Tahrifat iddiaları, Risale-i Nur’un yeniden neşri ve bazı teklifler

Değerli dostlar! Bu yazımızda Risale-i Nur’un yeniden neşri ve tahrifat iddiaları konusunu ele almak istiyoruz.

Evvela tahrifat konusunda şunu söyleyelim ki “tahrifat var” diyenler ifrat ettikleri gibi “hiç yoktur” diyenler de tefrit etmektedirler. Tahrifat var diyenler de iki kesimdir. Bir kısmı samimi Nur Talebeleri’dir. Bir kısmı ise nur camiasına düşmanca tavır takınıp olmadık iftiralarda bulunanlardır. Biz samimi Nur Talebelerinden bir iki örnek vermek istiyoruz.

Kürt ve Kürdistan tabirlerinin değiştirilmesine dair Abdülkadir Badıllı ağabey şunları söylemektedir: “Hatta o zaman Risale-i Nur neşriyatını yapanlar bile, o günlerde kesif tufan şeklini alan durumdan heyecan ve telaşa kapılarak, Risale-i Nur’un bazı yerlerinde ‘Kürt, Kürdistan’ gibi tabirlerin bazılarını kaldırdılar. Yerine ‘Şarki Anadolu’ gibi tabirlerle değiştirmişlerdi. Fakat değişen yerler çok az ve malum yerlerdi. Sonra Envar Neşriyat onları tekrar düzeltti.”[1]

Badıllı ağabeyin burada bahsettiği dönem 1960-1970’li yıllardır. Bu dönemde Nur Talebeleri ve Risale-i Nurlar hakkında yüzlerce mahkeme açılmıştır. Maalesef bu mahkemelerde müdafaa vazifesini yapanlardan bazıları mahkemelerde beraat kararı alabilmek için Cemal Kutay’ın bazı uydurma rivayetlerini mahkemeye delil olarak sunmuşlardır. Maalesef bu rivayetler daha sonra Necmeddin Şahiner vb. bazı ağabeyler tarafından tahkik edilmeden kitaplarda yazıldı. Bunların tahkiki yıllar sonra 1990’lı yıllarda Badıllı ağabeyin yazdığı Mufassal Tarihçe-i Hayat kitabı ile yapılıp uydurma rivayetler ortaya konuldu.

1960 ve 70’li yıllar Nur Talebelerinin Adalet Partisi aracılığıyla milliyetçi, muhafazakâr, sağcı yapılmaya çalışıldığı yıllardır. Hatta bazı ağabey ve hocalarımız kendilerini Bayrak Mitingi adıyla düzenlenen milliyetçi mitinglerde ön saflarda bulmuşlardır. Dolayısıyla bu yıllarda Kürt ve Kürdistan kelimelerinin değiştirilmesi konjonktürle uyumlu olunca pek bir tepki çekmemiştir. Bir de maslahat namına yapıldığı konusunda cemaat ikna edilmiştir. Her ne kadar Envar Neşriyat bu kelimeleri sonradan düzeltti ise de bazı yayınevleri düzeltmediler.

Tahrifat konusunda görüşünü aktaracağımız bir diğer yazar aynı zamanda bir Türk olan İsmail Mutlu hocadır. Mutlu hoca Üstad’ın “Ey Asurîler ve Keyaniler’in cihangirlik zamanında pişdar, kahraman askerleri olan arslan Kürtler!”[2] başlıklı nutkunu değerlendirirken nüshanın sonradan Türkleştirildiğini söylemektedir. Söz konusu nutka dair İsmail Mutlu’nun bazı değerlendirmeleri şöyledir:

“Buraya kadar sizlerin de fark ettiğiniz gibi, zikredilen yayınevlerin (Envar Neşriyat, Sözler Yayınevi, Yeni Asya Neşriyat, Nesil Basım Yayın) neşrettiği Divan-ı Harbi Örfi’ye, özellikle bu metne sonradan önemli ölçüde ‘kalem karışmış’ metin adeta ‘Türkleştirilmiştir.’ Bediüzzaman burada Kürtlere hitap ettiği, onlara kendi soylarından İslam kahramanlarını örnek gösterdiği halde, bu hitabe genelleştirilerek araya isimleri geçen (Celaleddin Harzemşah, Sultan Selim, Barbaros) ‘Türk büyükleri de’ alınmıştır. Bu da zaman zaman metinde tutarsızlıkların oluşmasına yol açmıştır. Mesela bunlardan birisi daha önce yer verdiğimiz ‘Beş yüz senedir uyuduğunuz yeter’ hitabıdır. Bu metin Kürtlere hitaptan çıkarılıp genelleştirildiğinde Türklerin beş yüz senedir yattıkları gibi yanlış bir sonuç çıkmaktadır. Oysa 1900 yılından 500 sene geriye gidildiğinde 1400 yılları karşımıza çıkar ki, bu yıllar Osmanlı’nın en haşmetli olduğu zamanlardır.”[3]

Tahrifat konusunda bilgi veren bir yazar da Yeni Asya Gazetesi yazarı M. Latif Salihoğlu’dur. Salihoğlu, Şahdamar Yayınlarının yayınladığı Emirdağ Lahikası’ndan “Lozan’ın İç Yüzü” başlıklı makalenin çıkarıldığını yıllar önce yazmıştır. Kendim de yaptığım araştırmada söz konusu edilen yayınevinin bu makaleyi çıkardığını gördüm.

Başka örneklerde verilebilir. Abdullah Can da bu konuda İlke Haber sitesinde birçok makale yazdı.

Değerli dostlar! Zamanında koruma altına alınmayan birçok eserin zamanla tahrif edildiğine dair çok sayıda örnekler vardır. Özellikle bazı tasavvufi eserlere parmak karıştırıldığı ortaya konulmuştur. Maalesef son sadeleştirme hadisesiyle de bazılarının Risale-i Nur’u tahrif etmek istediği açıkça ortaya çıkmıştır. Nur Talebelerinin bazı tedbirler alması gerektiği zaruretine inanmaktayım. Bunun için yapılabilecekleri maddeler halinde sıralamak istiyorum.

1-Risale-i Nurlar tüm Nur cemaat ve yayınevlerinden uzman ağabeylerin bir araya gelmesiyle yeniden neşredilmelidir. Bu yapılırken Osmanlıca el yazması nüshalar ile Latince nüshalar karşılaştırılmalı ve aradaki farklar ortaya konulmalıdır. Çünkü nüshalar arasında maalesef bazı farklar bulunmaktadır. Örneğin Mufassal Tarihçe-i Hayat adlı eserde Osmanlıca Şualar sayfa 39 dipnotuyla şu parça aktarılır: “Büyük memurlardan işimizle alakadar olanlar sordular, dediler ki: Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip, Kürdistan’a ve vilayet-i şarkiye’ye Şeyh Sinusi yerine vaiz-i umumi yapmak teklifini ne için kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilal yüzünden kesilen yüz bin kürdün canlarını kurtaracaktın?”[4] Burada verilen yüz bin Kürt ifadesi ekseriyetle yüz bin adam şeklinde geçmektedir.

2-Gayrı Münteşir Risale ve mektuplar neşredilmelidir. Kitap olarak bu yapılabileceği gibi Risale Akademi, Risale-i Nur Enstitüsü, Barla Platformu gibi kurumların internet siteleri aracılığıyla da bu yapılabilir. Çünkü bazı eserler kaynak aktarırken Gayr-ı Münteşir nüshalardan dipnot veriyorlar. Örneğin Badıllı ağabey Ziyadat-ı Kastamoniye, Hadiseler Dosyası, Müteferrik Mektuplar diye dipnotlar vermektedir. Bu eserlerin mahiyetini kendisi gibi uzmanlar bilmekte ama bizim gibi sıradan insanlar bilmemektedirler. Bu eserler ortaya konulmalı ki herkes istifade edebilsin.

3-Mahrem Risaleler de sanırım artık neşredilmelidir. Örneğin Sırrı İnna A’teyna gibi risaleler gün yüzüne çıkarılmalıdır. Bu yasal nedenlerden dolayı Türkiye’de yapılamıyorsa da başka ülkelerde yapılabilir ve internet aracılığıyla herkesin istifadesine sunulabilir. Çünkü bu zamanda hiçbir şey gizli kalmamakta mutlaka ortaya çıkmaktadır. Başka ülkelerin vatandaşı olan nur talebeleri kendi ülkelerinde bu hizmeti yapıp bizlerinde istifadesine sunabilirler.

4-Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili hatıralar Hadis Usulü kriterleriyle yeniden ele alınmalı ve doğru olmayan rivayetler ayıklanmalıdır. Bu konuda Badıllı ağabey ile Ömer Özcan ağabeylerin eserlerinde uyguladıkları rivayet usulü sistemi örnek alınabilir. Çünkü bu konuda bazı hatıra ve roman kitaplarında Üstadı devletçi, Türkçü, partici diye nitelenebilecek şekilde gösterebilecek uydurma rivayetlere rastlanılmaktadır.

5-Risale Akademi ve Akav bu konuda uzman nur talebesi ağabeyleri bir araya getirerek neler yapılabileceği konusunda çalıştaylar düzenlemelidir.

Değerli dostlar! Risale-i Nur’un asliyetinin korunması amacıyla aklıma gelen teklifler bunlardır. Bu konuda iyi niyetle yapılacak tüm tekliflere açık olmalıyız ki başkaları nurlara parmak karıştıramasın.

Başka bir yazıda buluşmak dileğiyle Allah’a emanet olun.

 

[1] . Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi Mufassal Tarihçe-i Hayatı c. 1, TİMAŞ Yayınevi, İstanbul 1990, sh. 30

[2] . İsmail Mutlu, Nutuklar-Makaleler-Divan-ı Harbi Örfi Nüsha Karşılaştırmalı Tam Metin, Mutlu Yayıncılık, İstanbul 2006, sh. 84

[3] . A. g. e, sh. 89-90

[4] . Mufassal Tarihçe-i Hayat c. 2, sh. 1082

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.