Şahin DOĞAN
İnsan iltifata susuz
(Kıymetli bir hocamdan gelen bir mesaj. Zaman ayırıp okuma ve değerlendirme zahmetine katlandığı için hocama kalben teşekkür ediyorum.)
Değerli yazar Şahin Doğan Bey'e,
Evvela selam eder. Bâki muhabbetlerimi iletirim.
İmzalı vermiş, göndermiş olduğunuz kitaplarınızdan üçünü (şehr-i urfa, düşünen düşer, bilmek azaptır) okudum. Bu denli çok yönlü okuyan, yazan bir kalemi geç de olsa tanıdığım, okuduğum için kendimi bahtiyar addediyorum.
Öncelikle her üç kitabınızda da çok yönlü okumalarınızın fark edildiğini söylemeliyim. Bunu niye başta söylüyorum. Ülkemizde kendilerini yazar diye tanıtan kimileri okumadan çok yazmanın, kendini göstermenin peşinde. Bu nedenle neredeyse okuyucudan fazla yazar var. Oysa okumadan yazanların eserleri (alıntı/intihal veya esinlenme denilse belki daha doğru) hem bir savurganlık hem de -eğer varsa -okuyan için ciddi zaman kaybıdır.
Şahin Doğan’ı okuduğunuzda yazdıklarının onlarca katı –kendi ifadesiyle serserice okuyan müstantik, samimi bir kalemle muhatap olduğunuzu satır aralarında hemen fark ediyorsunuz. Her yazısında olmasa da okuduklarını süzen, rafine eden; bazen iğreti duran derleme ve nakil kolaycılığından ziyade te’lif, hatta yer yer imal-i fikir ürünü yazılar ortaya koyabilen özgün bir kalemle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Bu nedenle öncelikle sizi yürekten tebrik ediyorum. Zira sizdeki çok yönlü, sorgulayan, eleştiren, tahkikli okuma aşkını bir dönem içinde bulunduğum akademi camiasında bile az gördüğümü söyleyebilirim.
Okuduğum kitaplarınıza gelince; günlük/haftalık gazete makalelerinden derlenen kitaplar çok meşhur yazarlara ait olmadıkça yayınevleri tarafından rantabl bulunmaz. Çünkü geri dönüşleri zayıftır, yüz güldürücü değildir. Ve haklı olarak basmak istemezler. Kitaplarınızın genelde bu kategoride olduğu, Şanlıurfa gibi İstanbul’a oldukça uzak bir güneydoğu kentinde bulunma dez avantajına rağmen basılması ve bazılarının birden çok baskılar yapması yazdıklarınızın nitelikli, yoğun bir okuma, birikim ve emek ürünü, kısmen özgün olmasıyla ilgili.
İlk okuduğum kitap Ruhumun Masalı; Şehr-i Urfa idi. Sıcak, sıkmayan, akıcı bir dili var. Okuduğunuzda kuru bir şehir tanıtımından ziyade, şehrin manevi havasını satır aralarında hissediyorsunuz. Ancak daha önce bu konuda yazan, bazı yazarların isimlerini vererek, bazen ‘hocam’ diye hürmetle anılan kişilerin –çoğu- sözlü ifadelerine dayanılarak verilen bilgiler biraz amatörce olmuş. Kitabın yeni baskılarında yararlanılan kaynakların akademik isnat/atıf sistemine göre yazılması (eser, yazar, baskı yer, tarih ve sh. no verilmesi) eseri daha güvenilir hale getirecek. Kitaba ileride ciddi bir kaynak eser hüviyeti kazandıracaktır. Ayrıca Urfa’nın kültür hayatında önemli yeri bulunan Sıra Geceleri ve Urfa Mutfağından kısa da olsa söz edilmemesini bir eksiklik olarak gördüğümü eklemeliyim.
Düşünen Düşer ve Bilmek Azaptır isimli günlük yazılardan derlenen kitaplarınıza gelince; ikisi de yine akıcı bir dil, yer yer kendisi ile yüzleşmekten, eleştirmekten çekinmeyen samimi bir üslupla yazılmış deneme türü kısa yazılardan oluşuyor. İçerisinde belki yüz yıl sonra okunabilecek yoğun emek ve fikir işçiliği ürünü nitelikli makaleler olduğu gibi, 3-5 yıl sonra bile okunmayacak, okunsa yadırganabilecek (gündelik siyaset, zamlar ve hükmü geçmiş ilgili bazı rakamların verildiği) yazılar da bulunmakta.
Yine Dostoyevski, Orhan Pamuk, Abdulkadir Badıllı, George Orwell, Yahya Kemal, İsmet Özel, İhsan Eliaçık, İhsan Şenocak, Mustafa Öztürk, Ebubekir Sifil, Cübbeli Ahmet, Teoman Duralı, Hekimoğlu İsmail, Ahmet Arslan, Cevdet Said... vb isimleri konu alan, daha çok ‘portre/biyografi’ türü yazıların bulunması.. Bu yazıların örneğin ‘40 portre’ ‘63 portre’ veya ‘İz Bırakan Portreler’ vb. isimle ayrı bir kitapta yayımlanması daha uygun olacaktır.
Sizin kadar olmasa da yaklaşık 50 yıldır okuyan yazan biri olarak kitaplarınızdan etkilendiğimi, istifade ettiğimi, bununla birlikte eserlerinizde yer yer kafanızın oldukça karışık olduğunun ilk sayfalardan itibaren fark edildiğini ifade etmeliyim. Bunu salt bir eleştiri olarak söylemiyorum. Suya sabuna dokunmayan tek düze okuyan adamlardan imal-i fikir ürünü orijinal düşünceler çıkmaz. Ali Şeriati, İsmet Özel gibi düşünürlerin dediği gibi; “Kafa karışıklığı iyidir, insan bir kafası olduğunu anlar.”
Evet, çok yönlü ve tahkikli okumak, bunları harmanlayabilmek fevkalade önemli ve takdire şayan bir husus. Yine; “Başkalarına teslim olmak istemeyen, inadına sonuna kadar özgürlük isteyen..” cümlesinde olduğu gibi yazarken özgür olmak istemeniz de anlaşılabilir bir durum. Fakat yazarlar toplumda mürşit mesabesindedirler. “Âlim-i mürşid koyun olmalı, kuş olmamalı. Koyun kuzusuna süt, kuş yavrusuna kay verir...”
Yazılarınızda bazen okuduklarınızı hazmetmeden, rafine etmeden kay gibi ayniyle verdiğiniz oluyor. Bunu çağın en sinsi oyun ve hastalığı olan objektiflik adına yaptığınızı sanıyorum. Oysa Müslüman ilkeli olur, adil olur. Fakat itikada dair sabitelerinde objektif olamaz. Objektiflik üstada göre “muvakkat bir dinsizlik”, hayranı olduğunuz Cemil Meriç’e göre ise “namussuzluk”tur. Ne demek istediğimi anlatabildiğimi sanıyorum. Yazımı uzatmamak adına detay için bu konuda “Bilgi Tusinamisi ve Zihinsel Obezite” başlıklı yazıya bakmanızı önerebilirim (Zafer İlim -Araştırma Dergisi, Ocak 2025 sayısı)
Okuduğum bir diğer yazınızda ‘lanet mazi, lanet hatıralar..’ diyorsunuz. Lütfen aklınıza gelen her şeyi yazmayın, yazdınız yayımlamayın. Güvendiğiniz bir iki arkadaşınız okusun, edite etsin. O lanet dediğiniz maziniz olmasaydı; belki bugün eleştirdiğiniz Dücane Cündioğlu ve Mustafa Öztürk’ten fazla savrulmuş olabilirdiniz. Öztürk, bugün nerede durduğu, sabitelerinin olup olmadığı suallerine karşı-ne kadar durduğu tartışılabilir olsa da-samimi bulduğum kendi ifadesi ile, ”Sahih peygamber/sahabe uygulamalarını örnek göstererek, Riyazussalihin”i okumayı tavsiye ediyor.
Sizin belki onun kadar bile sayabileceğiniz sabiteleriniz olmayacaktı. Bugün hala ilkeleri olan, onlar kadar savrulmamış, eleştirilerinize rağmen birçok mevzuda teslim-i hak edebiliyorsanız bunu vaktiyle okuduğunuz risalelere borçlu olduğunuzu söyleyebilirim. Umarım lanet derken, yoğun risale okumaları yaptığınız yılları kast etmiyorsunuzdur.
Yazdıklarınızla ilgili diğer öneri ve daha derin noktasal eleştirilerime gelince onları ileride kısmet olur bir araya gelebilirsek ‘okurken çizerek notlar düştüğüm’ kitaplarınızla birlikte yüz yüze söylemek isterim.
Rabbim bizleri başkaları için hakkı yazarken, söylerken kendini unutanlardan eylemesin!
Ziya Kesriklioğlu

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.