Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

“Tecrübe” Neden Değerlidir?

Nasreddin Hoca bir yolculuk sırasında mola verip bir hana girer.

Bu sırada hana bir başka yolcu daha girer ve ikisi birden hancıdan yiyecek bir şeyler isterler.

Fakat hancı yiyecek olarak sadece bir balık olduğunu söyler ve bunu paylaşmalarını önerir.

Bunun üzerine Hoca:

“Ben balığın sadece başını yiyeceğim” der.

Hancı bunun nedenini sorar. Hoca da, “Balık başı zekâyı artırır, balık başı yiyen insan akıllı olur” der. Bunun üzerine diğer yolcu hemen atılır ve Hoca'ya, “Balık başını niye sen yiyeceksin, ben yemek istiyorum” der.

Hoca da itiraz etmez. Balığın koca gövdesini afiyetle yer ve karnını bir güzel doyurur.

Diğer yolcu ise sadece balığın başını yer ve Hoca'ya seslenir, “Sen koca gövdeyi yedin, karnını doyurdun, bense sadece kafayı yedim, aç kaldım” der.

Hoca da bunun üzerine şunu söyler: “Bak nasıl akıllandın!”

***

Tecrübe Kültürü

Anadolu kültüründe tecrübeye fazlasıyla değer atfedilir.

Özellikle “Tecrübe” kavramı “Tecrübeli” ve “Tecrübesiz” olmak üzere iki sosyal grubu çağrıştırır.

Pek tabii olarak, “Tecrübedenilince yaşını başını almış, görmüş geçirmiş olarak ihtiyarlar, “Tecrübesiz, toy, acemi vb.” deyince de yeni yetme gençler akla gelir.

Hikâyelerde, temsillerde, romanlarda ve hatta filmlerde aksakallı, ak saçlı insanlar akıl verir bir pozisyonunda, bir roldedir.

Gençler mi, “Onlar hayata karşı daha çok acemilerdir.”

“Gençler düşünebilse, ihtiyarlar yapabilse!”dir.

Peki, neden büyükler veya yaşlıların tavsiyeleri ve hatta rica veya emirleri dinlenilmelidir?

Saçı beyazlamış, yaş yaşamış her “yaşlı yetişkin” doğru kararlar mı verir?

Her ağarmış saç bir tecrübe mi demektir?

Ya, saçların beyazlığı insanın tecrübeli olduğunun değil, “sadece yaşlandığı”nın bir kanıtıysa?

Neden tecrübe öyle rastgele elde edilmiş bir değer değildir?

Neden çoğumuz anne ve babasına, öğretmenine, ustasına sorar; sorar da sorar.

Neden “Soran dağları aşmış da sormayan düz yolda şaşmış.” (İlkokul kitaplarından birinden…)

***

Yaşlı bir dostum bir keresinde şöyle demişti: “Tecrübe, saçlarınızın tamamı döküldükten sonra sana verilmiş bir altın tarak hediyesi gibidir; tarağınız olur, ama tarayacak saç bulamazsınız!”

Yani tecrübe, tecrübe sahibinin işine yaraması bakımından gecikmiş bir kurtarıcıdır.

Keşke bu yazıyı orta yaş üstü okurlarımızla birlikte gençler de okusa!

Ama lütfen bu yazıyı gençlere tavsiye edin; özellikle büyük sözü tutmaktan ısrarla kaçınan veya hatta büyükleriyle çatışan düşünme fukaralarına…

Gençlere, “Hayata 1-0 galip başlamak istiyorsanız, başka insanların yaşadıklarından ve hatalarından da öğrenmeleri gerektiğini; tüm hataların hepsini işleyecek kadar uzun bir ömre sahip olmayacaklarını” öğretin.

Ecnebi bir dergide bir makale okumuştum. Hayatın tam formunu şöyle formüle etmişti:

LIFE=Hayat

L (Life)= Hayat 

I (I) = Ben

F (Full)= Dolu

E (Experience)= Tecrübe

Hayat tecrübelerle doludur.

Her tecrübe bir riskin sonunda kazanılan sonuçlardır.

Tecrübe, galiptir bu yolda mağlup olmanın tadı-tuzudur.

Tecrübe elde kalanlardır.

Elemi gitmiş lezzeti kalmışların tadından yenmeyen bir özelliğidir.

Denemeden bilemezsiniz.

Hayat, tecrübeler topluluğudur.

Hayat tecrübelerin birikimidir.

“Amel Defteri” bu birikimin toplandığı yerdir.

Bu defter, yüz milyar civarında olduğu bildirilen beyin nöronları olmasın?

Bu bir bakkal defteri değil elbette!

Bu defter, doğduğumuzda tertemiz olan (İslam fıtratı) ve içi doldurulmayı bekleyen nöronların (Beyin hücreleri ve kuvve-i hafıza çekirdekleri) yaşadıkça ve yaşlandıkça veya öğrenme gerçekleştikçe doldurduğumuz amellerimizle edindiğimiz tecrübeler olmasın?

Bunlar tecrübeyle elde edilebilen gerçeklerimizdir.

Hads ve ilham, intikal ve tetebbu, hızlı düşünme ve hızlı karar verme; bunlar tecrübenin birer kerametidir.

Neden?

Size, makalenin ilerleyen kısmında Sani-i Hakim’in bir hediyesi olan beynin plastisitesinden söz edeceğim.

cizgi.jpg

(Yukarıdaki çizimde hangisini önce gördünüz: Yaşlı kadını mı, genç kadını mı?)

Tecrübe Neden Değerlidir?

Bediüzzaman’a göre şu kesindir:

“Bu dünya tecrübe meydanı ise; tecrübe taallüme, taallüm vücub-u teşebbüse, vücub-u teşebbüs de teşebbüse, teşebbüs de raybe lâzımdır.”

Dolayısıyla “Teşebbüs ediniz. Teşebbüs şarttır. Öğreniniz ve tecrübe ediniz.”  (İşaratu’l-İ’caz, Bakara suresi 23, 24. Ayet Tefsiri)

Rayb” kelimesi içinde; şüphe, çelişki, yamukluk, yanlışlık, yetersizlik, ayıp, riya ifadelerini barındırıyor. (Sorularla İslamiyet)

Bediüzzaman neden “Teşebbüs-ü şahsi ve fikr-i infiradi” taraftarıdır? Bunu bir daha düşünmek gerekir.

Kendisi bir sosyal girişimci olduğu gibi, talebelerine çerçevesi 21. Lem’a da çizilmiş olan bu hizmet tarzını neden önermiştir?  

Tüm bunlar hem ferdi anlamda, hem toplumsal olarak sosyal beynimizi geliştiren önemli girişimlerdir.

Tecrübe seviyeye göredir.

İmtihan “farz-ı ayn” dır; herkesin imtihanı (soruları) kendine göre, kaldırabileceği miktardadır.

Öğretmediğinizi soramazsınız.

Soruların güçlüğü toplumsal ortalamaya göre olduğu halde, şahsa özel her birimizin sorusu farklıdır.

Birincisinde “bağıl”, ikincisinde “mutlak” değerlendirme söz konusudur. 

Çünkü hayat ve din bir imtihandır, bir tecrübedir.

Bir zaman gelecek, “Vakt-i tecrübe bitti.” (Mesnevi-i Nuriye, Nokta, 3. Makam) denilecek.

“Vakt-i tecrübe” bize verilmiş olan hayat süresidir, ömürdür, yaştır.

“Şu meydan-ı tecrübe” bir gün kapanacaktır.

Yaşadığımız süreçte beynimiz tecrübelerimizin işlendiği bir defter veya bir yazboz tahtasıdır (levh-i mahv isbat).  

Yazboz tahtasının unvanı olan beyin nöronları kendi “Kitab-ı Mübin” imizdir.  

Belki de amel defterimizdir.

“Evet, her bir meyve, bütün ağacın mukadderât-ı hayatı, onun kalbi hükmünde olan çekirdeğinde yazılıyor.

“İnsanın sergüzeşt-i hayatıyla beraber, kısmen âlemin hâdisât-ı maziyesi, kuvve-i hafızasında öyle bir surette yazılıyor ki, güya hardal küçüklüğünde bu kuvvecikte, dest-i kudret, kalem-i kaderiyle insanın sahife-i a'mâlinden küçük bir senet istinsah ederek, insanın eline verip dimağının cebine koymuş—tâ muhasebe vaktinde onunla hatırlatsın.”

“Hem, tâ mutmain olsun ki, bu fenâ ve zevâl hercümercinde bekà için pek çok âyineler var ki, Kadîr-i Hakîm, zâillerin hüviyetlerini onlarda tersim edip ibkà ediyor.”

“Hem bekà için pek çok levhalar var ki, Hafîz-i Alîm, fânilerin mânâlarını onlarda yazıyor.” (Kader Risalesi, Üçüncü Mebhas, Mukaddime)

İşte o ayetler!

“Hesap defterleri açıldığı zaman...” (Tekvir,10)

“Bütün sırların ortaya serildiği gün…” (Tarık, 9)

Vay canına!

***

Beyin Plastisitesi Nedir?

İnsan beyni yaklaşık 80-100 milyar civarında nörondan oluşur. Her nöron öğrenilmiş bilginin muhafaza edildiği bir çekirdek ile bilginin diğer ilişkili bilgilerle iletişimini sağlayan akson ve aksonu diğer nöronlarla ilişkilendiren sinapslardan oluşmaktadır. 

Beynin bilişsel işlevi açısından baktığımızda, 100 milyar beyin hücresinin tam kapasite ile kullanılması durumunda (Bu mümkün değil. Beynini en etkili kullanan insanların beyinlerinin %10’nu ancak kullandıkları biliniyor.) ilişkiler kurularak sağlanmış bir öğrenme gerçekleşmiş olsaydı, 100 milyar beyin hücresinin karşılıklı ilişkilerle doldurulması rakamlara sağmayacak bir “Defter-i Kebir” (Sözler, Onuncu Söz, Yedinci Suret) olduğunu gösteriyor.

Levh-i Mahfuzun tahakkuk-u vücudu Yirmi Altıncı Sözde şöyle ispat edilmiş ki:

“Nasıl küçük küçük cüzdanlar (Kimlik, Nüfus cüzdanı vb.) büyük bir kütüğün vücudunu ihsas eder ve küçük küçük senetler bir defter-i kebirin bulunduğunu iş'ar eder ve küçük, kesretli tereşşuhatlar büyük bir su menbaını işmam eder.”

“Aynen öyle de, küçük küçük cüzdanlar hükmünde, hem birer küçük levh-i mahfuz mânâsında, hem büyük Levh-i Mahfuzu yazan kalemden tereşşuh eden küçük küçük noktalar suretinde olan benî beşerin kuvve-i hafızaları, ağaçların meyveleri, meyvelerin çekirdekleri, tohumları, elbette bir hafıza-i kübrâyı, bir defter-i ekberi, bir Levh-i Mahfuz-u Âzamı ihsas eder, iş'ar eder ve ispat eder. Belki, keskin akıllara gösterir.”

Buna göre, nöroplastisite olarak da bilinen beyin plastisitesi, beynin tecrübeler sonucunda değişime uyum sağlama yeteneğini ifade eden bir terimdir. 

Nöroloji alanında, beyin plastisitesinden söz edildiğinde, bunu, beynin plastiğe benzer olduğu şeklinde anlamamak gerekir. Nöronlar –yukarıda söylediğimiz gibi- beyin ve sinir sisteminin yapı taşlarıdır; özelliklerinden biri beynin (okuma, öğrenme, tecrübe vb. farklı katkılarla) değişebilirlik işlevini yüklenmişlerdir.  (Kaynak: https://theconversation.com/what-is-brain-plasticity-and-why-is-it-so-important-55967)

Günümüz nörolojik araştırmaları beynin, öğrenme yollarını yeniden düzenleme, yeni bağlantılar ve hatta bazı durumlarda yeni nöronlar oluşturma konusunda olağanüstü bir kapasiteye sahip olarak yaratıldığını söylüyor ve uzmanları buna “nöroplastisite” veya “beyin esnekliği” adını veriyorlar.  (Kaynak: https://www.simplypsychology.org/brain-plasticity.html)

Beyin Plastisitesi Nasıl Çalışır?

Bir çocuğun hayatının ilk birkaç yılı hızlı beyin büyümesi dönemidir. Doğumda, her bir nöronun tahmini 2.500 sinapsı vardır, ancak üç yaşına gelindiğinde bu sayı nöron başına 15.000 sinaps'a yükselmektedir.

Sinapsı yukarıda açıklamıştık; her nöronun ilişkili olduğu diğer nöronlarla olan iletişimi sağlayan uç noktalardır.  Çocukların ne kadar hızlı ve kalıcı öğrendiğinin bir anlamı işte her bir nöronun diğer ilişkili nöronlarla ilişkisini sağlayan sinpaslardaki hızlı artıştır.

Onun için her çocuk (beyin hücreleri-nöronları) tertemiz, İslam fıtratı üzere doğar; ancak aldığı çevresel etkiler ve aile onu farklı inanışlara yöneltir, değerlerini ve inançlarını oradan alır. 

Bununla birlikte, ortalama bir yetişkinde sinaps sayısı gittikçe azalmaktadır. Bunun bir nedeni, tecrübelerin çoğalmasıyla nöronlar arasındaki bazı bağlantılar güçlenirken, kullanılmayan veya işlem görmeyen bilgilerin bulunduğu nöronlar ise ölüyor.

O halde kazanılmış nöronlarınızı öldürmek değil yaşatmak istiyorsanız “ibadet” yoluyla amellerin tekrarı gerekir. Eğer tekrar olmazsa, zaman içinde bu nöronlar ölüyor; buna sinaptik budama denilmektedir. Bediüzzaman bunu şu tek cümlede ifade eder: “Zikrin şe'ni, tekrar ile tenvirdir.” (Ondokuzuncu Söz, yedinci Reşha).

“Sebeb-i kusur tevehhüm edilen tekraratındaki lem'a-i i'câza bak ki:”

“Kur'ân hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı davet olduğundan, içinde tekrar müstahsendir, belki elzemdir ve eblâğdır.” 

“Ehl-i kusurun zannı gibi değil. Zira, zikrin şe'ni, tekrar ile tenvirdir.”

“Duanın şe'ni, terdad ile takrirdir. Emir ve davetin şe'ni, tekrar ile te'kittir.” (Ondokuzuncu Söz, yedinci Reşha).

Durun, burada bir lütuf daha var ki, o da beyin, yeni bağlantılar geliştirerek ve zayıf olanları budayarak, değişen ortama uyum sağlayabiliyor.

Bunu işte bu makalenin konusu olan “Tecrübe” ile yapıyor.

Yaşamın ilk yıllarında, mesela henüz küçükken eğitim ve öğrenme yoluyla başlayan beyin büyümesi, kendini düzenledikçe, sürekli öğrenmekle büyük ölçüde değişme eğilimine girmektedir.

Genellikle genç beyinler, çok daha yaşlı beyinlere göre daha girişimci ve tecrübe edinmeye karşı daha duyarlı olma eğilimindedir.

Plastisite hayat boyu devam eder.

Öğrenme, tecrübe ve hafıza birlikteliğinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı gibi, beyindeki olumsuzlukların bir sonucu olarak da ortaya çıkabilir. 

İnsanlar beynin belirli bir yaştan sonra sabitlendiğine inanırken, yeni araştırmalar beynin öğrenmeye cevap olarak değişmeyi asla bırakmadığını ortaya koymaktadır.

Felç gibi hastalıklar sırasında olduğu gibi beyinde hasar oluşması durumunda bile, belirli işlevlerle ilişkili alanları zarar görebilir. Sonunda, beynin sağlıklı bölümleri bu işlevleri devralabilir ve yetenekler geri yüklenebilir.

Gördüğünüz gibi beynimizin plastisitesi adeta yaşayan, ölen, canlanan veya dirilen durumlarıyla bir Kitab-ı Mübin örnekleri sunaktadır.

Bu nedenle, ben şahsen, “eğitim açısından” baktığımda öğrendiğim plastisiste kavramının “levh-i mahv isbatın” arenası olan Kitab-ı Mübin ile ilişkilendirilmesinin doğru olduğunu gördüm.

Her bir nöron; kişinin ömrü boyunca bilişsel, duyuşsal ve performans yoluyla edindiği tecrübelerin yazıldığı defterin sayfalarıdır. Bu sayfada bazen kader hükmeder, kaza onu icraya çevirir ya da yaptığı küçük bir iyilik davranışıyla ata kanunu devreye girer; yazgı ve yazılar bozulur, silinir, affedilir.

İşlediği günahları yüzünden kendi kendine kahredenlere gelsin; tövbe kapısı her daim açıktır.

Tövbe eylemi, beyin nöronlarındaki kayıtların, yani kötü anıların ve kötü yaşanmışlıkların silinmesi için Rabbine sığınmaktır.

“Levh-i Mahv-İsbat ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u A'zam'ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücud ve fenaya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-ı zaman odur.” (10. Mektup)

“Amma Kitab-ı Mübîn ise, âlem-i gaybdan ziyade âlem-i şehadete bakar.” “Yani, mazi ve müstakbelden ziyade zaman-ı hazıra nazar eder. Ve ilim ve emirden ziyade kudret ve irade-i İlâhiyenin bir ünvanı, bir defteri, bir kitabıdır.”

“İmam-ı Mübîn kader defteri ise, Kitab-ı Mübîn kudret defteridir.”

“Yani, her şey vücudunda, mahiyetinde ve sıfât ve şuûnâtında kemâl-i san'at ve intizamları gösteriyor ki, bir kudret-i kâmilenin desâtiriyle ve bir irade-i nâfizenin kavâniniyle vücut giydiriliyor suretleri tayin, teşhis edilip birer miktar-ı muayyen, birer şekl-i mahsus veriliyor.” (30. Söz, Zerre Bahsi)

Tecrübeli Güzel Görür; Güzel Gören Güzel Düşünür!

Beyin hücreleri (Nöronlar) kullanıldıkça ve diğer nöronlarla kurdukları ağlar aracılığıyla beyin gelişir.

Mesela Bir sineğin küçücük cismi, kâinatın ekser anâsır ve esbabıyla alâkadardır, belki bir hülâsasıdır. ( Hüccetül-Baliğa, Üçüncü Hüccet-i İmaniye) cümlesinde sinek bilgisi için, kâinatın ekser anasır ve esbabının bilinmesi gerekir. Bu iki bilgi arasında bir ilişki kurulması ve sebep sonuç ilişkisinin olduğu başka bilgiler de diğer nöronlarda yerleşmiş olmasını gerektirir. Böylece yalnızca “Sinek” denildiğinde, sinek bilgisinin olduğu nöron ile diğer ilgili binlerce nöronun elektriklenmesi, tüm bu bilgilerin çağrıştırılması, aynı anda binlerce ve hatta milyonlarca nöron ve sinapsların hareketlenmesi demektir.

Beyin bunu kendi kendine yapmadı; sizin ilim ve iradenizle yaptı. Beyninizin mimarı sizsiniz; sorumluluk sizdedir.

Kötü düşüncelerin veya olumsuz yaşantıların verdiği rahatsızlıktan kurtulmak, hasar görmüş beyin hücrelerini tamir etmek için beyin plastisitesinin güzel görme ve güzel düşünme becerileriyle iyileştirilmesi mümkündür.

Bir insan düşüncelerini olumlu anlamda kökten değiştirirse, hayatın getirdiği maddi şartlarda oluşturacağı hızlı dönüşüme şaşıracaktır.

İnsanlar, düşüncelerini gizli tutulabileceğini zannederler, ama bu mümkün değildir; düşünceler hızla davranışa, davranışlar ise hızla alışkanlığa dönüşür. Alışkanlıklarınız, yazılı olduğu beyin hücreleri nedeniyle “alışkanlığa” dönüşüyor.

Uygulama, pekiştirme ve te’yit yoluyla tecrübeye dönüşür. Tecrübe artık bir mihenk taşı olur ve zihne veya kalbe gelen her fikir bu süzgeçten geçer.

Hayvani düşünceler ve günahlar, uygun ortamlarında davranış yoluyla nöronlarda kalıcı hasara sebep olabiliyor. Sinaptik budamaya sebep olduğu için bilgi yüklü nöronlar ölür ve hafızaya zarar verir.

“Risale-i Nur talebelerinden bir genç hafız, pek çok adamların dedikleri gibi dedi: “Bende unutkanlık hastalığı tezayüt ediyor, ne yapayım?”

“Ben de dedim: "Mümkün oldukça nâmahreme nazar etme. Çünkü rivayet var: İmam-ı Şâfiî'nin (r.a.) dediği gibi, haram nazar, nisyan verir.”

Evet, ehl-i İslâmda, nazar-ı haram ziyadeleştikçe, hevesat-ı nefsaniye heyecana gelip, vücudunda su-i istimalâtla israfa girer. Haftada birkaç defa gusle mecbur olur. Ondan, tıbben kuvve-i hafızasına zaaf gelir.”

“Evet, bu asırda açık saçıklık yüzünden, hususan bu memalik-i harrede o su-i nazardan su-i istimalât, umumî bir unutkanlık hastalığını netice vermeye başlıyor.”

“Herkes, cüz'î, küllî o şekvâdadır. İşte, bu umumî hastalığın tezayüdüyle, hadis-i şerifin verdiği müthiş bir haberin tevili ucunda görünüyor. 

“Ferman etmiş ki: "Âhir zamanda, hafızların göğsünden Kur'ân nez'ediliyor, çıkıyor, unutuluyor.”

Demek bu hastalık dehşetlenecek, hıfz-ı Kur'ân'a bu sû-i nazarla bazılarda set çekilecek; o hadisin tevilini gösterecek.

Onun için bu tür düşüncelerden dolayı Rabbimizden tövbe ve istiğfar ile özür dilenmeli, o tür ortamlardan kaçınılmalıdır.

Çünkü “Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.” (İkinci Lem’a)

Bu kurtçuklar dünyevi nedenlere de dayanabilir; yoksulluk ve hastalık durumlarında katılaşır, sarhoşluk ve şehvet alışkanlıklarında kristalleşir.

Her türden saf olmayan düşünceler, dikkat dağıtıcı ve olumsuz şartlarda katılaşan sinir bozucu ve kafa karıştırıcı alışkanlıklarda kristalleşir.

Korku, şüphe ve kararsızlık müsbet düşünceleri zayıflatır; geliştirdiği umutsuzlukla manevi dünyanızı alt üst hale getirir.

Başarısızlık ve yoksulluk, kölece bağımlılık durumlarında katılaşan, olumsuz alışkanlıklardır.

Tembel düşünceler ve erteleme hastalığı, pislik ve sahtekârlık alışkanlıklarında kristalleşir. Bunlar iğrençlik durumlarında katılaşır.

Nefret dolu ve kınayıcı düşünceler suçlama ve şiddet alışkanlıklarında kristalleşir, bu da yaralanma ve zulüm durumlarında katılaşır.

Her türden bencil düşünce, az ya da çok mecrasını bulduğunda katılaşan bencillik alışkanlıklarında kristalleşir. 

Öte yandan, her türden güzel düşünceler, zarafet ve nezaket alışkanlıklarında kristalleşir, bunlar da güler yüzlü, tatlı dilli ve manevi neşe dolu davranışlarla yerleşir. 

Saf düşünceler, sakinlik ve barış koşullarında katılaşan ölçülülük ve özdenetim alışkanlıklarıyla kristalleşir. Bunu, uygulama cesareti takip eder. 

Kişilik; kararlılık, başarı, bolluk ve özgürlük şartlarında katılaşır. İlgili alışkanlıklarda kristalleşir.

Enerjik düşünceler temizlik ve çalışkanlık alışkanlıklarında kristalleşir.

James Allen, “Bir Adam Düşünürken” isimli kitabında, “Bir insan koşullarını doğrudan seçemez, ancak düşüncelerini seçebilir ve dolayısıyla dolaylı olarak, ancak kesinlikle şartlarını şekillendirebilir.”

İnsan kendi düşünce tarlasına ne ekerse onu biçecektir.

***

Tecrübe ve Hukuk

“Tecrübe” Bediüzzaman tarafından hukuki bir delil olarak kabul edilmektedir.

Kur'ân ve hadis ve hikmet ve tecrübe ile sabittir ki, haklı âmire itaat farzdır.” (Divan-ı Harbi-i Örfi) Burada dört delilden sonuncusu tecrübedir.

Bunu günlük hayatın getirdiği durumlarda şu şekilde de ifade eder: 

“Akıl ve hikmet ve istikrâ ve tecrübenin şehadetleriyle sabit olan hilkat-i mevcudattaki adem-i abesiyet ve adem-i israf, saadet-i ebediyeye işaret eder.” (Sözler, Yirmidokuzuncu Söz)

Toplumsal Tecrübe ve Bozguncular 

Bireyler ne kadar ahlaken sukut etse de toplumun “şahs-ı manevisi” (tüzel yapısı) masumdur. Çünkü toplumda insanlar birbirleriyle pozitif, masum ve günahsız yönleriyle muhatap olurlar. Ancak bir günah, fertten çıkıp toplumun geneline yayıldığında, genelleştirildiğinde ve topluma mal olduğunda sosyal beyin dumura uğradığından “tüzel yapı bozuluyor” ve musibetlerin gelme sebebi oluyor.

“Musibet-i âmme ekseriyetin hatâsına terettüp eder.” (Sünuhat, Rüyada Bir hitabe)

Musibetlerin bir sebebi olarak bunca tecrübeye rağmen, “Hem istikra-i tâmme ve tecrübe-i umumî gösteriyor, netice veriyor ki: Şer, kubh, çirkinlik, bâtıl, fenalık, hilkat-i kâinatta cüz'îdir. (Hutbe-i Şamiye)

Ne yazık ki, “Heyecânâtı intâc eden tecrübesizlik…” (Münazarat) sebebiyle toplumlar galeyana gelmekte ve yanıltılmaktadır. Tecrübesiz olmak farklı heyecanları sonuç verir. Heyecan, risk demektir. Her riskin bir tehlikeye dönüşmesi muhtemeldir.

Bunda “kaht-ı rical”in etkisi büyüktür.

“Rical” deneyimli ve görmüş geçirmiş, üstad, danışman veya guru karakterli insanlardır. Onlar, karıncaların emiri, arıların ya’subu gibidirler.

Şu dört özelliği taşırlar: Tecrübe, hamiyet, kalb nuru ve aydın düşünme…

Zira tecrübe, hamiyet, nûr-u kalb ve nûr-u fikri cem' edenler, vezâife kifayet etmezler.”

“Bazı ehl-i gayret ve hamiyette de meyl-i tahrip meleke olmuş; tâmire pek alışık değildir.”

Bazı ehl-i tecrübe ve tâmir ise, eskisine bir derece meyil ile istidatları pek müsâit değildir.

Demek, bize bir nesl-i cedîd lâzımdır.

“Tecrübe”, “hamiyet”, “kalb nuru” ve “aydın düşünce” becerilerine sahip bir yeni nesil.

Lazım mı?

“Lazım” diyorsanız, işiniz zor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum