Risale-i Nur'a göre uzayda yaşam ve uzay canlıları

Risale-i Nur'a göre uzayda yaşam ve uzay canlıları

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, uzayda nasıl bir hayatın olduğunu Kur'an tefsiri Risale-i Nur'da izah ediyor

RİSALEHABER

Türkiye'nin Milli Uzay Programı'nın tanıtımında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan,"2023 sonunda yakın dünya yörüngesinde ateşleyeceğimiz kendi milli ve özgün hibrit roketimizle Ay'a ulaşarak sert iniş gerçekleştireceğiz." dedi.

Uzay çalışmaları her zaman ilgi odağı oldu. İnsanoğlu, dünya dışında hayat olup olmadığını hep merak ederken son zamanlarda yerleşim birimleri kurulup kurulamayacağı tartışılıyor.

Bütün ilmi araştırmalar sonunda şimdilik ulaşılabilen veya incelenme imkanı bulunan yerlerde hayat bulunduğu tespit edilemedi. Ancak uzaylılar söylemi de her zaman gündemde oldu.

Dünyamız, bize kainattaki her şeyin, hayata hizmet ettiğini ve mevcudatın hayat için yaratılmış olduğunu gösteriyor. Demek yaratılışın en önemli neticesi hayattır. Öyle ise hayatın, kainatın her tarafında görülmesi gerektir.

UZAYDA NASIL BİR HAYAT VAR?

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, uzayda nasıl bir hayatın olduğunu Kur'an tefsiri Risale-i Nur'da izah ediyor.

İşte bu konudaki Bediüzzaman'ın Risale-i Nur'daki görüşleri:

"Hakikat ve hikmet ister ki, zemin gibi, semâvâtın da kendine münâsip sekeneleri bulunsun. Lisân-ı şer'îde o ecnâs-ı muhtelifeye "melâike ve ruhâniyât" tesmiye edilir.

"Zemin (Dünya), küçüklüğü ve hakaretiyle beraber, zîhayat (hayat sahibi) ve zîşuur (şuur sahibi) mahlûklardan doldurulması ve ara sıra boşaltılıp yeniden zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih eder ki, şu muhteşem burçlar sahibi müzeyyen kasırlar hükmünde olan semâvât (gökyüzü) dahi zîşuur ve zevi'l-idrâk (anlayış sahibi) mahlûklarla doludur. 

Onlar dahi, ins ve cin gibi, şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinat kitâbının mütâlâacıları ve şu saltanat-ı Rubûbiyetin dellâllarıdırlar. Çünkü, kâinatı had ve hesâba gelmeyen tezyinât (süslemeler) ve mehâsin (güzellikler) ve nukuş ile süslendirip tezyin (donatma) etmesi, bilbedâhe (açıklıkla), mütefekkir istihsan edici ve mütehayyir takdir edicilerin enzârını (bakışlarını) ister." (Sözler, 162)

"Denilebilir ki, hayat olmazsa, vücud vücud değildir, ademden (yokluktan) farkı olmaz. Hayat, ruhun ziyâsıdır; şuur, hayatın nurudur. Mâdem ki hayat ve şuur bu kadar ehemmiyetlidirler (önemlidirler); ve mâdem şu âlemde bilmüşâhede (bizzat şahit olarak) bir intizam-ı kâmil-i ekmel (mükemmel bir düzen) vardır; ve şu kâinatta bir itkân-ı muhkem (sağlam ve pürüzsüz), bir insicâm-ı ahkem (tam düzgünlük) görünüyor; mâdem şu bîçare perişan küremiz, sergerdan (şaşkın) zeminimiz bu kadar hadd ü hesâba gelmez zevi'l-hayat (hayat sahibi) ile zevi'l-ervâh (ruh sahibi) ve zevi'l-idrâk ile dolmuştur; elbette sâdık bir hadis ile ve katî bir yakîn ile hükmolunur ki, şu kusûr-u semâviye (gezegenler) ve şu bürûc-u sâmiyenin dahi kendilerine münâsip zîhayat, zîşuur sekeneleri (sakinleri/oturanlar) vardır. Balık suda yaşadığı gibi, güneşin ateşinde dahi o nurânî sekeneler bulunur. Nâr (ateş), nuru yakmaz. Belki ateş ışığa meded verir." (Sözler, 468)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum