Sadeleştirme

Her nimet şükür ister. Şükür görmezse kaçar. Her nimeti kullarına veren Allah elbette geri almasını da bilir.

Kitap da bir nimettir. Anlaşılmazsa kendini içine kapar ve geri çekilir.

Risalei Nur da talebeleri için nimettir, kendi malı gibidir; anlaşılmazsa içine kapanır, geriye çekilir, bir 'hayalgul'e dönüşebilir.

Talebenin şükrü, öncelikle onu kaybetmekten, kelimelerini ve içindeki anlamlarını yitirmesinden korkmaktır.

Başka ellerde heba olmasından endişe etmektir.

Korkum şudur ki:
"Hak dini Kur'an dili" gibi muhteşem bir tefsir, sırf devlet elinde kullanılmaya çalışıldığından halk nezdinde layık olduğu mevkiyi kazanamamıştı.

Aynı şekilde, Risaleler de yeni dönemde aynı işleve soyundurulursa yazık olacaktır.

Yani, korkum, yeni 'dindar kemalizm'inin 'tefsiri'nin Risale-i Nurların yapılmaya çalışılmasıdır.

Sadeleştirme çabalarını bu yola bir giriş olarak görüyorum, onun için endişeleniyorum.

Bu noktadan sonra hangi çalışmayı yapıp sadeleştirmenin mahsurlarını izah etmeye çalışsanız da, sürece engel olamazsınız ve olunamıyor.

Çünkü, bu siyasi bir çalışmadır.

Bu 'siyaset' karşısında ne yapılabilinir?

Üstad'ın yakın talebelerinin göz yaşları da bir korku ve endişe vesilesi olamıyor.

Korku ve endişe duyulup önlem alınmazsa  bir gün daha çok gözyaşı dökülebilecektir.

Endülüs, Hıristiyanlar tarafından yakıldığında ve Müslümanlar şehirden kovulduklarında şehrin emiri annesi ile bir tepeye çıkarlar.

Üzerinde dumanların yükseldiği harap haldeki şehri seyrederken emir, ağlamaya başlar.

Bunun üzerine annesi onu azarlar: gerektiğinde erkek gibi savaşmadın, şimdi kadın gibi ağlıyorsun.

Ehli Beyt'in manevi mirasçıları olduğuna inandığımız Nur talebeleri ne kadar az da olsalar manen bir ordu kuvvetindedirler, her türlü yanlışı düzeltecek güçtedirler, bunu biliyoruz.

Ancak savaşmayı bilmek ve tehlikeyi önceden hesap edebilmek şartıyla...

Bu mânevî ordu yine de 'siyaset' karşısında ne yapabilir?

Evet endişeleniyorum. Üstaddan birebir ders almış bir talebesinin çaresizliğini gördüğümden korkuyorum.

Risale dili bu milletin tüm unsurlarının ortak dilidir.

Sadeleştirmeyle bir bütün dil yıkılarak yeni bir 'ulusal risale dili' mi oluşturulacaktır?

Bu durum bütünleşmeyi değil ayrışmayı körüklemeyecek midir?

Bugün, Risale dilinde, bir Türk dilinin aslını bulacağı gibi, bir Kürt ortak kültürünü, bir Orta Asyalı aşina olduğu kelimelerini, Rumelili, Osmanlı'dan öğrendikleri medeniyeti, Arap, kardes dilini, Acem, edebiyat tadını bulabiliyor.

Risale-i Nur milletin hiç bir unsuru için eklektik, zorlama (ve zor) bir dilin ürünü olmamıştır.

Risalenin irşadı, bir kuşun yavrusuna yedirmeye çalıştığı 'kay' gibi değil, hatta koyundan alınan süt gibi de değil, anne sütü gibidir; yani, bu milletin fıtratının tam yerinden gelmiştir.

Bu dili bozmak, yeni medeniyeti doğmadan öldürmek, rahmini kazımaktır.

İnsanlığın bu dilden bir kültür ve edebiyat ve sanat anlayışı çıkarmasını beklemek için biraz daha sabır gösterilmelidir.

Genç dimağlara bu dil 'ortak dil' olarak anlatılmalıdır.

Bütün dünyayı saran fedakarlar, bu dil için de çalışırlarsa umarım her şey çok daha güzel olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum