Tefekkür, tedkik ve dikkat

Tefekkür, insanı gafletten ve soğuk benlikten kurtarır. Dikkat ve tedkik ise, evhamların karanlıklarını ateşe verir. Her insan için enfüs ve âfâk şeklinde iç âlem ve dış âlem, bilimsel tabirle makrokozmos ve mikrokozmos var olduğu için tefekkür ve tedkik boyutları kendini bu iki âlemde ifade edecekler. Bu noktada Bediüzzaman şu tespiti yapar:

Tefekkürde doğru usul şudur: “Enfüs denilen nefsinde, iç dünyanda ve vücudunda alabildiğinde derinleşerek, tafsilata inerek tefekkür et!” Bu tarz tefekkür, sanatın kemalini ortaya çıkarır. Kişi vahdete yaklaşır. Bu tarz tefekkür ilm-i İlahi ve irâde-i ilahinin tecellilerini keşfettirir. “Âfâktaki tefekkürde ise, icmalli geç, nesne ve kişilere odaklanma!” Bu şekilde hareket eden kişi için cüz'iyat ecza (cüz’ler), külliyat (türler) ise, küll (bütün) haline gelir. Bu durumda zihin vahdete yaklaşır. Nesnelerin hususiyetleri üzerinde, onları icad eden kudret ve kuvveti görmeye sağlar. Kuvvet gözüyle bakılırsa bütün kâinat, yekpare bir şekil, İlâhî tek bir sistem olarak görünür. Kur'an bu yekpare yapıya " Arş " der. Cüz'îyata derin tefekkürle bakılırsa, detaylara inildiğinde hayat ve ruh daha zahir belirir. Bu durumda bütün canlılar dünyası tek bir külli irade ve ilim olur. Kur'an maddi ve manevi canlılar dünyasının bu idaresine " Kürsî" der. Bu çerçevede enfüsî tefekkür tedkik şeklinde alabildiğine derinleşebilir. Bu derinleşme Ehadiyet’in keşfiyle neticelenir.

Eğer tefekkürde, enfüste icmal yapılırsa kişide enâniyet (benlik) kalınlaşır, buzdağı gibi bir hal alır. Duygular karanlıkta kalır. Hırçın, evhamlı, dengesiz bir algı oluşur. Âfâkta tafsilli bir tefekkür yani tedkik yapılırsa, böyle bir tedkik zihni cüz'îyata odaklatır. Determinist bir algı oluşturur. Sonra maddeci ve sebeplere takılan bakış, o cüz'înin maddesinin kaynağı olan zerrelere odaklanır. Zerrenin içinde aklı boğar. İnsanı hakikatten uzaklaştıran dalalet yolu budur.

Bu perspektifen bakıldığında tevhid yolu, enfüsü tedkik ile, âfâkı tefekkür ile okuyarak her ikisinde de nura erişir. Buna mukabil şirk bakışı enfüsî sathî tefekkür ile fakat âfâkı tedkik ile tafsilli şekilde ele almakla karanlıklara gömülür. Bu çerçevede tevhid ve şirk yolları düşünce ve ilim yolculuğunda birbirine zıt usuller takip ederler. (Badıllı Mesnevi-i Nuriye, Habbe, Zeylü'z-Zeyl, Tefekkür ve Dikkat Bahsi)

MUTLULUK TEFEKKÜRÜ

Fâni bir hayatın yolcusu ve misafiri olan insanın, ister istemez karşılaşacağı kabir hayatını kendisi hakkında bir rahmet âlemi haline getirmesi, insanın en büyük davasıdır. Fen, felsefe, sanat, mal, mülk, dünyevi makamlar ve güzellikler öte âlemde beş para etmeyen şeylerdir. Kalbi ve ruhu beka ve ebediyete; beka ve ebediyetin sahibi olan Allah’a odaklamadıkları ve götürmedikleri sürece…

İnsan ruhunun teselli arayışını teskin edecek, insan kalbinin ünsiyet arayışını tatmin edecek dostlar ve ahbabların iyiden iyiye azaldığı dönemimiz insanları bencillik ateşinde kavrulmakta, enaniyet zemheririnin tipisi içinde sarulmakta... Yalnızlık, kimsesizlik, sahipsizlik, yetimlik, gariplik her bir insanın kaderi haline gelmiş. Böyle bir hayatın azabını dindirecek teselliler, söndürecek ünsiyetler Berzah âleminde insanlığı bekleyen Peygamberler, Allah dostları ve Âlimler ile, onların dünyevi gölgeleri olan evliya ve âlimler ve kitaplardır. Bu noktada Kur'an ve vahiyler, insanlığın yalnızlık gecesini teselli gündüzüne çeviren bir Güneşler Güneşidir. Hadisler ise, gurbet gecesini dindiren bir Hakikat sohbeti, Hz. Peygamber'in ruhunun sahabetini hissettiren bir güneştir. Evliyaların kitapları ise, sıcak kalplerden akan ünsiyet ve muhabbet dolunayı ve bir hilal gibidir. Âlimlerin kitapları ise, istikametten şaşan akılları hidayet yoluna getiren bir Kutup Yıldızı gibidirler. Bütün bu zatların sözleri dinlenildiğinde ve Kutsal kitaplar okunulduğunda, hayatta mutluluk elde edilmezse kabrin bir azap âlemi olacağı ittifakla bildirildiği görülüyor. Bütün bu ulvi ve kudsi kaynaklar ve kişiler hayatta mutluluk için temel kurallar belirliyorlar:

1) Allah'a hakiki manada bir abd olmak... Hevâ-yı nefsine kul olmamak...

2) Kısmetine rıza... Kaderin takdir sistemini bilip ona adapte olma...

3) Allah'ın mülkü olan cismini, nefsini, malını Allah'a satıp Onun için yaşayarak bakileştirmek...

4) Bütün cihetlerden yalnızca Ona ve sonsuz şekliyle muhtaç olma şuuruna yükselme...

5) Zaman ve mekan ortasında çakılıp kaldığını, ne geçmiş ne geleceğe gidemediğini görüp zamanın ölüme doğru akan bir nehir gibi olduğunu görmek, bu algı merkezinde uhrevi bir hayatı yaşamaya başlamak... Bu tarz bir hayatın göstergesi gününün asgari 1/10'u olan 2 saat 24 dk. Âhiret için çalışmaya ayırmaktır. Daha ileri seviyesi uhrevi hayatı için her gün 6 saat veya 8 saat veya 12 saat çalışmada bulunmak... Bu düsturlara riayet, hayatta mutluluğun temelleridir.

Mutluluğun en temel prensiplerinden birisi, Hakikati olduğu gibi kabullenme ve Ona göre kendini şekillendirme; Hakikate gözünü yummakla kendini, duygularını kandırmamadır. İnsan hayatında en büyük hakikat ise ölümdür. Her insan için ölüm, ebediyet virajıdır. Her bir hayat yolcusu ya bu virajı alacak veya Cehennem gayyasına yuvarlanacak... Ölümünü düşünmek, insan için Hakikati kabullenmenin bir göstergesi; hayatı da sonsuzluk için yaşama konusunda bir fırsattır. Ölüme gözünü yummak ise bir körlüktür. Çünkü ölüme gözünü yummakla, ölüm uzaklaşmıyor. Bilakis yakınlaşıyor. Hakikatten kaçılmaz, kişi kendinden kaçar. Fakat bütün kaçışlar, bir gün bitmeye mahkûmdur. Pişmanlık, kaçışların acı sonucudur. Akıllı kişi, Hakikatle şimdiden yüzleşendir.

Hayat ve canlılık üzerine tefekkür, kişinin Allah'a imanını tahkikî hale getirir. "Men arafe nefsehu fe kad arafe Rabbehu"[1] hadisi, bu sırrı izah eder. Rabıta-yı mevt ile kendi ölümünü, ölüm kanununu, fânilik hakikatini cismen fenâsını düşünmek ise, Âhirete İman'ı tahkikî hale getirir. Çünkü ölümün hakikati ve sırrı kişiye inkişaf eder, ölüm ve sonrası safhalar kişiye açılır. Bu durumda dünya ötesi âlemler akıl, kalp ve ruh için yakînî bir mahiyet kesbederler. Olmayan âlemler, düşünülemez. Olmayan zamanların farkına varılamaz. Bu değişmez hakikat çerçevesinde insan aklının sonsuz gelecek zamanı gören soyut algısı, yaşamadığı zamanlara ve öncesizliğe dair algısı ve farkındalığı gösterir ki, ezel ve ebed, öncesizlik ve sonrasızlık, sonsuzluk ve sınırsızlık âlemleri var olduğu için, bu vasıflarla muttasıf olan Zât-ı Mutlak tarafından insana akıl, şuur ve idrak verilmiştir. Bu hakikatler çerçevesinde ölümünü düşünmek, kişinin ebediyet ve sonsuzluk kapısı olur. Ölümün siyah pençesi altında ebediyetin cemali kendisini sonsuz cazibesiyle gösterir. Kur'anın vurguladığı üzere hakiki iman “Allah'a İman ve Âhiret'e İman” ile olduğundan, hayat ve mevt üzerine tefekkür iki temel tefekkür sahasıdır. Kişiyi, Sonsuz'a ve Sonsuzluğa; Sonsuz ile Sonsuzluğa Ermeye yükseltir.

İnsanın kalbi, ancak Sonsuz, Daim ve Baki olan ile mesud olabilir. Fani lezzetler kalbi mutmain edemez. Hz. İbrahim'in (AS) tespiti üzere " Kalp, batıp gidenleri sevmez, sevemez." Kalb, aşk-ı Bâki arar. Ebedi aşk, ebedi ma'şuk ister. Kalb, ma’şukundan sonsuz merhamet ve ilgi bekler. Onunla sonsuz tatmin ve vuslat arar. Ebedi lezzet ve izzet ister. Namütenahi kıymet ve itibar diler.

Kalbin Allah ile muhataplığında denge tutturulmazsa kişi mutsuz olabilir. Burada da Allah'ın celali, izzeti ve azâmetiyle her şeyi yaratması ve devam ettirmesiyle beraber her bir şeye cemali, rahmet ve nimetiyle birebir yakınlığı olduğu da göz önünde tutulursa her şey dengeli hale gelecektir. Hakiki bir tefekkür Allah'ın yakınlığı ile kulunun her istediğini yapacağı, Onun her nazını çekeceği, Ona muhtaç ve Onu yaratmaya mecbur olduğu gibi algılara yol açmaz. Çünkü Allah, uzaklığı içinde yakın olduğu gibi; yakınlığı içinde de sonsuz derecede uzaktır. Çünkü O, Mutlak ve Sonsuz'dur. Hiç bir kayıt ve bağ altına girmez. (Mesnevi-i Nuriye, Habbe Risalesi)

[1] el-Aclunî, Keşfu'l-Hafâ, 2, 262; Ayrıca bkz. Elmalı'lı, Hak Dini Kur'an Dili, 8, 5817, Sadeleştirme, 9, 205.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum