Tek olarak yarattığım şu kimseyi ise, bana bırak!

Tek olarak yarattığım şu kimseyi ise, bana bırak!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Müddesir Suresi 11-30. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

11 . Tek olarak yarattığım şu kimseyi ise, bana bırak! (*)

12,13 . Ona, (kapladığı yerler dahi pek) uzun olan bir mal ve (her işinde)yanında hazır oğullar verdim!

14,15 . Hem ona (dünya ni‘metlerini) yaydıkça yaydım! Sonra (daha da) artırmamı hırsla istiyor!

16 . Hayır! Çünki o, bizim âyetlerimize karşı inadcı kesilmiştir.

17 . Onu yakında sarp bir yokuşa sardıracağım! (**)

18,19,20 . Çünki o, (Kur’ân hakkında ne diyeceğini uzun uzadıya) düşündü ve ölçtü biçti. Sonra kahrolası, nasıl ölçtü biçti! Sonra (yine o) kahrolası, nasıl (da) ölçtü biçti!

21,22 . Sonra baktı. Sonra (Kur’ân’ın hakîkatini o da anladı da inâdî küfründen) kaşlarını çattı ve suratını astı.

23,24,25 . Sonra arkasına döndü ve büyüklük tasladı. Nihâyet dedi ki: “Bu (Kur’ân), (öteden beri) anlatılagelen bir sihirden başka bir şey değildir! Bu ancak, bir insan sözüdür.” (***)

26,27,28,29 . Onu yakında Sakar’a (Cehennemin dehşetli bir vâdisine) atacağım! Sakar’ın ne olduğunu, sana ne bildirdi? (O,) ne (et, kemik) bırakır, ne de terk eder! (Ölmezler ki kurtulsunlar!) İnsana çok susamıştır!

30 . Üzerinde on dokuz (Cehennem bekçisi) vardır!

(*) Bu kâfir, “Benim Arablar içinde benzerim yoktur!” diyen Velid bin Muğîre’dir. (Râzî, c. 15/30, 199)

(**) Bir hadîs-i şerifte buyurulmuştur ki: “Saûd, Cehennem’de ateşten bir dağdır. O, oraya yetmiş yılda tırmanır, sonra geri yuvarlanır. Ve bu iş, hep böyle devâm eder.” (Kurtubî, c. 10/19, 73)

(***) “Bir beşer kendi başına böyle yapması ve muvaffak olması hiçbir cihetle mümkün değildir. Belki, yüz derece muhâldir (imkânsızdır). Çünki birbirine yakın zâtlar birbirini taklîd edebilirler. Bir cinsten olanlar, birbirinin sûretine girebilirler. Mertebece birbirine yakın olanlar, birbirinin makamlarını taklîd edebilirler. Muvakkaten (geçici olarak) insanları iğfâl ederler (aldatırlar), fakat dâimî iğfâl edemezler. Çünki ehl-i dikkat nazarında alâküllihâl (her hâlde) etvar ve ahvâli (tavır ve hâlleri) içindeki tasannuâtlar (yapmacık hareketler), tekellüfâtlar (zorlanmalar) sahtekârlığını gösterecek, hîlesi devâm etmeyecek. (...) Meselâ âdî bir adam İbn-i Sînâ gibi bir dâhîyi ilimde taklîd etmek istese ve bir çoban bir pâdişâhın vaziyetini takınsa, elbette hiçkimseyi aldatamayacak!” (Mektûbât, 26. Mektûb, 112-113)