Paranın unutturduğu hipokrat yemini

"Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhine kullanmayacağıma mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime mesleğimi dürüstlükle ve onurla yapacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim." (Hipokrat Yemini)

İlkokulu okuduğum köyün öğretmeni aynı zamanda fahri sağlık görevlisiydi de. İğne yapmak, serum takmak, pansuman, vs gibi sağlık işlerini yapardı. Günün her saatinde köylüler kendisinin kapısını çalabilirdi. Gecenin yarısı da olsa hiç üşenmeden insanların yardımına koşan bu gönül insanı, kimseden asla para veya hediye de kabul etmezdi. Karşılık beklemeden yardım etmenin, diğergamlığın, almanın değil de vermenin yüceltildiği bir hayat tarzının örneğini ilk kez onun şahsında görme imkanım olmuştu.

O günlerin üzerinden uzun bir zaman geçmedi ancak bugün, vermenin değil de almanın öncelendiği bir hayat anlayışının içerisindeyiz. Dış dünyadaki çölleşmeye paralel olarak iç dünyalarda da yaşanan çölleşmenin neticesinde insani değerler artık çok da umursanmıyor malesef. Belki de bu yüzden, sürekli kendisini düşünmekten ötürü evhamlıdır modern çağ insanı. Sağlığın ve gençliğin kutsallaştırıldığı bir zamanda en çok da gençliğini ve sağlığını kaybetme ihtimaline karşı evhamlıdır. Nitekim eskiden bir şehirde bir hastane ihtiyaca karşılık verebilirken, bugün hemen hemen her semtte bir hastane olmasına rağmen, ihtiyaç karşılanamıyor. Hayat artık iki hastane odası arasında yaşanıyor. Eskiden evde doğup evde ölen insanlar artık büyük oranda hastanede doğup hastanede ölüyor. Ve insanların vehimlerinden faydalanan sağlık sektörü insanlara çok kolay tahakküm edebiliyor.

Günümüzde birçok sektör gibi tıp da ticarileşti malesef. Fiziksel şartlar geçmişle kıyaslanmayacak oranda iyi ancak temel yanlışlık maddi yoksulluktan değil ruhlardaki ahlak yoksulluğundan kaynaklanıyor. Satılık hastalıkların hastane koridorlarında doktorlar ve ilaç firmaları tarafından pazarlandığı bir zamandayız.1 Ülkemizde doktorluğun, idealist olan çok küçük bir azınlık haricinde, insanlığa hizmet için değil de, daha çok para kazanmak için tercih edildiği bir gerçek. Bunun sonucudur ki, hastayı insan gibi değil de, bir dosya numarası, bir hastalık ismi, bir müşteri ya da bir banknot olarak gören, insaniyetten uzak tavırlı, tüccar zihniyetli doktorlara heryerde rastlayabiliyoruz. Belki de bu yüzden eskiden itibar gören, saygı duyulan doktorluk mesleğine artık o kadar saygı duyulmuyor.

Tüketim çağında, heveslerinin peşinde “modern fukara“ hayatı yaşayan günümüz toplumundaki yozlaşma sadece sağlık sektörüne has değil elbette. Ancak insanların üzerinde en çok titredikleri varlıkları olan sağlıklarıyla ilgili yaşadıkları problemler daha çok göze batıyor. İnsanın kendisini en aciz hissettiği, şefkat ve merhamete en çok ihtiyacı olduğu bir zamanda o insana tahakküm edilmesi, onun insandan ziyade ceset ya da banknot olarak görülmesi vicdanlarda derin bir yara açıyor. Her mesleğin stresi ve yoğunluğu olabilir ancak böyle olması kimseye karşısındakini aşağılama, denek olarak kullanma veya dolandırma hakkını vermez. Oysa ülkemizde kamu hastanelerine giden hastaların asağılandığı, kobay gibi kullanıldığı, insanca muamele görmediği, özel hastanelere gidenlerinse gereksiz test ve tahlillerle dolandırıldığı büyük oranda bir gerçek. Özellikle özel hastanelerde, Sizden istenen test ve tahlillerin gerçekten gerekli olduğuna hiç emin olamıyorsunuz. Zira hastane yönetimi, doktorlara belli sayıda test yapmaları gibi bir zorunluluk dayatıyor. Toplumdaki temel ahlak zaafı her alanda karşımıza çıkıyor. Karşılıksız yardımın en güzel örneklerini yüzyıllarca sadaka taşlarıyla, vakıflarıyla gösteren bu milletin, günümüzde bu kadar ahlak fukarası bir duruma düşmesi insanı çok düşündürüyor. Sağlık sektörünün bir an önce materyalist anlayıştan insan odaklı anlayışa geçmesi gerekirken, her bireyin de kendi kapısının önünü süpürmesi gerekiyor.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, yine de ümitvar olmamız gerektiğine inanıyorum. Çünkü az da olsa hala insaniyeti unutmayan, idealist doktorlara rastlayabiliyoruz çok şükür. Ara sıra da olsa, meslek ahlakını maddi değerlerden üstün tutan, mert yürekli, fedakar, dürüst doktorları görmek, sağlık sektöründeki çürümüşlüğe karşı umutlarımızı yeşertiyor. Sağlık sektörü bu öncü doktorlar üzerinden kendisini temizleyecektir diye düşünüyorum. Birgün Hipokrat yemininin tekrar hatırlanacağını, bütün hastanelerin tüccar zihniyetinden kurtulup insanca muameleye döneceklerini hayal ediyorum. Ve ben hala her doktora gidişimde fedakar ilkokul öğretmenimi hatırlıyorum. 

1.Konuyla ilgili bakınız: Satılık Hastalıklar, Ray Moynihan/ Alan Cassels, Hayy Kitap

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.