Protesto platformları ve Bediüzzaman’ın müsbet hareketi

Mısırdaki darbeyi ve katliamı protesto etmek, Mısır halkına destek ve moral vermek maksadıyla 17 Ağustos Cumartesi günü İstanbul Eminönü meydanında saat 17’de bir platform düzenlendi. Sosyal medya yoluyla duyurulan bu platformla alakalı ilanda bu platformu düzenleyenlerin STK'lar olduğu ilan edildi. “Mısır'a ses olmak, Hakk'ın yanında durmak, zulme sessiz kalmamak için Eminönü Meydanı'na tüm duyarlı insanları bekliyoruz.” denildi.

Bu organizasyonun belli bir vakfa ve derneğe ait olmadığının, herkesin ve her kesimin ortak bir faaliyeti olduğunun söylenmesi hoş olmuştur. Böyle olması hakkında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bununla beraber, platformda yapılan bazı yanlışlardan dolayı da üzüntülerimi belirtmek istiyorum.

Her şeyden önce bu platform, bir derneğin ve bir vakfın değil, herkesin ve her kesimin ortak bir platformuydu. Bu sebepten dolayıdır ki sosyal medyada bu ilanı gören farklı fraksiyonlara mensup her insan ve her Müslüman, Eminönü meydanına koştu. Mahşerî bir kalabalık oluştu. O meydanda sadece bir dernek yoktu. Her dernek ve her vakıf vardı. Ne yazık ki bazı dernek mensupları, bu organizasyonun, sadece kendi derneklerinin bir organizasyonu gibi anlaşılabilecek bir tutum ve söylem ortaya koydular.

Halbuki o kürsü,  bütün Müslümanlar adına konuşulacak bir kürsü idi. O kürsüde konuşanlar bütün Müslümanları temsilen orta bir yolda, ortak bir konuşma yapmalıydı. Orada bir derneğin propogandası yapılmamalı veya böyle anlaşılacak bir tavrın içine girilmemeliydi.

Bu günün yegane mağduru Mısır’dı ve Mısır halkıydı. Hepimiz onu konuşmalıydık. Onun için ağlamalı ve ona dua etmeliydik. Çünkü bu gün Mısır kan ağlıyordu. Mısır halkının üzerine gerçek mermi yağıyordu. Böyle bir günde kendimizi takdim ve izhar hevesi içine giremezdik, girmemeliydik.

Eğer bu hevese kapılırsak, korkarım ki ortak dertlerimiz için bir daha bu kadar insanı toplamamız mümkün olmaz. Platformda gözüme çarpan birinci hata bu idi.

İkinci bir hata:

Konuşmacılardan birinin: “Hedefimiz Mescid-i Aksa’da hür bir şekilde namaz kılmaktır” cümlesini sarf etmek olmuştur. Halbuki bu gün, bu sözün söyleneceği gün değildir. Bu gün, mevcut yangını söndürme günüdür. Yangına körükle gitme, birilerinin eline koz verecek şekilde gereksiz açıklamalar yapma günü de değildir.

Üçüncü bir hata:

“Hıristiyan ve Yahudiler bilsinler ki bizde Salahattinler bitmez” gibi tahrik edici, muhaliflerinizi aleyhinize daha şiddetli tedbir almaya zorlayıcı, düşman cephesini büyütücü, Mısır halkına ve benzeri halklara faydadan çok zarar getirecek sözler söylenmemeliydi.

TEKLİFİMİZ:

İnsanlığın ve Müslümanlığın aleyhine gelişen ve gelişecek olan her türlü haksızlığı protesto olaylarında, Bediüzzaman’ın Müsbet Hareket Modeli esas alınmalıdır. Çünkü Bediüzzaman, en şiddetli fırtınalarda bile gemisini ve yolcularını zayiat vermeden selamet sahiline çıkarmayı başarmış bir kaptandır. Darbeler ve ihtilaller onunla başa çıkamamış, onun karşısında hepsi mağlup olmuştur. Çünkü Bediüzzaman’ın bir hareket modeli vardı. Onun adı müsbet hareketti. Ona göre, köre, “hey kör” demenin, dinsize, “hey dinsiz” demenin bir anlamı yoktu. Onun derdi, “görmeyene nasıl gösteririm, dinsizi nasıl dinsizlikten kurtarırım” dı. Bir de dünyevî makamlarda gözü yoktu. Bu haliyle o, sanki: “Dünyevî makamlarda hangi kalıp oturursa otursun, kalbi imanla dolu olsun yeter.” diyordu.

Yine diyordu ki: Dine hizmet, dini yaşamaya teşvik etmek ve insanlara dini vazifelerini hatırlatmakla olur. Yoksa dinsizsiniz dersek, onları saldırganlığa sevk etmiş oluruz. Din dahilde menfi tarzda istimal edilmez. Acaba şimdiki menfî siyasetçilerin fetvalarından istifade edecek kimdir, bilir misin? Bence İslamın en şedit hasmıdır ki, hançerini İslamın ciğerine saplamıştır.” (bkz. Beyanat ve tenvirler,119)

Devleti idare edenlere de seslenir ve uyarır:

“Biz, bütün kuvvetimizle anarşiye bir Sedd-i Zülkarneyn gibi, bir Sedd-i Kur’ân tesis etmeye çalışıyoruz. Bize ilişenler, anarşiye ve hatta komünistliğe zemin hazırlamış olurlar.” (bkz. Tarihçe-i Hayat. 459)

“Evvel âhir tavsiyemiz, tesânüdünüzü muhâfaza; enâniyet, benlik, rekâbetten tahaffüz ve îtidâl-i dem ve ihtiyattır.” (Şûâlar, s. 262.)

Bunun tercümesi şu: İlk ve son tavsiyemiz, dayanışmanızı korumak, benlik ve rekabetten uzak durmak, soğuk kanlı ve tedbirli olmaktır.

Bediüzzaman’ın bu anlayış ve tarzıyla hareket etmeyi becere bilsek karşımızda ayısberg gibi duran düşmanlar, eriyip gidecektir. Erimeseler de bu kadar zarar veremeyeceklerdir.

Onun için diyoruz ki şiddetten, yakıp yıkmaktan uzak durulmalıdır. Platformlar, şiddet, hakaret, tahrik (provakasyon) ve nefsanî hevesat içermemeli, oralarda ben sevdasıyla değil, biz diğergamlığı ile hareket edilmeli, sadece ve sadece ortak dertler ve çözüm yolları dile getirilmelidir.

Müslümanların birlik ve beraberliğinin sağlandığı bir platformda herkesin ortak derdi, kime yapılırsa yapılsın en azından bir hilfulfudul üyesi gibi haksızlığa ve darbelere karşı çıkmak olmalıdır. Orada ortak dil, ortak tema işlenmeli, ortak figürler kullanılmalıdır. Benim bu uyarıyı yapmamın sebebi şudur: İstiyorum ki, Müslümanların hiç olmazsa böyle zamanlarda oluşturdukları birlik ve beraberliklerine gölge düşmesin. 

Zaman, Müslümanların bir ve beraber olma, bu birliğe ve birlikteliğe gölge düşürecek söz ve davranışlardan uzak durma zamanıdır.

Allah, Mısır’daki, Suriye’deki ve her yerdeki mazlum ve masumları en kısa zamanda zalimlerin zulmünden korusun ve kurtarsın. Bu zulmü durdurmak isteyenlere kolaylıklar ve başarılar nasip eylesin. Ölenlere şehadet ve cennet, yaralılara da acil şifalar ihsan eylesin. Âmîn.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum