Sûra birinci olarak üfürülmüştür de göklerde kim var, yerde kim varsa ölmüştür

Sûra birinci olarak üfürülmüştür de göklerde kim var, yerde kim varsa ölmüştür

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Zümer Sûresi 68-70. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

68 . Ve sûra (birinci olarak) üfürülmüştür de Allah’ın dilediğinden başka (*) göklerde kim var, yerde kim varsa ölmüştür. Sonra ona bir daha üfürülmüştür; bir de bakarsın ki onlar ayaktadırlar (etrâfa) bakınıp duruyorlar.

69 . Ve yer, Rabbisinin nûru (**) ile parlamış; kitab (amel defteri ortaya) konulmuş, peygamberler ve şâhidler (hafaza melekleri) getirilmiş ve onların (kulların) aralarında hak ile hüküm verilmiştir; onlar haksızlığa da uğratılmazlar.

70 . Herkese yaptığı(nın karşılığı) tam olarak verilmiştir; Çünki O (Allah), (onların) yapmakta olduklarını en iyi bilendir.

(*) İbn-i Abbâs (ra)’a göre bu istisnâ ile, dört büyük melek olan Cebrâîl, Mikâîl, İsrâfîl ve Azrâîl Aleyhimüsselâm kasdedilmiştir. Ebû Hureyre (ra)’a göre ise bunlar şehidlerdir. Diğer bir görüşe göre de o gün hayatta bırakılacak olanlar, hûrîler ile Arş ve Kürsî’nin sâkinleri olan meleklerdir. (Celâleyn Şerhi, c. 6, 449)

“Evet şu âlemin mutasarrıf-ı zîşânı (şanlı hâkimi) her asırda, her senede, her günde, bu dar, muvakkat (geçici) rûy-ı zeminde (yeryüzünde) haşr-i ekberin (âhiretteki büyük dirilmenin) ve meydân-ı kıyâmetin pek çok emsâlini (benzerlerini) ve nümûnelerini ve işârâtını (işâretlerini) îcâd ediyor (yaratıyor).

Ezcümle (meselâ) haşr-i bahârîde (baharda canlıların diriltilmelerinde) görüyoruz ki, beş altı gün zarfında küçük ve büyük hayvanât (hayvanlar) ve nebâtâttan (bitkilerden) üç yüz binden ziyâde envâı (nev‘leri) haşredip neşrediyor (diriltip yayıyor). Bütün ağaçların, otların köklerini ve bir kısım hayvanları aynen ihyâ edip (hayat verip) iâde ediyor. Başkalarını ayniyet derecesinde (aynı gibi) bir misliyet sûretinde (benzerlikte) îcâd ediyor. Hâlbuki maddeten farkları pek az olan tohumcuklar o kadar karışmışken, kemâl-i imtiyâz ve teşhîs ile (mükemmelen ayırd edilerek) o kadar sür‘at ve vüs‘at (genişlik) ve sühûlet (kolaylık) içinde kemâl-i intizam ve mîzan (tam bir düzen ve ölçü) ile altı gün veya altı hafta zarfında ihyâ ediliyor.

Hiç kābil midir (mümkün müdür) ki, bu işleri yapan Zât’a bir şey ağır gelebilsin! Semâvât ve arzı (gökleri ve yeri) altı günde halk edemesin (yaratamasın). İnsanı bir sayha ile (sûrun üflenmesiyle) haşredemesin! Hâşâ!” (Zülfikār, 10. Söz, 33)

(**) Buradaki nûrun, mecaz yoluyla adâlet ma‘nâsında olduğu söylenmiştir. Bir görüşe göre de Cenâb-ı Hakk’ın o güne mahsus yaratacağı bir nûrdur ki, mahşer meydanı bununla aydınlanır. (Beyzâvî, c. 2, 331)