Risale-i Nur'un bir çekirdeği: Bediüzzaman'ın Burdur hayatı

Risale-i Nur'un bir çekirdek ve mukaddemesi olarak: Bediüzzaman'ın Burdur hayatı

(Adım Adım Said Nursi: Burdur Günleri, konuşma metnidir)

Burdur: İlk Tayin

Bediüzzaman, Nur'un İlk Kapısı'ndan insana seslenerek: "Hayatın bir kelime-i mektube ve hem mesmuadır. Esma'ül Hüsna'ya delalet eder" derken, başka bir eserinde, kendi hayatını da benzer şekilde tanımlıyor:" Hayatım rabbânî bir mektuptur; kardeşlerim olan zişuur mahlûkata kendini okutturur".

Kendi hayatımızın bir sayfasını çevirdiğimiz bugünde, Bediüzzaman'ın Burdur hayatını ve buradaki rabbanî satırları okumaya çalışıyoruz. Bu şekilde bir okumayla, aynı zamanda Üstad'ın hayatındaki  Esma'ül Hüsna'nın izlerini de sürüyoruz. Her bir satırda Allah'ın isimlerinin muhteşem tecellilerini görüyor ve şükrediyoruz.

Bediüzzaman Said Nursi'nin meşrutiyet sonrası İstanbul'dan Van'a dönüşüyle başlayan, Rus esaretinde, Volga kıyısında gelişen bir süreç; ve dönüşte, yine İstanbul hayatında, Çamlıca tepesinde yeşeren ve nihayet Ankara kalesinde artık neredeyse tamamlanmış olarak kendisini Erek dağı'nda yokluğa bırakıp yeniden çıkaran İlâhî takdir, kader kaleminden düşen yazısı, ardında yaşananların hepsini bir kabullü esarete, kadere gönüllü bir mahkûmiyete çevirmesi olarak okumak ve anlamak, 'insan Bediüzzaman'ı yakalamak için önemli bir nokta olsa gerektir.

Bu durumda, Erek.. yeniden vücud verilmeyi bekleyen bir ruh hali, berzah;

Burdur ise ilk tayin yeri olmuştur.

Burdur hayatı, yeniden haşrolan, yeni bir kimlikle, Yeni Said olarak meydan-ı imtihana gelen Bediüzzaman'ın,  çetin bir kışın ardından yeni ve fakat daha da şiddetli bir kışa tekrar uyanmasıdır. " Acele ettim kışta geldim" diyen Üstad her keresinde yeni bir kışa uyanmış, "Sizler cennetasâ bir baharda geleceksiniz" diyerek de baharı bizlere bırakmıştır. İşte bugün, Burdur, topladığı yeni uyanışın bahar çiçeklerini, bu salonda, Üstad'ının mezar taşına bir buket olarak bırakmaktadır.

Eski Said'den Yeni Said'e...

Burdur, Eski Said ile Yeni Said münazaralarının en yoğun yaşandığı bir dönemdir. Allâme Eski Said'in birçok ilme mahsus malûmat ve keşiflerinin yeni bir dil ve üslûpla Yeni Said'de hazmedileceği zamanlardır. Bu anlamıyla Erek'teki manevî hazırlık sürecinin de sonu; neticeye bağlandığı yerdir.

Eski Said'in " Bunlar benim için Kur'an'ın hakikatlerine çıkmaya basamak oldular. Sonra Kur'an'ın hakikatlerine çıktım, baktım, her bir ayetin kâinatı ihata ettiğini gördüm. Artık başka bir şeye ihtiyacım kalmadı. Kur'an bana kâfi geldi" sözünü Yeni Said mükemmelen göstermeye başlayacaktır.

Risale-i Nur'ların yeni zeminini oluşturacak ilk eserleri, denemeleri, besmelesi Burdur'da ortaya çıkmıştır. Üstad'ın burada telif ettiği 'Nur'un İlk Kapısı' adlı eseriyle Yeni Said dönemi artık neşir olarak da başlamıştır. Buna göre, Eski Said'in yoğun ve zorlayıcı üslûbu Yeni Said'de sadeleşerek , herkesin anlayabileceği, toplumun bütününe seslenen, popüler bir dile dönüşecektir.

İlmî.. klasik eserlere referans ve atıflar yapan, kısa soru-cevap tarzı yerine; çok daha yalın bir yaklaşımla, daha uzun izahlar yer alacaktır. Örnekleme ve öykülemeler artacak, mecaz ve karşılıklar ayrıca açılarak, muğlak kısımlar kapatılacak, açık ve keskin bir ispat dili kullanılacaktır.

Yine Eski Said'in: " İslâmın sönmez ve södürülmez bir manevî güneş olduğunu dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim" iddiasını tamamiyle gösterecek şekilde 'ispat ve gösterme' şeklindeki matematiksel dil bırakılmayacaktır.

Yeni sözler, yeni semboller...

"... telifindeki acemîlik" dediği "içindeki kusûrat ve tekrârat" yeni dönem eserlerinin çok önemli bir özelliği olacaktır. Kendisinin 'acemîlik' olarak sözünü ettiği, aslında bir 'acele'nin varlığıdır. Çünkü, yeni dönemde eserler 'acele olarak' ve 'bir anda', 'kısa bir sürede', 'bir kaç saat içinde' ve hatta 'tashihe fırsat olmadan' ortaya çıkacaktır. Kendi tabiriyle Asa-yı Musa gibi, vurduğu yerden Kur'anın hakikatlerini çıkaracak bir tarzda ilham-ı İlâhi eserleri olacaktır.

Nur'un İlk Kapısı'nın başında ifade ettiği gibi: " Küçük Sözler'in ve bazı mühim Sözler'in çekirdekleri ve bir kısmının tam izahlarını içinde gördüm" dediği bu dersler, gelecek risaleler için de aynı zamanda birer mecaz ve mesel sandığıdır, denebilir. Diğer bir deyişle, bu derslere, risalelerin imanî manalarının ilk bulduğu sûretler, elbiseler olarak bakabiliriz.

Sözlerin mukaddemesi olarak; sanki yıllardır şifrelenmiş ve birden bırakılmış gibidir. Zihnindeki kodların, sembollerin bir anda dökülmesi gibi; ya da kendisinin söylediği 'çekirdekleri' gibidir. İlk sözleri ile son sözlerini birlikte taşır bir karakterdedir.

Bununla birlikte, örneklemeler, Yeni Said'in müteakip eserlerine göre daha iç içe ve sıkıştırılmış durumdadır; ki bunlar  gelecek dönem eserlerde tekrar ayrıştırılıp farklı bölümlerde genişçe ele alınacaktır. Örneğin; 'Nur'un İlk Kapısı'nın birinci dersindeki dağ örneği dağdağalı yeryüzüne, zelzele harp misaline, makineler çiftliğe, dereye düşmek harpte mağlubiyet olarak değiştirilerek başka risalelerde tekrar düzenlenecektir. 

"Temsil, mâkul şeyleri mahsus gösterdiği için.." hakikatleri misaller üzerinden izah ve beyan edecektir. Temsiller zamanla soyut hikâyecikler şeklinde yenilenecektir. 'İstanbul'a giden yol' misali, 'bir yol' , 'Burdur' örneği, çiftlik olarak; 'Antalya' istasyona, 'Şam ya da Yemen' isimleri 'cennet gibi bir memlekete' çevrilecek, bu şekilde felsefik öyküler tadına kavuşacaklar; evrensel zihin tarlalarına böylece ekileceklerdir.

Yeni Said, yalnızca nefsine hitap ettiğinden, nefis terbiyesini, kendi yolculuğu olarak anlatacaktır. Bu durumda, okuyucu, 'aklı başında bir yoldaş', 'birlikte dinleyen ders arkadaşı' ve 'zeki bir muhatap' konumuna gelecektir.  

Yeni Said anlaşılmak için azâmi gayret göstermektedir. Hatta, belâgata ters gibi görünen, aynı anlamı birçok kelimeyle ard arda söylemek gibi, her akla ve anlayış düzeyine ulaşabilme telaşı bir alışkanlık olarak yansıyacaktır. Bu yeni tarz, aynı zamanda bir zihin temizleme ameliyesinin unsuru olarak kullanılacağından, en küçük bir anlam kaybına müsâde edilmeyecektir.

Yeni dönemin din dili...

Dinsizlik cereyanlarının bozduğu, dönemin insan aklının yeni bir devirle çalışmasını sağlamak için, önce zihin temizliği gerekecektir. Bu dersler, başta zihin temizleme ameliyesidir; gelecek derslere aklı hazırlamak içindir. Her 'ey nefis!', 'ey Said!' 'ey mağrur', 'ey miskin' 'ey hodbin' hitabı, okuyucunun zihin tortularına atılan birer darbedir. Sonrasındaki ince temizlik ise misal ve temsilleri ve kavramları ile hakikatleri zihinde yerleştirecek ve buradan insan aklı bir meleke kazanarak, imanı, marifete dönüştürebilecektir.

Bu şekil soyut misaller ve somut karşılıklar, örnek ve örneklemeler, hikâye ve öykülemeler ile hakikatlerin örtüleri aralanacaktır.

Bu, yeni dönemin din dilidir. Çünkü, artık insanlar, İslâm geleneğinden koparılmıştır; dinî birikim neredeyse yoktur, İslâmî bilgi ve malûmatlardan uzaktır, ya da varolanlar da karışık ve sorunludur. Dolayısıyla, elde son kalan, insanların akıl, iz'an ve insaflarıdır. Hedef, zihinleri temizleyerek bunları harekete geçirmek, fıtrata buradan yaklaşmaktır.

Büyük bir beynin içindeki füzyon...

Burdur'da başlayan Nur'un ilk dersleri; Talikat ve Kızıl İcaz gibi mantık ve matematik eserleri telif etmiş Said Nursi'nin, fen ve din ilimlerini belleğinde nasıl meczettiğini ve zihninde nasıl birlikte kullanabildiğini ve bunun dilini üretebildiğini görmek açısından da çok değerlidir.

Evrenin, yani fıtratın dilini insanın insafıyla buluşturarak aklına yerleştirmek ve bunu bir cerrah hassasiyetiyle yapabilmek, ancak ve ancak "Bediüzzaman" ismine yaraşır istidadı gösterir bir iştir. Sadece bu dersler bile, bunun bir ispatıdır.

Bediüzzaman'ın yeni dilinde, en gencinden en yaşlısına, en âmi olanından en büyük allâmelere aynı şeyi anlatabilecek ve anlaşılabilecek, hiç kaybolmayan bir tatlılık ve tesir bulunacaktır.

Bu dile muhatap olanlardan örneğin: Albay Hulusi Bey'nin, Binbaşı Asım Bey'in, sonrasında Zübeyir Gündüzalp'in engellenemeyen heyecanlarının, esnemeyen duruşlarının ve durdurulamayan kafalarının sebeplerini burada aramak gerekir; zira, onlar birer sonuçtur.

Yeni bir cihad yaklaşımı...

Bediüzzaman keşfi bu dil, ancak müthiş bir zekâ ve yüksek bir hafıza birleşimi ortaya çıkabilirdi. İlham ve sünuhât bunları birleştiren kuvvetli birer yapıştırıcı oldular, birer emr-i İlâhi...

Meselâ, dokuzuncu ders 'temsil, hakikati fehme takrib eder' hükmünü göstermesi bakımından çok dikkate değerdir. Bu dersteki, dokuz tane mukaddemenin her biri, sanki dokuz kez, aynı insanın (aynanın iki yüzünü elinde çevirmek gibi) resmini çizerek ve her keresinde farklı bir insan sûreti göstermek gibi hem yalın hem de içiçe girift çok boyutlu bir insan portresi çizmektedir.

Bediüzzaman, böylelikle, insan fıtratına yönelerek, iç karşıtlık ve çatışmalarına çözümler üretiyor; aynanın iki yüzü gibi gördüğü parçalardan birini diğerinin üstüne çıkarmak değil, ikisini de çözümün parçası yapıyor. 'Her şeyde iki yol vardır' ile başlıyor ve öyle de bağlıyor. İman ve küfür muvazeneleri şeklinde, eşyayı temâşa etmeyi ya da tefekkürü, Müşahadetullah'ın bir tecellisi olarak görmek noktasına taşıyor. Bu yolla, küfrün battığı yerlerde, Yaratıcı'yı görmeye bir iştiyakı keşfediyor. 

"... haddinden tecâvüz etmiş san'atkârlardır" dediği Batı felsefecilerinin dinsizlik fikriyatı artık toplumun içine sirayet ettiğinden birey odaklı böyle bir mücadeleye girişiyor. Yalın kılıç, tabiriyle...

Nur'un İlk Kapısı, bir delta...

Yeni Said'le birlikte, Eski Said'in İşarat'ül İ'cazla yapmak istediği ilmî tefsirine de geçici bir ara verilmiştir.

Buna karşın, ilk dönem eserlerinde mantık örgüsünü kuran ve buradan kelâm anlayışını evrensel bir dile yaslayan Bediüzzaman, Muhakemat adlı eserinin üçüncü makalesine sığıştırdığı imânî ispatlarını, İşarat'ül İ'caz ve Asar-ı Bediiyye gibi eserlerindeki yoğunlaştırılmış notlarını, Mesnevi-i Nuriye ile maddeleştirerek Burdur sonrası Sözler'le başlayacak Risale-i Nur telifinde büyük bir iman okyanusuna çevirecektir.

Nur'un İlk Kapısı, bu suların denize ulaştığı delta durumundadır. Buradaki biriktirilmiş ifadeler, Risale-i Nur telifinin ilk kapısı, Risale dilinin ilk ağzı olacaktır.

Çekirdekten, ağaca, meyveye...

Bediüzzaman düşüncesi analitik olarak üretilmediği için, her döneminde bir tamamlanmışlık vardır. Dolayısıyla, içe, derine doğru açılma, fetih manası, dönemler geçtikçe ortaya çıkar ve bu durum halen de muhatapları nezdinde devam edegelmektedir. Risalelerin şerh ve izahları noktasında her bir talebe halen bu süreci devam ettirmektedir.

Yani, çekirdekten ağaca, meyveye, sonra tekrar meyvenin bir çekirdek olması, ağaç ve meyve şeklinde devam eden; hem kendi etrafında, hem yol alarak giden bir süreç... 

Eski Said Yeni Said'in çekirdeğidir. Yeni Said Eski Said'in ağacıdır, hem de bir meyvesidir. İlk dönem atılan çekirdek Burdur'da Nurun İlk Kapısı'yla açılmıştır. Aynı şekilde, Burdur da bir çekirdektir, Barla'da patlamış, 'bismillah' ile başlayan bir büyük ağacı netice vermiştir. Barla hem bir meyvedir, hem de sonrasının çekirdeğidir. Hem bir durak, tayin, hem telif ve neşir anlamında da, hem bir ağaç ve meyve hem de birer yeni çekirdek olmuştur. Emirdağ ve lâhikaları da hem ağaç ve meyveleridir, hem de birer çekirdektirler.

Üstad'ın vefatı da Urfa'ya atılan bir çekirdektir, büyük bir Risale-i Nur manasının ağaç ve meyvelerini vermektedir. Talebeleri, yeni çekirdekler ve ağaçlar ve meyveler olarak hizmetlerini tekmil etmektedirler.

Meselâ: Eski Said'in çekirdeği olduğu Medresetüzzehra'nın maddi sureti ile tesisi; Münazaratta, ve 'dünya ölçeğinde' Hutbe-i Şamiye'de attığı çekirdekler, yeni projeler olarak, yeni meyveler vermeyi sürdürecektir.

İşarat'ül İ'cazla başladığı tefsiri, bir çekirdek olarak, her ilimde mütehassıs zâtların teşkiliyle tekmil edilecektir.Aynı zamanda, Medresetüzzehra da bu heyeti yetiştirecek bir çekirdek olacaktır.

Bunun gibi, her dönemin hala canlı olan ağaçları yeni talebeler oldukça olgunlaşacak, kıyamete kadar kesilemeyecek ve yeryüzünde yeşermeye devam edecektir, inşallah...

Burdur ve Nur'un İlk Kapısı da, Nur'un bir atlama, dönüm ve büküm noktalarından biri olarak okunmaya devam edecektir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum