sızlayıp çaresiz, tek başına kimsesiz olarak yola koyuldum.

“Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran, bîhaber.” /Gözler ağlamaklı, sine kavrulmuş, akıl şaşkın bir vaziyette fakat bundan hiç haberi bile yok.

Öyle ise iş işten geçmeden, “son pişmanlık fayda vermez.” Atasözü dikkatlerimizden kaçmamalı

Şeytanın bir tuzağı da, insanın kalbine bu dünyada ebedi kalacakmış vehmini atmasıdır.

Hâlbuki “İnsan bir yolcudur. Sabâvetten (çocukluktan) gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levazımatı, (ihtiyaçları) Mâlikü'l-Mülk (Allah) tarafından verilmiştir. Fakat o levazımatı, (ihtiyaçları) cehlinden (cahilliğinden) dolayı tamamen bu hayat-ı fâniyeye (geçici hayata) sarf ediyor. Hâlbuki o levazımattan (ihtiyaçlardan) lâakal (en az) onda biri dünyevî hayata, (bu dünya hayatına) dokuzu hayat-ı bakiyeye (ebedi hayata) sarf etmek gerektir.

Acaba birkaç memleketi gezmek için hükûmetten yirmi dört lira harcırah (yol masrafı) alan bir memur, ilk dâhil olduğu memlekette yirmi üç lirayı sarf ederse, öteki yerlerde ne yapacaktır? Hükûmete ne cevap verecektir? Böyle yapan kendisine akıllı diyebilir mi?

Binaenaleyh, Cenâb-ı Hak her iki hayat levazımatını (ihtiyaçlarını) elde etmek için yirmi dört saatlik bir vakit vermiştir. Çoğunu aza, azını çoğa vermek suretiyle, yirmi üç saat kısa ve fâni (geçici) olan dünya hayatına, hiç olmazsa bir saati de beş namaza ve bâki ve sonsuz uhrevî hayata sarf etmek lâzımdır ki, dünyada paşa, âhirette gedâ (dilenci) olmasın!” Mesnevî-i Nuriye/Onuncu Risale/ (s:290)

Bir de zaman sanıldğı gibi durmuyor bir nehrin akışı gibi çok şiddetli bir şekilde akıp gidiyor. Bedüzzaman Hazretleri bu konuda şöyle bir benzetme yapıyor: “İnsan, yaşayış vaziyetince, bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir.

Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını sür'atle çalıştırıyor. Arz sefinesi de (dünya gemisi), sür'atle giderken تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ  "Bulutların geçişi gibi geçip gider. " (Neml Sûresi, 27. 88. ) âyetini okuyor. Sefine-i arz (dünya gemisi), sür'atle yürürken, dünyanın gayr-ı meşru (haram) lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin batacağı düşünülsün. Binaenaleyh, o zehirli dünya oklarına bakıp el uzatma. Firâkın (ayrılığın verdiği) elemi, telâki (kavuşmanın verdiği) lezzetinden ağırdır.

Ey nefs-i emmârem! (ey sürekli günah ve kötülük işlemeye zorlayan nefsim) Sana tâbi değilim. Sen istediğin şeye ibadet et ve istediğin şeyin peşine düş; ben ancak ve ancak beni yaratıp, şems ve kamer ve arzı (dünya, ay ve güneşi) bana musahhar eden (emrime veren) Fâtır-ı Hakîm-i Zülcelâle abd (her şeyi hikmetle yaratan Allah’a kul) olurum.

Ve keza, kader muhitinde uçan tayyare-i ömre veya hayat dağları arasında açılan uhdut ve tünellerinden şimşekvâri geçen zamanın şimendiferine bindirerek ebedül'âbad memleketinin iskelesi hükmünde olan kabir tünelinin kapısına sevk eden Hâlık-ı Rahmânü'r-Rahîmden medet istiyorum.

Ve keza, kalbime vaki olan en ince, en gizli hatıraları işittiği ve kalbimin müyûl ve emellerini tatmin ettiği gibi, akıl ve hayalimin de temenni ettikleri saadet-i ebediyeyi vermeye kadir olan Zât-ı Akdesden maada kimseye ibadet etmiyorum.

Evet, Onun marifeti olmazsa, insanın ahbabı ve mal ve mülkü insana a'dâ ve düşman olurlar. Beka belâ olur. Kemâl hebâ olur. Ömür hevâ olur. Hayat azap olur. Akıl ikab olur. Âmâl, âlâma inkılâp eder.

Evet, Allah'a abd ve hizmetkâr olana herşey hizmetkâr olur. Bu da, herşey Allah'ın mülk ve malı olduğunu iman ve iz'an ile olur.” (Mesnevî-i Nuriye/Zeylû'l-Hubâb/ (s:145)

O halde: “Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan (işlerinden) kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir (doğmuştur). Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye (vatan edinmeye) niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, (bununla beraber) ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekerâtı uyandırmadan evvel uyan!” (Mesnevî-i Nuriye/Habbe/ (s:173)

Değerli dostlar, şimdi muhasebe zamanıdır. 2015 yılında kârda mıyız, yoksa zararda mı? 2016 yılında yapacaklarımızın planını şimdiden doğru yapa bildik mi? Oturup bir muhasebesini yapmalı.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizin Yeni Yılını tebrik eder, şahsımız, ailemiz, ülkemiz ve bütün İslam Âlemi için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum