Şehla’nın şerhine kelam kifayet etmez

Bir aşığı dinliyorum, arifane, aşıkane, leziz bir sohbet. Enis-i ruh. Birbirini tam manasıyla anlayan, birbirine mukabil gelebilen iki ruh. Bu munis ve güzelim tabirin Türkçe’deki berbat çevirisi şöyle: Ruh ikizi. Mana nasıl birdenbire buharlaştı gördünüz mü? Bir arifi başka bir arif anlar, bir aşığı başka bir aşık anlar, bir mecnunu başka bir mecnun anlar. Ama bir cahili başka bir cahil değil, bir alim anlar ancak. Çünkü cahilin mümeyyiz vasfı kendi adaşını bile olsa anlamamak, anlayamamak…

Aşık kişi aykırı kişi demek. Toplumsallaşmayan, toplumun normlarına ayak uyduramayan, uslu olmayan, uslu durmayan, uslanmayan kişi demek. Uslanmak bizim irfani gelenekte bir başına düşünememek, toplumun değer yargılarının dışına çıkamamak, topluma uymak demek. Onun için hiçbir aşık ve mecnun uslu değildir, uslanmamıştır henüz, ehlileşmemiştir. Uslanmayanın hakkı kötek olduğundan toplum hâbire aşıklarını ve mecnunlarını köteklemiş. Amaç bu “ucube”leri kendine benzetmek. Ya aşık olacaksın, ya uslu duracaksın. Aşık olmayı tercih edersen daima kötek yemeyi, halden anlamayan nadanın dilinde maskara olmayı kabul edeceksin.

Aşıklar ve mecnunlar hasbi insanlardır, hesabi insanlar değil. Aşkta ve cünunda hesap olmaz çünkü. Hesabı kitabı bilmeyen aşık olur. Çağdaş bir aşığın eşsiz ifadesiyle hesabı kitabı bilmeyen “Allah’ın Adamı” olur. İbadet ile tapma arasındaki ince fark, birincisinin bir hesap (niyet) ile olması ikincisinin hesapsız, yani beklentisiz olması. Aşığın ve mecnunun yaptığı ibadet değil, tapmadır. Zât-ı Zülcemal karşısında kendinden geçme, kendini bırakma, kendini unutma, iradesinden vazgeçme, hâsılı tevhit denizinde istiğraktır.

Sûfiler aşkın mazisini Elest Bezmi’ne kadar götürürler. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Bela, elbette sen bizim Rabbimizsin.” Her şey bu kadar, hemen biter diyalog. Eee bela dedik ya sonrası? Sonrası masum bir istifsar, manalı ve hüzünlü bir sûkut, sevilmenin ve seçilmenin memnuniyeti, muhatap alınmanın, huzur-u şahaneye kabul edilmenin, sohbet-i cananı tadında bırakmanın, bu makamda “Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yar, öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim” der Ahmet Paşa.

Yani Elest Bezmi’nde, aşk akdinde, bana “ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye merhaba sunan Zat-ı Bari olan Hakk’ın tecellisinden ve teveccühünden dolayı o kadar kendimden geçtim ki o gün bugündür başkasının merhabasını duymaz oldum, görmez oldum, bilmez oldum. Bu enfes mısralara nazire yapan şair-i şehirimiz Mehmet Akif, Paşa’dan geri kalmıyordu ve yaptığı gerçek anlamda bir nazire idi. “Senin Mecnunu’num bir tek sensin ancak taptığım Leyla;  ezelden sunduğun o şehla-nigahın mestiyim hala.”

Burada edebince durmak ve susmak lazım artık. Çünkü şehla’nın şerhine kelam kifayet etmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.