Talebelerde münazara, sual ve cevap olmayınca şevksizlik, tembellik ortaya çıkar

Talebelerde münazara, sual ve cevap olmayınca şevksizlik, tembellik ortaya çıkar

Taksim-ül a'mal kaidesine tatbîkan herbir talebenin isti'dadına göre bazı fünûn ile tevağğul etmeli

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin DİVAN-I HARB-İ ÖRFÎ adlı eserinden bölümler.)

Dört nokta şüpheyi davet etmiş. Onları bilerek bazı hikmet-i hafîye için yapmışım.

Birincisi:

Şekl-i garîbîm... Bu muhalif libasımla makasıd-ı dünyeviyeden istiğnamı; ve âdât-ı beldeye adem-i müraattan özrümü; ve ahval ve etvarımı nâsa muhalefetini; ve münasebet-i zâhir ve bâtın ile tabiîlik insaniyetimi; ve milletimin muhabbetini ilân etmek içindir. Hem de garîb mânâ, garîb bir lafz içinde olmalı. Tâ ki nazar-ı dikkati celbetsin. Hem de sanayi-i mahalliyeye revac vermek için bir nasihat-ı fiilî ediyorum. Hem de kendimde bir meyl-i teceddüdu göstermek; ve zamanın teceddüd edeceğine işâret ediyorum. Hem de Sultan Selim'e biat etmiştim.

İkincisi:

Ulema ile olan münazaramdır. Onun sebebi İstanbul'a geldim, gördüm ki; sair şuabâta nisbeten medaris terakki etmemiştir. Bunun da sebebi; kitaba nazarla istinbat-ı mes'ele etmek olan isti'dadı, meleke-i ilim yerinde ikâme olunmuş. Ve talebelerde adem-i münazara ve sual ve cevap sebebiyle; şevksizlik ve melekesizlik ve atalet gibi bazı hali intac etmiş. Sâir müntic-i taaccüb ve hayret olan ulûm-u ekvân; veya eğlence ile vakit geçirmeyi müntic olan fünûn-u hevesat; ve lezzat-ı hakikiyeyi mutazammın olan ulûm-u maksûd-u bizzat gibi, ulûm- u ilâhiye tahsil olunmaz. Bunun da, ya bir himmet-i âli veya bir tevağğul-u tam veya müsabakayı müntic olan sual ve cevap gibi bir şevk-i kasrî ve haricî lâzımdır. Veyahud taksim-ül a'mal kaidesine tatbîkan herbir talebenin isti'dadına göre bazı fünûn ile tevağğul etmeli. Tâ mütehassıs olsun, sathî olmasın. Zîrâ her ilmin bir suret-i hakîkiyesi var. Meleke olmadığı vakit, bazı tarafı nakıs olan sûretlere benzer.

Bunun da çaresi:

Ona müstaid olan bir fenni esas tutmalı. Ve buna münasib fünûnu; her birinden birer fezleke alınmalı ve o fenn, esasın suret-i hakikîsini mütemmim ittihaz etmelidir.

Zira herbir fezleke, bir sûret-i müstakilleyi teşkil etmiyor. Lâkin bir suret-i esasiyeyi tekmil edebilir.

Ey sözümü işiten talebe-i ulûm! Mektepliler gibi -ki onlar nakıs olan seleflerine hayr-ul halef olmuşlar- çalışalım ki; evc-i kemâle vasıl olan seleflerimize hayr-ul halef olalım!..

Ben münazara ile bilfiil iki noktadan ikâz etmek istiyordum.