Roger Garaudy ve Entegrizm

Üniversite yıllarında İslami okumalar yaparken dikkatimi en ziyade çeken ve zihnimi tahrik eden düşünürlerden biriydi “Entegrizm” yazarı. Bizim gibi “Batı hayranı” Müslüman gençler üzerinde yabancı bir mühtedinin etkisi kolayca tahmin edileceği üzere inanılmaz derecedeydi.

Garaudy, kimine göre İslami Rönesans’ın öncü isimlerinden, kimine göre çelişkiler içerisinde bocalayan, yatağını henüz bulamamış bir zavallı, kimine göre ise kurnaz ve zeki bir câsus. Bizce birinci hüküm doğruya en yakın olanı.

Yıllarca Marksist dünyanın içerisinde yetişmiş, büyümüş ve zaman zaman bu ideolojinin teorisyenliğini bile üstlenmiş meşhur bir Fransız düşünür. Gaulle, Stalin, Castro, Picasso, Aragon, Sartre, Camu ve Romain Rolland gibi dünya çapında lider, filozof ve sanatçılarla yakın teması olan entelektüel birikimi oldukça yüksek hür-endiş (özgür düşünceli) bir sima.

1982 yılında Marksizm’den İslamiyet’e atlayışı daha doğrusu sıçrayışı, uzun sancılar ve sorgulamalar sonucuydu, tesadüfi değil. İslamiyet -ters taraftan- Marksizm’e en yakın sistem, en yakın dünya görüşü, ona göre. Bunun bedeli kendi mahallesinden kovulmak ve yıllarca nisyana terk edilmek olacaktı. Her kıymeti sigara izmariti misali kolayca ezmekle mâruf ülkemizde hazretin kıymetini layıkıyla takdir eden düşünürlerden birisi hiç şüphesiz ki ‘kendi semasında tek yıldız’ olan Cemil Meriç:

“Geniş tecessüsü yüzünden İslâmiyeti yakından tanıma ihtiyacı duymuş, bilgisiyle beraber sevgisi de artmış, nihayet mutlak hakikate teslim olmuş. Garaudy, zirveye ilk yükselen yabancı ilim adamlarından biri. Çağdaşlarına tanıtmak istediği, İslâm’ın hatıralarda yaşayan muhteşem mazisi değil, bir dünya görüşü, bir yaşayış biçimi olarak İslâmiyet… İlahi nurla gözleri kamaşmış bir nebi vecdi içinde zavallı kardeşlerine kurtuluşun niçin İslâmiyette olduğunu anlatıyor. Nurslu bilgenin (Bediüzzaman Said Nursi Ş.D.) elli yıl önce müjdelediği rüya dileriz ki bütünüyle gerçekleşir.” (C. Meriç, Kültürden İrfana, İletişim y. s. 130-131, 3. Baskı, 2015, İstanbul)

Düşünce dünyasını bir kavramla ifade edersek düşünce dünyası “eklektik” bir yapıya sahipti diyebiliriz. Bir parça Hint, bir parça Marksizm, bir parça İslam, bir parça tasavvuf, bir parça mistisizm. Tıpkı çağdaşları Aliyya ve Guenon gibi. “Eklektisizm” bütün mühtedilerin talihidir bir bakıma. Ve hakikate dokunabilmenin en emin yoludur aynı zamanda. İki ideolojiyi, iki örgütü, iki düşünceyi, iki kiliseyi birleştirmeye çalışmak. Daha doğrusu barıştırmaya.

Manevi anlamını yitirmiş bir dünyada Cihan Aktaş’ın naif tabiriyle “anlamsızlığa karşı direniş örgütleri” kurdu Garaudy. İsrail’in hayasız kıyımı karşısında sergilemiş olduğu “dasitani” tavır ilelebed unutulmayacak gibi.

Eserlerinden bazıları: Yüzyılımızda Yalnız Yolculuğum, İnsanlığın Medeniyet Destanı, İslam’ın Vadettikleri, İslam ve İnsanlığın Geleceği, İslam’ın Aynası Camiler, Entegrizm… Gerçi hepsi öyleydi ama o yıllar da düşünce dünyam üzerinde en fazla yankı uyandıran kitaplarından biri belki de birincisi “Entegrizm” adlı enfes çalışmasıydı.

Bu kavramın avamca açılımı şöyle: tutuculuk, muhafazakarlık, daha teknik bir tarifle tarihi ıskalama, mutlak doğruya sahip olduğuna inanmak ve bu doğrunun kendinden önceki zamanlarda yaşandığına kani olmak manalarına gelir. Hakikatin merkezinde kendini görme, kendisi dışındaki hakikatleri ise yok sayma, onları birer sapma, birer “heterodoksi” olarak değerlendirme. Düşüncesinde minnacık olsa bile yanılma payı bırakmama.

Tarih envanterine kayıtlı yüzlerce hatta binlerce kıyımın, yıkımın, zulmün temelinde bu kadim ve vahim hastalık yatar. Biricik güzel bizde, biricik iyi bizde, biricik doğru bizde, tek efendilik bizde, tarihin öznesi biziz, dolayısıyla prens de biziz…

Kendi düşüncesini, değerler dünyasını mutlaklaştırmak, onun haricindeki hiçbir düşünce ve değere hayat hakkı tanımamak, bir tür abartılı faşizm. Garaudy’e göre Entegrizm’in her türlüsü dini, siyasi, milli, sınıfi, kabilevi “kültürel bir intihardır.” Daryush Shayegan’in zarif ifadesiyle “kültürel bir şizofreni.” Yazarın üzerinde önemle durduğu Entegrizm çeşitleri: Roma Entegrizm’i, Suud Entegrizm’i, İran Entegrizm’i, Selefi Entegrizm’i, Şia Entegrizm’i, Harici Entegrizm’i.

Entegrist zihin kendi içine kapanık ve diyaloga kapalıdır, onun bütün söylemleri monolog kabilindendir. Aykırı ve ayrıksı herhangi bir ses, nefes veya fikir rahatsız eder onu. Her an saldırıya geçmek için siperde bekler, bildiği tek şey hücum, sadece hücum.

Özellikle ülkemizde kanayan bir yara haline gelmiş birçok soru ve sorunun kaynağında bu kadim ve vahim düşünce kayması yatıyor. Bugün bile bu kavramın sıhhatli anlaşılmadığına dair elimizde onlarca hatta yüzlerce veri mevcut.

Mesela cihânşümul bir hilafet devleti kuracağız söylemiyle yola koyulan bir güruh, kendi İslam yorumunu diğer bütün İslami yorumlardan daha sıhhatli, daha isabetli, daha Kurani görerek onları kendi yorumuna davet ediyor. Olumsuz bir tepkiyle karşılaşınca izafi yorumunu mutlaklaştırıp diğer bütün yorumları birer sapma, birer fitne olarak nitelendiriyor.

Bu davranış diğer bütün cemaatler için de aynen caridir. Her cemaat, her gurup, her hizip kendi kutsalını mutlaklaştırıp diğer bütün kutsalları “öteki” paranteziyle “dalalet fırkası” kategorisine koyuyor. Hâlbuki yanlış olan bir kutsalın, bir sfenks’in olması değil, onların mutlaklaştırılması, biricikleşrilmesi, sadeceleştirilmesi.

Yine mesela tek ırk, tek dil, tek din ve hatta tek cemaat… Kerim olan Kur’ân’ın en ziyade kınadığı, tel’in ettiği şey homojenlik yani tek-seslilik, tek-renklilik, tek-dillilik, tek-dinlilik. Onun istediği heterojenlik yani çok-seslilik, çok-renklilik, çok-dillilik, çok-dinlilik. Bizim ise ısrarla istediğimiz ve dahi uygulamaya çalıştığımız birincisi.

Dileseydik sizi tek ümmet yapardık” (Nahl-93) diyor mukaddes kitabımız. Allah’ın dilemediğini biz diler, hatta deklare eder, hatta dikte eder bir hale geldik. İşte “sevgi dili Türkçe, bütün dünya Türkçe konuşacak, gün gelecek bütün dünya milletleri tek bir ağızdan “Ne mutlu Türk’üm ve Türkçe konuşuyorum diyecek!”

Bir zamanlar FETÖ’nun önayak olduğu olimpiyatlar kapsamında, Kongolu iki minik yavrunun İstiklal Marşı’nın on kıtasını ezbere okuması ve bu okuyuşun milli hislerimiz üzerinde uyandırdığı olağanüstü te’sir, olumlayıcı gözyaşı seli, alkış tufanı…

Bravo! Sizler ne güzel bizleşmişsiniz, sizi ne emekler, ne çabalar sonucu bizleştirdik, bir bilseniz! Hummalı çalışmalar, uyku görmeyen gözler, dünyanın dört bir yanına dağılmış fedakar “ışık suvarileri”! Bu güzel günleri bizlere gösterdiği için yüce Allah’a binlerce hâmd-ü sena olsun! Görüyorsunuz ölçümüz öznel söylemler değil, nesnel eylemlerdir.

Uzağa gitmeye gerek yok, Entegrizm içimizde hala, kalbimizin en mahrem köşesinde. Bizim sebeb-i hilkâtimiz bir bakıma, en asil ve aynı zamanda en masum tarafımız. Garaudy’nin “Entegrizm” adlı nefis çalışmasına herkesten çok bizim ihtiyacımız var. Dün olduğu gibi bugün de İslam dünyasının en büyük meselesi bu lanet olası hastalıktır çünkü. Mutlaka okuyalım. “Kültürel bir intihar”ın eşiğinde miyiz, değil miyiz? O zaman görelim ve karar verelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum