Said Nursi'nin sözü ile 14 Şubat Sevgililer Günü'ne itiraz

Said Nursi'nin sözü ile 14 Şubat Sevgililer Günü'ne itiraz

Sevgililer gününü hiç sevemedim. Modern medeniyetin uydurduğu bu gün hep sorunlu gelmiştir bana

RİSALEHABER

Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü. Yine bir furyadır almış başını gidiyor. İsrafa ve gayrı meşru bir yaşama teşviğin farklı bir yolu. 

Yazar ve Psikiyatrist Mustafa Ulusoy, 14 Şubat Sevgililer Günü’nü Bediüzzaman Said Nursi’nin cümleleri ile yorumladı. Bediüzzaman’ın sosyolojik tespitte bulunduğuna dikkat çeken Ulusoy’un daha önce yayınladığımız yazısını bir kez daha hatırlatıyoruz:

Saadet ya toplumun tümüne şamil olacak ya da en azından ekserisine

Sevgililer gününü hiç sevemedim. Modern medeniyetin uydurduğu bu gün hep sorunlu gelmiştir bana. Sorunlu oluşu israfı kamçılaması değil sadece. Benim değineceğim başka bir veçhesi olacak meselenin.

Saadetin şartını tarif ederken, Bediüzzaman Said Nursi hem muhteşem, muhteşem olduğu kadar da merhametli ve şefkatli bir ölçüt ortaya koyar: “Saadet odur ki, külle, ya eksere saadet ola.” Yani saadet ya toplumun tümüne şamil olacak ya da en azından ekserisine. Ekser insanlara saadet sunamayan şey, saadet veriyor olarak kabul edilemez. Toplumun sadece bir kısmının, bir zümresinin, bir tebaanın veya sadece bir cinsiyetin saadeti, saadet sayılmaz.

Bediüzzaman sosyolojik bir tespitte bulunur

Sevgililer günü de tam da bu açıdan sorunlu bir kutlamadır. O günde kaç kişinin sevgilisi vardır da kutlayacaktır? O da ne demekse, hiç sevemediğim ve benimseyemediğim ifadeyle, sevgilisi olmayanlar, hediye alıp veremeyecekler, kutlama yapamayacaklar ve zaten yaralıyken bir kez daha yaraları kanatılacaktır. Bu modern medeniyetin sunduğu bir kayıtsızlık, merhametsizlik örneğidir. Bu nedenle Bediüzzaman, günümüz medeniyetinin, “Beşerin yüzde seksenini meşakkate, şekavete (bela ve zillete) atmış, onunu mümevveh (sahte) saadete çıkarmış, diğer onu da beyne beyne (ikisi ortası) bırakmış.” diyerek sosyolojik bir tespitte bulunur.

“Faziletfüruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik” etmiştir

Takvim, yalnız bir insan için, 14 Şubat’ı vurduğunda, hüznü ve üzüntüyü ima eder. Üniversite son sınıfta okuyan bir genç kızı hayal edelim. Sevdiği ve sevildiği biri yoktur. Beni kimse sevmiyor, şu ana kadar hiç bana ilan-ı aşk eden olmadı, demek ki sevilecek bir yanım yok, diye zaten ziyadesiyle mutsuz ve huzursuzdur. Kantinde oturuyordur. Yanına yakın bir arkadaşı yaklaşır. Otuz iki dişini birden gösterecek şekilde sırıtmaktadır. Yine o sevmediğim ifadeyle sevgilisi ona 14 Şubat akşamına bir restoranda yer ayırttığını söylemiştir az önce telefonda. Ballandıra ballandıra akşamki yemeği anlatmaya başlar. “Ay, bilemiyorum ki, o akşam ne giysem. Karar veremedim henüz. Belki bir şeyler almaya giderim okul çıkışı.” Seveni olmayan kızın yüreği iyice yanar. İçine kıskançlık hücum eder. Arkadaşı “Faziletfüruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik” etmiştir.

Aynı şey anneler günü, babalar günü için de geçerli. Anne babası olmayanların boynu bükük kaldıkları, kutlayamadıkları uydurulmuş günlerdir bu günler. Bu günler yaklaştığında hep şu cümle düşer zihnime: “Hem, yüz aç adamın huzurunda kemâl-i lezzetle fazla yenilmez.”

Kur’ân, ancak umumun saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder

Bu sorun Kurban ve Ramazan bayramı gibi günler için de söz konusu değil midir? Değildir. Çünkü kökenini vahiyden alan bu günler, toplumun tümünü içine alır. İster evli olsun ister bekar, ister kadın ister erkek, ister çocuk ister yaşlı, ister hasta ister sağlıklı, ister zengin olsun ister fakir, ister sevdiği olsun ister olmasın, tüm müminler topluluğu bayramın coşkusuna katılabilir. Anneniz yoksa babanızla, babanız yoksa annenizle, her ikisi de yoksa teyze, hala, amca, dayılarınızla bayramlaşırsınız. Onlar bile yoksa kapı komşunuzun kapısını tıklatır, hal hatır sorar, ‘Bayramınız mübarek olsun.’ diyebilirsiniz.

Ne zenginler için gösteriş, ne fakirler için zillet günüdür bu günler. Bilakis, yetimlerin, öksüzlerin, fakirlerin, hasta ve düşkünlerin, yaşlıların, yalnızların daha çok düşünüldüğü, gözetildiği, kale alındığı eşsiz zamanlardır.

Bayramlar dışındaki Kadir, Miraç, Beraat gibi geceleri kutlamak için de hiçbir sınıf, cinsiyet, yaş vb. engel yoktur. Hangi koşullarda olursa olsun her mümin bu eşsiz günlerin coşkusuna ortak olur. Çünkü, “Nev-i beşere rahmet olan Kur’ân, ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.”

Demem o ki, boş verelim bir kısım insanı ilgilendiren şu günü.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum