Sayın Ali Erkan Kavaklı’ya

Küçük Şeyler, Küçük Sözler

Ali Erkan Bey’e hitaben yazdım çünkü o Küçük Şeyler’i de Küçük Sözleri de bilir, üdebadandır.

Gelin bir rüzgar estirelim olur ki bir kapı açılır. Bu kitabı gençler okursa ruhları kazanır, hayatları kazanır, kainat içinde en uygun yerde durmayı öğrenirler.

Üdebamızdan Samipaşazade Sezai’nin bir hikaye kitabı var, boyu tam Küçük Sözler kadar. Bediüzzaman Türk hikayesinin nerede olduğunu bilen bir insan, eserlerinde hikaye tarzını kullanması Türk hikayesine yeni bir muhteva getirmek istediğini gösteriyor. Bediüzzaman, edebiyatı din ile barıştırmak isteyen bir insan. Divan üdebası bir ayrım yapmamıştı, gazeller, tevhidler, naatlar. Daha başkaları din ile edebiyatın at başı gitmiş metinlerdi. Osmanlı yaptığı edebiyat ile halkı ve aydınları aynı sofrada oturan insanlar yapmıştı ama sonraki dönemde din ile edebiyat maksatlı olarak birbirinden ayrıldı, adeta din öcü olarak algılandı. Yazarlar din ile edebiyatı birlikte anlatmaktan kaçtılar. Bu da o dönemdeki baskıcı tutumu gösterir. Bugünkü köksüzlük bu ayrımdaki maksattan ileri geliyor.

Bediüzzaman’ın Küçük Sözler’i bir hikaye kitabı. Müellif eserinin başında takip ettiği hikaye tarzını anlatır. “Ey kardeş benden birkaç nasihat istedin, sen bir asker olduğun için askerlik temsilatıyla sekiz hikayecikler ile birkaç hakikati nefsimle beraber dinle. Çünkü ben nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz ayetten istifade ettiğim Sekiz Söz’ü biraz uzunca nefsime demiştim, şimdi kısaca ve avam lisanıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.”

Bediüzzaman, “sekiz hikayecik” demiş ve eserinde hep hikaye kalıplarını kullanmış. Onları hakikatlerle bağlamış.

Birinci Söz’de, “Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet ve ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsili hikayeciğe, bak dinle…” der.

Elbette bedevi Arap çöllerinde seyahat eden adamın bir sığınağı olmalıdır, o da Bismillah’dır. Tema o kadar iyi taksim edilmiştir ki hikayeye. “İşte ey mağrur nefsim sen o seyyahsın, şu dünya ise bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın, hacatın nihayetsizdir. Madem öyledir şu sahranın Malik-i Ebedi ve Hakim-i Ezelisinin ismini al, ta bütün kainatın dilenciliğinden  ve her hadisatın karşısında titremeden kurtulasın.”

Bediüzzaman fikir ve sanat dengesini iyi kuruyor. Hem hikaye hem hakikat ikisinin arasındaki ağırlık oranları iyi belirlenmiş.

Garip olan nedir? Bu kitaplar 1930’larda yazılmış o günden bugüne yüz yıla yakın süre geçmiş. Kaç iktidar değişmiş. Biz hâlâ bu harika kitabı, din ve edebiyatı dengelemiş harika bir metni tanıtamadık. Vekalet ve daha başka kavgalarla uğraşırken asıl gayemiz olan bu kitapları yerine koyamadık. Halbuki bu itikad ve amel bunalımı döneminde bu kitaplar orta okullarda, liselerde okutulsa çocuk bir itikad ve amel abc’si elde eder. Nice okumuş yazmış profesör, edebiyatçı, yazar arkadaşlar var. Üçü-beşi bir araya gelip gidip milli eğitim bakanına bu kitabı anlatsalar...

Dördüncü Söz, “essalelatü imadüddin” namaz dinin direğidir, direkle namaz arasında bağlar kurmuş.

Biz sadece oy vermekle mi mükellefiz? Onlar da Bediüzzaman’ın eserlerini bu milletin çocuklarına açsın. Küçük Sözler’in hiçbir mahzuru yok, harika bir kitap. Hem ölmüş dili ayıklıyor ayakta tutuyor hem de dinin temel temalarını anlatıyor güzel hikayelerle. 

Milletvekillerimiz var, hep siyasete güç vermek zorunda mıyız? Bizim idealimiz bu milletin imanını kurtarmak değil mi? Toplanalım 10 profesör, edebiyatçı, yazar alalım mutlak vekil abimizi yanımıza gidip şu kitabı anlatalım cumhurbaşkanımıza, bakanlarımıza, yetkililere. Bizi kovarsa kovsunlar. Bediüzzaman Menderes’e “beni anlamadı” der. “Nurları serbest bıraksaydı başına felaketler gelmezdi” diyor. Aradan yüzyıla yakın zaman geçti. “Geçti kervan kaldık dağlar başında.” Ne zaman hamiyet-i diniye ile milliyeyi birlikte bu adamlara anlatacağız? Biz anlatmazsak ya kim anlatacak?

Samipaşa’nın Küçük Şeyler’i Küçük Sözler boyutunda İmge Kitabevi’nden çıkmış. Bu Büyük Adam Kimdir?, Hiç, Kediler, iki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır, Düğün, Bir Kitabe-i Seng-i Mezar, Arlezyalı, Pandomima. Sekiz hikayeden oluşur.

Samipaşa “Edebiyat ayrıntıların aktarımıdır ama bu aktarım güzel olmalıdır” der. Bu ayrıntılar günlük hayatımızın içindeki ayrıntılarındır, biraz bakmayı, görmeyi örgütler. Bediüzzaman ise düşünmeyi, hayatın anlamını, anlamayı ve dinin asli temalarını küçük hikayelerle anlatarak insanımıza küçük-büyük derinlikli bakışlar salıklar.

İkinci Söz’de, “imanda ne kadar büyük  bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen, şu temsili hikayeceğe bak dinle” ifadeleri yer alır.

Adeta imanın ve İslam’ın şartının harikasıdır kitap.

Üçüncü Söz ise imandan ibadete geçer. “İmanda ne büyük bir ticaret ve saadet, fısk ve sefahet ne büyük bir hasaret ve helaket olduğunu anlamak istersen, şu temsili hikayeciğe bak dinle.”

Dördüncü Söz, yine yerinde olarak namaza aittir. Çünkü iman, ibadet ve daha müşahhas namaz anlatılır. “Namaz ne kadar kıymettar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır…”

Namazın önemi, ucuzluğu, masrafsızlığı anlatılır. Allah’ın suyu boşa akar insan hem beden hem de ruh temizliği için namaz kılar. Biz bunları gidip bu adamlara anlatmazsak kuş mu taşa değer, taş mı kuşa değer misali olacak. Kaç defa gittik geldik, vallahi böyle olmaz! Aradan bir asır geçmiş biz hala bu kitapları miras gibi saklıyoruz. Gayret, hamiyet ve hareket neden bu kadar dibe vurdu? Dünyevi işler için o kapıları aşındırıyor insanlar. Bir çok okumuş, yazmış, elit insanımız var. Neden gidip bunları iki sayfada anlatıp gençlerin önüne koymuyoruz. Anlamıyorum, evet anlamıyorum.

Beşinci Söz yine namaz ve günahlar konusundadır. Sıra günahlardan kaçmaya geldi. “Namaz kılmak ve büyük günahları işlememek ne derece hakiki bir vazife-i insaniye ve ne kadar fıtri, münasib bir netice-i hilkat-ı beşeriye olduğunu görmek istersen şu temsili hikayeciği dinle…”

Altıncı Söz bir harika sözdür, eşi manendi yoktur. “Nefis ve malını Cenab-ı Hakk’a satmak” üzerine kurulmuştur. İnsan bedenini bir satış dükkanı olarak anlatır, inanılmaz bir örnekleme ve anlatımdır.

Bediüzzaman, “Kalpleri ve akılları Risale-i Nur’a musahhar eyle” diyor. Uyan ey ehli nur! Hatırla ölümü, davanı, basit ayrıntılarla ömrünü heba etme. 

Yedinci Söz derin bir bahistir. “Kainatın tılsım-ı muğlakını” açar.

Sekizinci Söz de dünya ve dünyadaki ruh-u insaniyi ve dine olan ihtiyacını anlatır. Derin bir bahistir.

Dokuzuncu Söz bir harika ki, harika onun yanında marika kalır. Namazı bir anlatır, bir anlatır, bir anlatır, onu anlayıp da Allah’a kul olmayan kapıda pul olsun.

Siyasi fikirlerimizi yıllardır yeri geldiğinde anlatıyoruz, siyasi istikrarı destekliyoruz, onlar da, o zevat-ı alişan bu kitapları bu nesillerin önüne koysun. Bu kitabın ve kitapların hiçbir yerinde zarar yok. Yine anlamıyorum. Hep onların önünde eğilmek zorunda mıyız? Onlar da bu hakikatlerin zorunluluğunu bu nesillere gerekli olduğunu anlatsınlar. Ülkede kimlik bunalımı hem din hem kültür hele de sanatta. Biz onların kapılarını aşındırmazsak nasıl olur?

Uyan ey ehli hakikat!

“Fıtraten müteheyyic olan insanın rahatı say ve cidaldedir” diyor. Hani say, hani cidal! Akşam ne yesek, gündüz ne giysek diye diye geçti ömür. Vücut bir elmas iken oldu kömür.

“Koş, atıl, bağır durmak zamanı geçti çalışmak zamanıdır” diyor Fikret.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
19 Yorum