Ruhun tekâmülü

Bütün mahlûkatın nev'an nev’a yaptıkları tesbihat-ı Subhaniyeyi, tahmidat-ı Rabbaniyeyi insan ferdan ferda yapmak üzere Halık-ı Kerim’e anlayışlı bir muhatap olacak cami bir fıtratta yaratılmış,gaibane bir ubudiyetten hazırane ve muhatabane bir münacata terakki edecek bir kabiliyete sahip bir nadide-i hilkattir...

Evet insan, Halık-ı kâinata "ettehiyyat, elmübarekat, esselavat" nidalarıyla takdime müstaid bir kumandan-ı azam keyfiyetinde havas ve cihaz ile teçhiz edilmiştir. Külli vazifeleri bihakkın ifa edebilecek, ulvi manaları fehmedebilecek keyfiyetli mizanlar ruh-u insaniyede dercedilmiştir...

Bu itibarla, “nev’-i beşerin ahvaline dikkatle bakılırsa görülür ki; ruhun manen terakkisini, vicdanın tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkîh eden yani aşılayan, şeriatlardır; vücud veren, tekliftir; hayat veren, peygamberlerin gönderilmesidir; ilham eden, dinlerdir.” (İşarat-ül İ'caz, 164)

Evet heva yerine Hüda’ya ittiba etmenin, şe'ni insaniyeten terakki ve ruhen tekâmüldür...

Diğer latife ve cihaz-ı insaniyeler gibi ruhun da terakki ve tekâmül edebileceğinin kabul edilmesi sırr-ı imtihan ile insani istidatların nem’alanacağı gerçeğinin bir neticesidir. Çünkü latifelerin sultanı ruhtur. Tüm beşeri cihazlar ve insani vasıflar ruhun hususiyetleridir. Dolayısıyla küçük çarklar hükmündeki cihazların nefis, akıl, kalp, sır, hafi, ahfa gibi latifelerin çalışıp terakki ve tekâmül etmeleri neticede büyük çark olan ruhun terakki ve tekâmülünü tevlid edeceği bedihi bir hakikattir...

Evet küçük çarklar misali nefsin tezkiyesi, kalbin tasfiyesi, aklın terakkisi büyük çark hükmünde olan ruhun tekâmülünü intaç edecektir. Terakki ve tekemmül, celali ve cemali isimlerin tecellilerinin bir neticesi olup havf ve recanın içtimasını ve sırat-ı müstakimde istikametle yürünmesini de manen kolaylaştıracaktır...

Ruhun tekâmülü; irade-i ilahiyeden gelen emirlere itaat etmesi; amel ve ibadet, ilim ve hikmet ile manen genişlemesi, marifet ve muhabbetin kanatlarına binmesi kemalat arşına doğru yükselmesidir.

Ruhun tekemmül etmesi; içi hava ile dolan bir balon misali onun manen büyümesi ve genişlemesi, genişledikçe incelmesine benzetilebilir. Balonun büyüdükçe inceleşmesi, incelen mahiyetinin arkasındaki eşyayı göstermesi gibi, ruhun da manen incelmesi eşyanın hakikatinin, yani esma cephesinin keşfolmasını, yani tecelli-i esmanın şeffaf ve berrak olarak göze görünmesi demektir. Demek ruh-u insan, marifetullah ve muhabbetullah ile manen genişler terakki eder incelirse, bu terakki onun tekâmülüne yani hakikatin hakkalyakin keşfine kadar götürecektir...

Ruhun tekâmülü; sani-i ezeliyi a'sarına istinaden gaibane istidlal (delil arama) mertebesinden hazırane bir iklime uğrayıp istişhad ile şahidâne bir makama terakki ve uruç etmesi, bir nev'i kendi miracını gerçekleştirmesidir.

Ruhun tekâmülü; marifetullah ve onun muhakkak bir neticesi olan muhabbetullah, kemalat-ı hakikiyeye medar gaibane bir ubudiyeti ve a'sar-ı ilahiyi temaşa ile inkişaf eden, Sani-i Ezeliye hazırane vuslat ile kemale erdiren bir silsile-i maneviyeyi temsil ediyor...

Ruhun tekâmülü; Adem’in (as) şahsında Kur’ani tabiriyle “talim-i esma” ünvanı ile Ademoğluna tevdi edilen inşa ve ihya hakikatinin tahakkuk ettirilmesidir. Ve hilkat-i insanın bir yönüyle aksa’l gayesidir. Yani “u’budu” cüz’iyetinden “na’budu” külliyetine terakki ile tezahür-ü Rububiyete karşı bütün mevcudat namına külli bir lisan olup bir ubudiyet-i külliye ile müşerref olunmasıdır. Ve hayatta daimi bir kulluk şuuru ile huzur-u daimeye mazhar olmasıdır...

Hayatın bizatihi menbaı, insani sıfatların dayanağı, külliyet kazanmaya müstaid bir hakikati, âlem-i emirden gelmiş ve vücud-u haricî giydirilmiş zişuur bir müstakil zatı olan ruh burak-ı marifete biner, tevfikat-ı sübhaniyeye ererse bahsedilen hakikatlere mazhar ve makes olacaktır.

Kuvve itibarıyla her insan kemalat-ı insaniyeye müheyya ve müstaiddir. Kuvvede mümkün olan bu manayı fiili olarak tahakkuk ettirmek ise marifetullah ve muhabbetullahı iradi olarak talep etmek cihetiyle, bilfiil bütün kemalat-ı insaniyeye mazhar alacaktır.

Elhasıl; mahiyeti ulviye, fıtratı câmia olan insan, binbir esma-i İlahiyeye ve her bir ismin çok mertebelerine fıtraten muhtaç bulunduğundan, ruhun tekemmülatına göre meratib-i muhabbet, meratib-i esmaya göre inkişaf edecektir...

Not: Bu metin Ahmed Akcan hocanın destekleriyle hazırlanmıştır. Münhasıran teşekkür ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum