Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Tiyatrocunun komedisi

Gerçekten bunların ipi ile kuyuya inilmeyeceği gibi, bozdukları fıtratlarının gereğini yapmaktan da geri durmuyorlar. Adam papanın özel kıyafeti ile bir sel felâketini ziyaretini fotoğrafı ile birlikte koyup "Bizim diyanet işleri başkanı arabasından inmez, elin papazı sel felâketi ziyaretini resmi kıyafetiyle yapıyor" diye tivit atıyor. Sonra diyanet işleri başkanı bir sel felaketini ziyaret edince de "Başkanın özel kıyafeti ile ne işi var sel felaketinde?" diye eleştiri getiriyor.

Kurtuluş Savaşı ekibinin Birinci Meclis açılışında yaptığı ve tam da milletin hissiyatını dile getiren, daha sonra da zaten hiç görmediğimiz dualı merasime ses çıkarmıyor. Bir binanın açılışında yapılan duaya, tahammül edemiyor. Hem de dış dünya ile kıyas yapıp hiçbir ileri ülkenin böyle bir görüntü vermediğini de iddia edecek kadar da cesaret gösteriyor. Cahil cesur olur ya. Halbuki başta Amerika, imrenip durdukları birçok Avrupa ülkesinde, kendi mukaddes kitaplarına el basarak yemin ettiklerini, hatta yeminden önce bir kiliseye de uğradıklarını unutturmaya çalışıyor.

Yüzyıllardır kendi ülkesinde şahane şekilde ve aksamadan uygulanan kanun ve kaideleri bilmez, tanımaz, öğrenmez, körü körüne düşmanlık eder; sırf Batı menşeli olduğu ve oradan geldiği için millî hiçbir yönü olmayan, değişip değişip paçavraya dönmüş kanun ve kaideleri baş tacı eder. Bir şeyi daha ifade edelim. Emin olun, her asırda gençliğini muhafaza eden ve tam bir fıtrat okuması olan Şer'i Şerifin yüksek düsturlarının başına "Fransa'dan alınmış yeni kanunlardır" diye yazılsa; bunlar altına üstüne bakmadan kabul ederler.

On yıllardır teknoloji üretemiyoruz diye Batı'ya karşı eziklik içindeyiz. Yönünü Batıya çevirenler, onun teknolojisine değil de sinemasına, tiyatrosuna, yemeğine, kanununa teslim olmuşlar. Hatta yeni nesil, yeni öğreniyoruz ki teknoloji üretenleri bile horlamış, önlerini kesmişler. Yakın zamanda da çeşitli komplolarla ya ortadan kaldırmışlar ya da fabrikalarını ve açtıkları petrol kuyularını kapatmışlar. Şimdi daha yeni yeni kendimize gelip hatırı sayılır teknoloji üretip sanayide ilerleyip otomobil, siha, iha üretmeye başlayınca, bu tiyatrocu güruhu ayağa kalkmaya başladılar. Diyarbakır olayları, Gezi ve 15 Temmuz kalkışması bunun değişik tezahürüdür. Bu teknoloji ilerlemesini  hazmedemeyip ağızlarını bıçak açmayan bu gruptan gazeteci kılığındaki birileri, birkaç istismarcıyı ayyuka çıkarıp dindar kitlelere saldırmayı da âdet haline getirdiler. Bu gazetecilerden birileri de maalesef basit bir hayırlı olsun temennisi makamındaki duayı, eski alışkanlıklarına medar yaparak laiklik maval okuması yapıyor. Askerlerden, iş dünyasından, yargıdan, medyadan umut kesmiş, yurtdışı dostlarına sesleniyor ya da büyük felaketler temennisinde bulunuyor. Bir televizyoncu kılığındaki mukaddesat düşmanı bayan da halkımızın 7'den 70'e her zaman rahatça kullandığı fetva kelimesini yeni duymuş, sanki birkaç fetva ile devlet yıkılacakmış gibi 'durum vahim' diye felaket tellallığı yapıyor.

Yargı mensuplarının birifing aldıkları ve o birifinge göre karar verdikleri zamanı unutan bu güruh, hakaret ve eleştiriyi de ayıramıyor maalesef. Millete, milletin değerlerine, seçtiklerine her türlü hakareti yapacaklar, kimse bunlara ses çıkarmayacak. Bu kadar da aristokrat kesilmişler. Başörtüsünü yasaklamak için rektörleri Adana'da toplayıp direktif veren bir diktatörü eleştirdiğim için, iki sene hapis cezası alan bir kişi olarak, bunların niyetlerini ve uygulamalarını iyi bilirim. Eşimin peşinden koşan, kocaman üniversite rektörü soruşturma açtırmış, okuldan atılma cezası talep etmişti. O karanlık günlerin özlemi biraz bunların iştahını açtı galiba. Emin olun, her vesileyle bunu açık ediyorlar. Sapı bizden bazı saftirikler de bu tiplerin, bir iki göstermelik demokrasi kelimesinin zoraki geçtiği cümlelerine güvenerek, sözcüsü oldukları birileri adına bunları sevimli gösterme gayretindeler maalesef. Bahaneleri de üstadımız bu zihniyetin mensuplarına mektup yazmış olduğu. Arkadaş tamam da üstadın yazdığı hususlarda bir ilerleme olmuş ve temennilere bunlar cevap vermişler mi? Bir düzeltme yapıp kendilerini toparlamış olan var mı? Hayır. Cebrail Şeytan ile dost olur mu kardeşim? Hidayet temenni eder, düzelmesini ister, telkin de bulunur, tamam. Ama onun tarafını seçemeyiz. Bu bir intihar olur. Ders umumimidir, evet. Ama dersi şeytan da dinliyor diye, onun tarafını mı seçeceğiz?

Başlığa daha yeni geldik. Bunlara bir komedi mi komedi sayılacak şekilde, bir tiyatrocu da eklendi. Güya yetmiş yıldır bu ülkeyi dine bağlı yönetimler yönetmişmiş. Bu yüzden de tiyatro yapamamışlar. Hem de bunu koca koca daha yeni yapılan tiyatro binalarında gerinerek söylüyor. Ya Arkadaş dinin kat'i emirlerinin ya yasaklandığı ya da gizli yapıldığı daha on sene önceki durumları nereye koyacağız? Bu nasıl bir aymazlıktır. Kur'an okuma yaşına dahi müdahale edildiği dönemi unuttuk mu, ne çabuk unutturdular? Bence yüzyılların en sinsi engeli olan katsayı zulmü, daha yeni kalkmadı mı? Bu nasıl dine bağlı yönetim ki okullarda mescitleri, hastanelerde bile örtüyü yasakladı ve yine yüzyılın en yüz kızartıcı uygulaması olan üniversite önlerinde ikna odaları kurdu. Dine ait her şeyi baskıladı, içki, şarap içmeyi medeniyet diye terfiye medar yaptı. Bu arkadaş, herhalde başka ülkeden ithaldir ya da fikriyatıyla, yaşantısıyla ve tiyatrosu ile yabancısı olduğu milletten haberi yoktur. Hitap edip oyunlarımı seyredin dediğin milletin değerlerini tanımayan, onların dertleri ile bir cümle ile dahi olsa ilgilenmeyen, onlardan habersiz birinin tiyatrosu, hangi derde deva olacak ki gidip izlensin. Ayrıca devletin başta genel müdürlük olarak, çeşitli şekillerde bunları desteklediği, muhtelif şekillerde fonladığı da biliniyor. 

Bunlar, hani şairin, "Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurtmuşum" dizesinde de ifade ettiği gibi, bunların milletten habersiz tiyatro yaptıkları; ölmüş birinin ismini anarak "Şimdi falanca, falanca ile birlikte meyhanede kafa çekiyordur." ifadesinden de anlaşılıyor.

Ölmüş birinin dinî şeceresi bozuk doğru. Meyhaneci olduğu ve sarhoş yaşadığını hem beyanları hem bu sözler gösteriyor. Arkadaş, o zaman cenazenin camide ne işi var? Böyle yaşamış, Kur'an'ın ifadesiyle necasetlerin camiyi kirletmesine kim izin verir? 

Ayrıca hayatı sadece dünyadan ibaret görüp ona göre yaşayan, tek hayatlı bu zevatın ahirete de el atıp o hayat hakkında da böyle edepsizce ileri geri konuşmaları ne oluyor? Hani siz besin zincirinin son halkası olarak, dünyada öylesine yaşamış sonunda bir hiç olup yine bunlardan başka birinin ifadesi ile "Bir köpek gibi ölüp doğaya karışacaktınız." Artık orada tekrar dirileceğinize, yine de bu sarhoş hayatı sürdüreceğinize mi inanmaya başladınız yoksa? Bunu size kim haber verdi? Hani siz ölülerden medet ummuyor, hurafe deyip hayatında hiç yalanı olmayan insanlığın semasında birer yıldız gibi asılı peygamberlerin sözlerine bile inanmıyordunuz. Diyelim ki öldükten sonra bir hayat olduğuna ve bu hayatın da dünyada devam ettiği gibi ettiğine hatta orada meyhane dahi olduğuna iman ettiniz. Bunun tersine inanan, dünyanın bir tecrübe, imtihan, hizmet yeri olduğuna inanıp ahiretin ise bu hizmete göre mükafat ve ücret yeri olduğuna inanan müslüman, dindar insanlara niçin dudak büküp "dinci" yakıştırması ile aşağılıyorsunuz? Siz necisiniz o zaman? En hafif yaklaşımıyla "dünyada da ahirette de şarapçı, meyhaneci." O zaman, her iki dünyada da bu yaklaşımı hak eden sizlere, bu aşağıladığınız, zaman zaman dünyayı dar ettiğiniz müslümanlar da ilgi göstermeyecektir. Sizi sanat zannettiğiniz şeylerle baş başa bırakacaktır, bırakmalıdır. Aslında gerçek yüzünü her vesile ile açık eden bu güruhun asıl yeri tiyatro salonu değil, dünyada meyhane olmalı, ahirette ise lâyık oldukları yer olacaktır zaten.

Evet dostlar, bizi ilgilendiren dairelerin dışına mı çıktık yoksa? Tüm yazılarımızı değerlendirenler anlarlar ki çıkmadık galiba. Bunları da dar dairenin hesabına değerlendirdik bizce. Zira insanın iman dairesi hesabına, bu tip çıkış ve konuşmalara cevap verilmesi gerekiyor. Fakat en iyi cevap, onların söz sahibi oldukları sahayı da ihmal etmemek olmalı aslında.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum