Risale-i Nur eleştirileri Kemalist iddianamelerden fırlamış

Risale-i Nur eleştirileri Kemalist iddianamelerden fırlamış

“Nurcular cemiyet memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaatî menfaat için teşekkül eden cemiyet ve komite değiller ve olamazlar”

Risale Haber-Haber Merkezi

Doç. Dr. Ahmet Yıldız, Star Açık Görüş'te devam eden Nurculuk tartışmasında Prof. Bedri Gencer ve Şaban Bıyıklı'nın yazılarının eleştiriden öte "iddianame"ye benzediğini söyledi.

Yıldız, "Nurculuğu ‘kültleştirme’ çabaları üzerine mülahazalar" başlıklı yazısında Bıyıklı'nın, Risale-i Nur ve Nurcuları “açık ve yakın” tehlike ilan ederek şimdilik “akademisyenleri ve Diyaneti” göreve çağırdığını, bundan sonra gelecek adımın “savcılara çağrı” olacağının açık olduğuna dikkat çekti.

Risale-i Nur metinlerinin Müslüman kitlelere İslami terbiye ve iman şuurunu kazandırmayı hedefleyen, siyasi iktidarla ilişkisi irşaddan ibaret olan, siyasi iktidar yerine akıl ve kalpler üzerinde imani bir iktidar (iktidar-ı imani) tesisini hedefleyen, dünya ile ahiret üzerinden ilgi kuran ve Cumhuriyet döneminde her kesimden insanın imanına hizmet etmiş bir hareketin omurgası olduğunu belirten Yıldız, “Asayişi netice veren müsbet iman hizmeti” olduğu için ne şiddeti, ne de ekonomik, dini, cemaati ya da politik iktidara dayalı, şeffaf olmayan bir yapılanma önermiştir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Nurcular cemiyet memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaatî menfaat için teşekkül eden cemiyet ve komite değiller ve olamazlar”(Şualar), “En büyük hileyi hilesizlikte” bulan, netice değil çaba odaklı olan, başkasına değil kendisine bakan, halkın rızasına değil Hakkın rızasına yöneldiği için çokluğu değil ihlası esas alan ve “cihan hakimiyetine” değil “kırık kalpleri” onarmak için tebliğ de temellenen Risale hareketinin gücü, “güç”süzlüğündedir" dedi.

Siyaset Bilimci Doç. Dr. Ahmet Yıldız'ın yazısı şöyle:

Bedri Gencer’in, geçtiğimiz Temmuz-Ağustos aylarında Star-Açık Görüş’te yayınlanan dört yazısı ile bunu izleyen ve bir anlamda tamamlayan Şaban Bıyıklı’nın yazısı, ihtilaf ahlakı noktasında ortaya çıkan despotik yaklaşımın karakteristik örneklerinden birini sundu. Gencer, anaakım İslamı, “Din yolu sünnet, sünnet yolu tasavvuf” sihirli önermesi üzerinden son tahlilde ve tarihsel bir tecessüm olarak Nakşibendiliğe irca ederken, düşüncede ve davranışta ortodoksinin sınırlarını Ehl-i Sünnet geleneği ile özdeşleştirerek, tarihsel olarak teşekkül eden”sevad-ı azamı” azınlık görüşünün butlanına delil olarak sunan bir düşünce kurgusu ortaya koyuyor. Nakşi olmayan bir “ehl-i sünnet büyüğüne” atıfta bulunmayan Gencer’in, dini ve ilmi istibdadın en önemli amillerinden olan bu sekter tavrı -her ne kadar kendisi bunu “istikamet” olarak tanımlasa da- Bıyıklı’da “hakim olandan sapan ve kriminalize edilmesi gereken tutum ve davranışlar” ilmihali ile kendisini ortaya koyuyor. Gencer, Gülen grubu üzerinden tamamen pejoratif bir anlam yüklenen ve siyasi dilde karşılığı olsa bile akademik dile yansımaması gereken “haşhaşilik” kavramını hem Nurculuk, hem Bediüzzaman, hem de Risalelere içkin bir etiket olarak kullanıyor. Gencer, aslında Nurculuğu Haşhaşiliğe yapıştırıyor ve Haşhaşiliği Risale-i Nur’un sırtına bindiriyor.

Gencer açısından “Nurculuğa ilişkin riskli hakikat” şu: 1)Risalelerin gnostik niteliğinden dolayı hem düşünce, hem de davranış planında Ehl-i Sünnetin dışına çıkma potansiyeli; 2)bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak, Risale bağlantılı hareketlerin “haşhaşileşme” ihtimali.

Kemalistlerle ortak nokta

Bıyıklı, buradan devam ederek, bu “heretik” potansiyelin somut tezahürlerini Gülen grubu ve “kedicikleriyle” maruf A. Oktar grubu üzerinden örnekliyor. Böylece Protestan geleneğindeki “kült” kavramının yardımıyla Nurculuk “hak ettiği” heterodoksi alanına itiliyor. Bu noktada Gencer ile Bıyıklı arasında göz ardı edilmemesi gereken bir fark var: İkisi için ortodoksiyi neyin teşkil ettiği konusundaki muhtemel farklar bir yana, Gencer, “Nurcu kardeşlerini”sahiplenerek onları doğruyu kabul etme potansiyeli olan, ama maruz oldukları “risk” yüzünden ikaza muhtaç mümin kardeşleri olarak görürken, Bıyıklı, Risale-i Nur ve Nurcuları “açık ve yakın” tehlike ilan ederek şimdilik “akademisyenleri ve Diyaneti” göreve çağırıyor. Bundan sonra gelecek adımın “savcılara çağrı” olacağı açık.

Cumhuriyetin savcılarının geçmişte bu çağrılara ihtiyacı yoktu. “Kemalist devrimin muhafızları” olarak onlar zaten Risaleleri yasaklatmış, Bediüzzaman’ı da bütün Cumhuriyet hayatı boyunca sürgün, hapis ve zorunlu ikamete tabi tutarken, Eskişehir, Denizli ve Afyon mahkemelerinde hazırladıkları iddianamelerde şu gerekçeleri kullanmışlardı: Siyasi cemiyet kurmak, kamu düzenini bozacak şekilde dini duyguları kullanmak, dini siyasete (ve diğer çıkarlara) alet etmek, inkılaplara ve Mustafa Kemal’e karşı çıkmak; rejime muhalefet etmek, tarikat kurmak, kendisini Mehdi olarak görmek, Kürt milliyetçiliği yapmak, kadın haklarını şer’i temelli yoruma tabi tutmak (tesettür, kadınların miras hakkı, çok eşlilik) ve Risale-i Nur için yazılan takrizlere yer vermek.

Tebei bakış sahibinin gözündeki kılı aydaki hilal sanması gibi, son derece yüzeysel, sığve literal(lafzi)bir yorumlamayla iddia ettiği Risale okuması üzerinden Gencer ve o izlekte kendisine yer arayan Bıyıklı da, Bediüzzaman ve onun Risalelerini, suç işleme potansiyeline sahip olduğu ve bunu kuvveden fiile çıkardığı için sanık değil hükümlü sandalyesine oturturken benzer tezleri savunuyorlar. Bunun böyle olmasını da yadırgamıyorlar. Savcılardan farklı olarak, Gencer’in listesinde “inkılaplara ve Mustafa Kemal’e karşı çıkmak; rejime muhalefet etmek ve kadın haklarının şer’i yorumu”nu muhtemelen dışarda tutmak gerekiyor.

Bu despotik, inhisarcı ve kriminalize edici literal bakış açısı için, aslında durum o kadar da kötümser olmayı gerektirmiyor. Akademiye baktığımızda, Said Nursi ve Risale çalışmalarının hala emekleme aşamasında olduğu, bunda “sanık sandalyesinde tutulma” konumunun da önemli bir payı olduğu söylenebilir. Gelenbevi’nin Bürhan’ına Bediüzzaman’ın yazdığı muhteşem (övgümü bağışlayın, bu eserin övgüye ihtiyacı yok!) mukaddime ve şerhinden oluşan Talikat’ı, önde gelen bir ilahiyat fakültesinde doktora tezi olarak çalışmak isteyen bir öğrenci, akademik kariyerinin akamete uğrayacağı tehdidiyle bundan vazgeçirilebiliyor. Seküler akademiya da ise vaziyet zaten ortada. Kemalist mirasın hakkını veren TÜBA’nın Şerif Mardin’i Bediüzzaman Said Nursi üzerine yaptığı çalışmadan dolayı aforoz etmesi, akademiyanın seküler ve “ilahiyatçı” kanatlarıyla içine saplandığı skolastik bataklığı yeterince örnekliyor. Bırakın Risalelerde ortaya konan “hattı” tartışmayı, buna imkan verecek bir akademik hürriyet atmosferinden bile henüz uzağız. Sırf bu yüzden bile, Nur camiasındaki entelektüel (burada entelektüelle kastedilen arif ya da alime tekabül etmiyor) zafiyeti sorgulamak ahlaki bir duruş eksikliğinin ifadesi. Batılı anlamda entelektüel, Allah’ın ipinden kopmayı hür düşünüşün temeli sayar. Bu sorgulamayı yapmak için seçilen kavramın semantiği bütünüyle sekülerleşme olarakmodernleşme sürecinin ürünü.

Gencer’in Risale yorumu

Gencer’in “Nurculuğa ilişkin riskli hakikat” tabirinde ifade bulan durum tespiti, yüzeysel, tebei ve literal nazarın yol açtığı sonuç hükümlerinden bağımsız olarak, şu dört başlıkta toparlanabilecek argümanlara dayanıyor:

1-”Seçilmişliğe dayalı Gnostik Felsefe.” Gencer’e göre, seçilmişlik ve hizmet temaları Risale metinlerinin omurgasını oluşturur. Bu omurga “paralel hareketleri” besleyebilecek seçilmişlik inancına dayalı gnostik felsefedir. Kürt Nurculuğu-Türk Nurculuğu (hareket içi) ve Gülen grubu-Nurculuk ayrıştırması (hareket dışı) ayrıştırma teşebbüslerinin ikisi de beyhudedir; çünkü Haşhaşilik, “seçilmişlik ve hizmet” gibi temalara dayalı gnostik felsefesi bakımından Nurculukta temellenmiştir. Dolayısıyla, ideolojik bakımdan, Nurculuk ve Haşhaşilik et ve tırnak gibi birbirinden ayrılamaz. Niza, sadece liderlik figürlerinin çatışmasından ibarettir. (Said Nursi vs F. Gülen) Biraz daha “mesafe katederek” “cesaretini” artırıyor Gencer: “Din adına her türlü çılgınlığı yapabilecek, gerektiğinde küfür ehliyle bile rahatlıkla iş tutabilecek bir noktaya gelen malum güruh, “vizyonunu” Risale-i Nur’daki bu “külli kaideler”den, seçilmişlik inancından almıyor mu? Sürekli kendinizi beri kılmaya çalıştığınız gruplar niçin hep Nurculuktan besleniyor?”

2-”Tarikata karşı tarikat.” Tarikatı eleştiren Nursi’nin kendisi bir tarikatın kurucusudur. “Zaman tarikat zamanı değildir” diyerek Nurculukla Nakşilik arasındaki fay hattını oluşturan bizzat Nursi’nin kendi beyanlarıdır. Nursi’nin tarikatı inkar ettiğini söyleyen Gencer, onun aynı zamanda kendisiyle çelişerek, Nurculuğun 12 büyük tarikatın hülasası olduğu iddiasında bulunduğunu belirtir.

3-Gaybe dair ortaya konan mesiyanik-apokaliptik görüşler Ehl-i Sünnet “hattı”nın dışındadır.

4-Risale-i Nur’a ilişkin Kur’an ve hadisten işari mana, ebced ve cifr yöntemleriyle Bediüzzaman’ın “haber çıkarması” Şeriata aykırıdır.

Risale-i Nur ve şeffaflık

Kendisini, modernleşmenin yol açtığı “hatlar ve saflar” arasındaki uyumsuzluğun tetiklediği krizi kritik eden hazik bir nekkad olarak tanımlayan ve krize maruz kalanların tepkisel tavırlarını “başını kuma gömme” ya da “aynaya kızma” olarak değerlendiren Gencer’in bu kendilik algısı (ilim adamlığı statüsüne sığınılarak yapılmış olması bu vakıayı değiştirmez), “test kağıtlarını okuyan optik bir okuyucu” konumuna müncer olacak kadar “pozitivist” bir tavra dönüşüyor. Tuttuğunu iddia ettiği aynanın kırıklarla dolu olabileceğini, ihata kapasitesinin sınırlılığını (sadece tebei nazar bile bunu örnekler), güneşten gelen ışığı kendi rengine boyayan çiçekler gibi, “gördüğünü” iddia ettiği şeyi yansıtmaktan çok soğurabileceğini göz ardı ediyor.

Risale-i Nur metinleri külle nüfuz etmeden cüzü anlamayı imkansız kılacak kadar içiçelik barındıran, medrese geleneği içinden gelen, ilim geleneği üzerinden hakikate yol açarken, irfani geleneği de, tasavvufu lafızlarına lüb/mana yaparak kuşatan, “medrese”nin artık tarihe karıştığı bir ortamda, 15 yıl yerine 15 haftada (15’ler kesretten kinayedir!) Müslüman kitlelere İslami terbiye ve iman şuurunu kazandırmayı hedefleyen, siyasi iktidarla ilişkisi irşaddan ibaret olan, siyasi iktidar yerine akıl ve kalpler üzerinde imani bir iktidar (iktidar-ı imani) tesisini hedefleyen, dünya ile ahiret üzerinden ilgi kuran ve Cumhuriyet döneminde her kesimden insanın imanına hizmet etmiş bir hareketin omurgasıdır. “Asayişi netice veren müsbet iman hizmeti” olduğu için ne şiddeti, ne de ekonomik, dini, cemaati ya da politik iktidara dayalı, şeffaf olmayan bir yapılanma önermiştir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Nurcular cemiyet memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaatî menfaat için teşekkül eden cemiyet ve komite değiller ve olamazlar” (Şualar), “En büyük hileyi hilesizlikte” bulan, netice değil çaba odaklı olan, başkasına değil kendisine bakan, halkın rızasına değil Hakkın rızasına yöneldiği için çokluğu değil ihlası esas alan ve “cihan hakimiyetine” değil “kırık kalpleri” onarmak için tebliğ de temellenen Risale hareketinin gücü, “güç”süzlüğündedir.

İddianame gibi eleştiri

Ehl-i Sünnete bağlılığı esas alan ama bunu Sünniciliğe dönüştürmeyen, Şia’nın bid’i karakterini göz ardı etmeden Ehl-i Beyt muhabbetine dayalı ortak payda üzerinden Şii geleneğin İslam düşünce ve kültür mirasına katkılarını “görebilen”, Selefiliğin aşırılıklarını eleştirirken Vehhabiliğin “yerli” bir hareket olduğu için tasaffi edeceğini söyleyen, Kur’an’ın geniş ve büyük caddesinde ümmeti buluşturmaya çalışan Risale-i Nur hareketini ne kardeşlik hukukuyla, ne de ilim ve insaf ölçüleriyle bağdaşmayacak ithamların konusu yapmak,eleştirel düşüncenin sınırlarını aşan bir ahlaki zaafa işaret ediyor.

Risaleler, anahtar kelime taramalarıyla anlaşılabilecek metinler değildir. Onlara nüfuz edebilmek bütüncül bir okumayı zorunlu kılar. Bu yüzden, “dışarıdan” yapılan okumalar üzerinden mesajlarının anlaşılması zordur. Bu zorluk, menfi bakış açısı ve tebei-literal nazarla birleşince karşımıza yukarıda sıraladığım,iddianamelerden fırlamış “eleştiriler” çıkıyor. “Yüzleşmek” adına sıraladığım bu eleştirileri bir sonraki yazıda tartışacağım.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum