Risale-i Nur Rusya’da nasıl yasaklandı?

Doç. Dr. Mustafa Tuna'nın yazısı
(Duke Üniversitesi)

2007 yılından bu yana Rusya mahkemeleri, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinin Rusça tercümelerini içeren onlarca kitabı yasakladılar. Yasaklanan bu kitapların isimleri, Rusya Federasyonu Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve an itibariyle beş binin üzerinde yazılı eserin dahil edildiği “Ekstremist Materyaller” listesine kondu.

Bir eserin, 2002 yılında çıkan Ekstremist Faaliyetlerle Mücadele Kanunu’na göre hazırlanan bu listeye konması için herhangi bir mahkemenin kararı yeterli görülürken, bir kez listeye giren bir eseri listeden çıkarmak neredeyse imkânsız. Bu listeye giren ve pek çoğu İslamî içerikli olan bu eserler ile yakalanan insanlar, on yıla kadar hapis cezası ile yargılanıyorlar ve sırf bu yüzden, çok sayıda Risale okuyucusu da hüküm giyip hapis yattı, yatıyor. 

2018 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Risale-i Nur cüzlerinin bu şekilde yasaklanmasının bir hürriyet ihlali olduğuna karar verdi ama Rusya’nın yargı sistemi bu kararı göz ardı ederek yasakları devam ettiriyor.

Dahası, Ocak 2021’de Tataristan Özerk Cumhuriyeti’nin Yarçallı şehrinde, Türkçe olarak basılmış Risale-i Nur cüzlerini de yasaklamak için yeni bir mahkeme başlatıldı. Bu Türkçe eserler de “Ekstremist Materyaller” listesine konursa, dildeki yakınlık sebebiyle bu güne kadar Türkçe olarak Risaleleri okuyup istifade etmeye devam eden Tatar, Azeri, Başkurt gibi Türkî halkların mensupları da bu istifadeden mahrum kalacaklar. Halen Yarçallı’da devam eden mahkemede altmış-yetmiş yaşlarında Risale-i Nur talebesi hanımlar evlerinde “yakalanan” eserler yüzünden yargılanıyorlar. 

Rusya’da Rusça Risale-i Nur tercümeleri aleyhine ilk davalar 2005 yılında Tataristan’ın Kazan şehrinde açılmış, sonra davalar, o dönemde Rusça Risaleleri basan yayınevinin kayıtlı bulunduğu Moskova’ya taşınarak 2007 yılındaki yasak kararı çıkarılmıştı. Ancak, 2000’li yılların başlarından bu yana Rusya’da devlet mekanizmasının ciddî oranda merkezîleştiğini göz önünde bulundurursak, Yarçallı Mahkemesi’nin de vaktiyle Kazan mahkemesinin yaptığına benzer bir insaf ile karar verip vermeyeceğini kestirmek oldukça güç.

Bu esef verici yasaklama sürecini tam olarak anlamak için 1990’lı yıllara kadar gitmemiz gerekiyor. Rusya’nın Rus halkı, daha Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce Kafkas halklarına ve bilhassa İkinci Dünya Savaşı sırasında Stalin idaresinin toplu olarak sürgüne mahkûm ettiği ve ancak bir kısmı 1970’lerde geri memleketlerine dönebilen Çeçenlere karşı önyargılı hissiyat taşıyordu. Çeçen bağımsızlık hareketiyle bu ön yargılar iyice ayyuka çıktı ve hatta kine dönüştü. Moskova’nın Çeçen bağımsızlığına karşı çıkmasıyla 1995 ve 1999 yıllarında gerçekleşen iki savaş, bu savaşlar sırasında Rus ordusunun ve bilhassa özel kuvvetlerinin uyguladıkları zulüm, İslam’ı anlamayarak İslam adına savaş arayan ve zengin kaynakları olan bazı küresel çevrelerin süregiden bu zulmü fırsat bilerek Çeçenistan’da tesir tesis etmesi ve nihayet, radikalleşen bazı Çeçen grupların düzenlediği silahlı saldırılar ile bu gerginliğin Rusya’nın Moskova gibi büyük şehirlerine taşınması ile başta Kafkas halklarını hedef alan bu ön yargı ve kin tüm Müslümanları içine alacak şekilde genişlemeye başladı. 

1990’lı yıllarda Rusya’nın içinden geçtiği keşmekeş ve iktisadî kriz ortamı da bu genişlemeye katkıda bulundu. 1999 yılı sonunda iktidara gelen Vladimir Putin’i Rus asıllı halka hoş gösteren hususlardan biri de Çeçenlere karşı aldığı saldırgan tutum ve kullandığı kaba dildi.

Ancak bu sürecin iyice alevlenmesi, 2001 yılında, 11 Eylül terör saldırıları sonrasında gerçekleşti. O vakte kadar, Sovyet sisteminin çöküşü ile liberal değerlere yüz çeviren ve bu değerler çerçevesinde kendisine uluslararası bir konum arayan Rusya devleti ve Rus elitleri, 11 Eylül sonrasında liberal değerler olmadan da kendilerini dünya çapında saydırabileceklerini gördüler. Amerika Birleşik Devletleri’nin bir hırs ile ilan ettiği ve Avrupa ülkelerinin de peşinden gittiği “Terörizme Karşı Küresel Savaş” hem Rusya’nın, hem de Müslüman azınlıkları yahut muhalif güçleri bastırmak isteyen diğer ülke idarelerinin hukuksuz uygulamalarına meşruiyet verdi. 

Çin bu dönemde Uygurları terörist ilan etmeye başladı. Özbekistan bu dönemde ülkede var olan tüm muhalif hareketleri radikal İslamcı terör yaftasıyla açıktan açığa ezdi. Rusya da hem Kafkas Müslümanlarını, hem nisbeten sisteme daha iyi entegre olan İdil-Ural Müslümanlarını, hem de bilhassa Kırgızistan ve Tacikistan’dan gelip çoğu kaçak olarak Rusya’da çalışan Müslüman işçileri potansiyel tehlike olarak töhmet altında bırakan bir söylem geliştirdi.

Terörle savaşın gayrimeşru ve hukuksuz neticelerine meşruiyet zemini hazırlayarak gelişen küresel “İslamofobi” çerçevesinde dallanıp budaklanan bu söylem, Rusya’da zaman içinde tam teşekküllü bir İslam karşıtlığına dönüştü. 

2002 yılında, “Ekstremist Faaliyetlerle Mücadele Kanunu” böyle bir ortamda çıktı. İlginçtir ki sözde “terörle savaş” bağlamında meşhur olan İngilizce “extremist” kelimesinin Rusça’da tam bir karşılığı yoktu ve kanunu çıkartan milletvekilleri bir müddet kanuna isim aradıktan sonra “extremist” kelimesini doğrudan alıp “ekstremistskiy” diye Rusçalaştırdılar. Böyle bir ortamda Rusya’da, artık masumiyet karinesi Müslümanlara uygulanmaz hale geldi. Mesela Moskova’da polis, Tacik bir işçi yahut Kafkaslardan geldiği belli olan bir Müslümanı yolda görse, sebepsiz gözaltına alıp karakola ya da daha kötüsü bir orman kuytusuna götürebilir, orada dövüp üzerinde ne para varsa alabilir, hatta o şahsın tanıdıklarını arayıp bırakmak için fidye de isteyebilirdi; hala da isteyebilir. Hele bu şahsın Moskova’da resmen ikameti yoksa, herhangi bir hak araması mümkün olmayacaktır.

İşte Risale-i Nur’a ait eserlerin yasak ilan edilmesi de böyle bir sistem ve ortamda gerçekleşti. 2007 yılı öncesinde Rusya’nın önde gelen Müslüman liderleri büyük ölçüde Risale-i Nur’un güzel ve faydalı bir eser olduğu hususunda hemfikirdi ve bunu da açıktan açığa söylüyorlardı. Ama 2007 yılında Moskova’da hükme bağlanan yasağın ardından bu şahısların da seslerini çıkarması imkânsız hale geldi. Devlet, bu liderlerden, dünya Müslümanlarından kopuk, içine kapalı, sinmiş ve sesini çıkartmadan yaşayan “Rusya Müslümanları” istiyor. O liderlerin çoğu da büyük ölçüde iyi niyetle, çok hassas dengeler çerçevesinde Müslümanların üstüne bırakılan töhmetten kaynaklanan hasarı azaltmaya, Müslümanları Rusya’da var oldurmaya çalışıyorlar. Böyle olunca Rusya’nın orasında burasında Risale-i Nur’a ait eserleri yasaklayan mahkemelere ciddî ilmî raporlar bile veremediler. 

Bu yasak kararları, İslam’ın “İ”sini bilmeyen dil ve psikoloji uzmanlarına savcıların özel olarak hazırladığı sorulara cevaben yazdırılan ve metin içinden cımbızla çekilen tek tük kelimelere “ekstremizm” yaftası vuran sözde bilirkişi raporlarına istinaden verildiler.

Ne yazık ki aslolan adalet değil, İslam karşıtı hislerle harekete geçen elitlerle beraber menfî milliyetçilikle Müslümanları ötekileştiren Rus kökenli halk kitlelerinin Rusya’da Müslümanları ikinci sınıf vatandaşlığa itme hevesinin gerçekleştirilmesiydi. Öyle olmaya da devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum