O’na tevbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin

O’na tevbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Hûd Sûresi 50-52. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

50 . Âd (kavmin)e de kardeşleri Hûd’u (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin; sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Siz ancak (Allah’a) iftirâ edenlersiniz.”

51 . “Ey kavmim! Buna (bu yaptığım teblîğe) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana âiddir. (*) Hiç mi akıl erdirmezsiniz?”

52 . “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin ki, üzerinize semâyı bol bol (yağmur olarak) göndersin (**) ve gücünüze güç katsın! Günahkârlarolarak (haktan) yüz çevirmeyin!”

(*) “Neşr-i hak (hakka hizmet) için enbiyâya ittibâ‘ etmekle (peygamberlere tâbi‘ olmakla) mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîm’de, hakkı neşredenler: اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَي اللّٰهِ [Benim ücretim ancak Allah’a âiddir] اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَي اللّٰهِ diyerek insanlardan istiğnâ (minnetsizlik) göstermişler.” (Mektûbât, 2. Mektûb, 9)

“İlim ve dîni neşre (yaymaya) çalışan insanlar, mümkün olduğu kadar istiğnâ ve kanâatle hareket etmezse, hem ehl-i dalâletin (dinsizlerin) ittihâmına (suçlamasına) hedef olur, hem izzet-i ilmiyeyi (ilmin yüceliğini) muhâfaza edemez. Hem salâhat (dindarlık) ve neşr-i din (dîne hizmet) gibi umûr-ı uhreviyeye (âhiretle alâkalı işlere) mukābil hediyeleri almak, âhiret meyvelerini dünyada fânî (geçici) bir sûrette yemek demektir.” (Mektûbât, Fihriste-i Mektûbât, 143)

(**) “Yağmursuzluk bir musîbettir ve cezâ-yı amel (amelin karşılığı) bir azabdır. Buna karşı ağlamakla ve hüzün ve kederle niyaz ve hazînâne (hüzünlenerek) yalvarmakla ve pek ciddî nedâmet (pişmanlık) ve tevbe ve istiğfâr ile karşılamak ve sünnet-i seniye dâiresinde, bid‘alar (dîne sonradan sokulan hurâfeler) karışmadan, şerîatın ta‘yîn ettiği tarzda dergâh-ı İlâhiyeye ilticâ etmek (sığınmak) ve duâ ve o hâle mahsus ubûdiyetle (kullukla) mukābeleetmektir. Hem böyle umûmî musîbetler, ekser nâsın (insanların çoğunun) hatâsından geldiği cihetle, o insanların ekser kısm-ı a‘zamı (çok büyük kısmı) tevbe ve nedâmet (pişmanlık) ve istiğfâr etmekle def‘ olur.” (Emirdağ Lâhikası-I, 43)