Salahattin ALTUNDAĞ

Salahattin ALTUNDAĞ

Ramazân Okumaları-14: Gözlemci Olarak Mümin Ramazân'da Kuantum Bilimiyle Mânevîyâtın Buluşması

FELSEFE BİLİMİNİN ALT DALLARI EŞLİĞİNDE RAMAZÂN RİSÂLESİNİN BİRİNCİ NÜKTESİNDEKİ HİKMETLERİ ANLAMAYA DEVÂM

GÖZLEMCİ OLARAK MÜMİN: RAMAZÂN'DA KUANTUM BİLİMİYLE MÂNEVÎYÂTIN BULUŞMASI

  • “Ramazân-ı Şerîf’te ise, ehl-i îmân birden muntazâm bir ordu hükmüne geçer. Sultân-ı Ezelî'nin ziyâfetine dâvet edilmiş bir sûrette akşama yakın “Buyurunuz” emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubûdiyetkârane göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli rahmâniyete karşı, vüs'atli ve azâmetli ve intizâmlı bir ubûdiyetle mukâbele ediyorlar.” ifâdesi:
  1. Gözlemcinin Rolü

Kuantum mekaniğinde, bir parçacığın durumunun gözlem yapılmadan belirsiz olduğu ve gözlemle birlikte belirli bir hâle geldiği düşünülür. Ramazân-ı Şerîf’te, müminlerin ibâdeti, bu gözlemci etkisine benzer bir şekilde, kişisel ve kolektif bilincin dönüşümünü tetikler. İbâdet ve duâ, bireyin mânevî durumunu “gözlemler” ve bu gözlemle birlikte, kişinin mânevî dünyâsı daha belirgin ve odaklanmış bir hâle gelir. Bu süreç, kişisel gelişimde ve kolektif mânevîyâtta derîn bir dönüşüm meydâna getirir.

“Gözlemcinin Rolü” konseptini, kuantum mekaniğindeki önemli bir ilke olan gözlemcinin etkisi ve Ramazân-ı Şerîf'teki ibâdetler arasındaki paralellikleri somut örneklerle daha da derînleştirerek ele alalım.

  1. Kuantum Mekaniğinde Gözlemcinin Rolü

Kuantum mekaniğinde, bir parçacığın özellikleri (örneğin, konumu ve hızı) kesîn olarak belirlenmeden önce belirsizliğe sâhiptir. Bir gözlemci bu parçacığı ölçtüğünde, parçacığın durumu âniden belirginleşir ve ölçüm sonucu elde edilir. Bu durum, gözlemcinin kâinâtın fiziksel gerçekliğini şekillendirmede aktif bir rol oynadığını gösterir.

  1. Ramazân-ı Şerîf ve Gözlemcinin Mânevî Rolü

Ramazân-ı Şerîf ayında, müminlerin ibâdet ve oruç pratikleri, kuantum mekaniğindeki gözlemci etkisiyle karşılaştırılabilir bir süreçte, mânevî durumları üzerinde derîn bir dönüşüm gerçekleştirir.

  • Oruç Tutmanın Kişisel Dönüşümü: Oruç tutmak, müminin nefsine karşı bir tür gözlemci rolü üstlenmesi gibidir. Bu süreçte, kişisel arzûlar ve ihtiyâçlar bilinçli olarak kontrol altına alınır ve bireyin rûhânî durumu üzerine yoğun bir gözlem ve muhâsebe yapılır. Bu, müminin mânevî hâlinin, oruç tutmanın disiplini altında, daha yüksek bir bilinç ve takvaya doğru evrimleşmesini sağlar.
  • Kur’ân-ı Kerîm Tilâveti ve Duâ: Kur’ân-ı Kerîm’in okunması ve duâlar, gözlemci etkisinin mânevî düzlemdeki karşılığıdır. Müminler, bu ibâdetler aracılığıyla, Allâh'ın kelâmı üzerine derînlemesine düşünür ve mânevî bir gözlem süreci gerçekleştirirler. Bu süreç, kişinin iç dünyâsını ve Allâh ile olan ilişkisini daha belirgin ve odaklanmış bir hâle getirir.
  1. Somut Örnekler
  • Terâvih Namâzı: Dünyâ genelinde müminlerin Ramazân boyunca kılınan terâvih namâzları, kolektif bir gözlem etkisi oluşturur. Bu hem bireysel hem de toplumsal mânevîyâtın güçlenmesine yol açar. Her bir kişinin katılımı, topluluğun mânevî atmosferini zenginleştirir ve bu da her bir bireyin rûhânî deneyimini derînleştirir.
  • İftâr Ânı: İftâr vakti, gözlemcinin rolünü mânevî bir bağlamda vurgular. Oruçlu birey, gün boyu süren bir gözlem ve sabır sürecinin ardından, iftârla birlikte kendi iç dünyâsında bir dönüşümü deneyimler. Bu, fiziksel ve mânevî açlığın giderilmesiyle birlikte, rûhânî bir yenilenme ve şükür hâlini getirir.

Bu örnekler, Ramazân-ı Şerîf’teki ibâdetlerin, gözlemcinin kuantum mekaniğindeki rolüne benzer bir etki oluşturduğunu gösterir. Müminler, kendi mânevî pratikleri aracılığıyla hem bireysel hem de toplumsal düzeyde, mânevî bir dönüşüm ve derînleşme süreci yaşarlar. Bu süreç hem kuantum biliminin hem de mânevî inâncın, gözlemcinin kâinâtı ve içindeki gerçekliği şekillendirme gücüne dâir ortak bir anlayışı paylaştığını gösterir.

  1. Belirsizlik İlkesi ve İnsânın Mânevî Arayışı

Heisenberg'in belirsizlik ilkesi, bir parçacığın konum ve momentumunun aynı anda kesîn olarak bilinmesinin mümkün olmadığını söyler. Ramazân-ı Şerîf ayındaki mânevî pratikler, bu ilkeye benzer bir şekilde, insânın kendi iç dünyâsındaki belirsizliklerle yüzleşmesini ve bu süreçte Allâh'a olan bağlılığını derînleştirmesini sağlar. Oruç tutarak, duâ ederek ve Kur’ân-ı Kerîm okuyarak, müminler hayâtın maddî ve mânevî belirsizlikleri arasında bir denge kurmayı öğrenir ve bu süreçte daha yüksek bir mânevî bilince ulaşmayı amaçlar.

“Belirsizlik İlkesi ve İnsânın Mânevî Arayışı” başlığını daha da derînleştirip genişletelim. Werner Heisenberg'in belirsizlik ilkesi, bir parçacığın konum ve hızının aynı anda kesîn olarak bilinmesinin imkânsız olduğunu ifâde eder. Bu ilke, kuantum düzeyinde kâinâtın temel bir özelliği olarak kabûl edilir ve kâinâtın kesînlikten ziyâde olasılıklarla dolu olduğunu gösterir. Ramazân-ı Şerîf ayındaki mânevî pratiklerin ve insânın kendi içsel arayışının, bu ilkeyle nasıl ilişkilendirilebileceğini somut örneklerle açıklayalım.

  1. Belirsizlik İlkesinin Mânevî Yaşama Yansıması

Ramazân-ı Şerîf ayı, müminler için kendi iç dünyâlarıyla yüzleşme ve Allâh'a daha yakın olma arzûsunun arttığı bir dönemdir. Bu süreçte, oruç, duâ ve Kur’ân-ı Kerîm tilâveti gibi ibâdetler, bireyin içsel belirsizlikleriyle başa çıkmasına ve rûhânî bir denge bulmasına yardımcı olur.

  • Oruç ve İçsel Yüzleşme: Oruç, sabahın erken saatlerinden gün batımına kadar yeme içme, kötü söz ve davranışlardan kaçınmayı içerir. Bu süreçte birey, fiziksel ihtiyâçlarının ötesine geçerek, kendi içsel belirsizlikleriyle yüzleşir. Nasıl ki Heisenberg'in belirsizlik ilkesi parçacıkların kesîn durumlarının önceden tahmîn edilemeyeceğini ifâde eder, oruç tutan bir birey de gün içinde karşılaşacağı mânevî ve fiziksel zorluklar karşısında sabır ve disiplinle bu belirsizlikleri yönetmeyi öğrenir.
  • Duâ ve Olasılıkların Keşfi: Duâ, müminin Allâh'la olan kişisel iletişimidir ve içsel dileklerin, umutların, endişelerin ve şükrânın ifâdesidir. Duâ ederken, mümin kendi iç dünyâsındaki belirsizlikleri Allâh'a arz eder ve bu süreçte, hayâtın olasılıklarla dolu olduğunu kabûl eder. Bu, Heisenberg'in belirsizlik ilkesine paralel bir durumdur, çünkü her ikisi de kesînlikten ziyâde olasılıkların varlığını kabûl eder.
  • Kur’ân-ı Kerîm Tilâveti ve Rûhânî Rehberlik: Kur’ân-ı Kerîm okumak, Ramazân-ı Şerîf ayında müminlerin rûhânî rehberlik ve ilhâm aradığı başka bir pratiktir. Kur’ân-ı Kerîm’in mesajları, bireyin hayâtındaki belirsizliklerle nasıl başa çıkabileceği konusunda yol gösterir. Tıpkı kuantum mekaniğinde bir gözlemcinin bir parçacığın durumunu belirleyebilmesi gibi, Kur’ân-ı Kerîm tilâveti de müminin kendi içsel yolculuğunda rehberlik eder ve mânevî bilinç düzeyini artırır.
  1. Somut Örnek: Toplumsal Etkileşim ve Mânevî Dayanışma

Ramazân-ı Şerîf ayında toplu ibâdetler, özellikle terâvih namâzı ve iftâr buluşmaları, müminler arasında mânevî bir dayanışma ve birlik oluşturur. Bu kolektif etkinlikler, bireylerin kendi içlerindeki belirsizlikleri bir kenara bırakıp, topluluk içinde bir bütünlük hissetmelerini sağlar. Bu süreç, kuantum dünyâsındaki parçacıklar arası etkileşime benzer; tek tek müminlerin mânevî hâlleri bir araya geldiğinde, toplumun mânevî atmosferini şekillendirir ve güçlendirir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.