Ölümün sıcak yüzü

Arabamı park edip evimin olduğu apartmana doğru yürürken olağanüstü bir durum olduğu anlaşılıyordu.. Evin önü çok kalabalık olmasa da hareketliydi. Komşularımın nerdeyse büyük çoğunluğu apartmanın önündeydi.

-İyi akşamlar, hayırdır diye ortaya sordum. Üst çapraz katta oturan Ahmet Bey cevap verdi.

-Hoş geldiniz komşum. Dört numarada oturan teyze vefat etmiş.

-Allah Rahmet etsin. Apartmanın giriş katında oturan Gülseren teyzeyi kaybetmiştik. Yalnız yaşardı. Namazında niyazında bir ihtiyarcıktı.. Bir oğlu olduğunu duyardım fakat hiç görmemiştim. İstanbul’da yaşadığını biliyordum. Tiyatrocuymuş bazı dizilerde oynarmış. Gülseren teyzeye komşular özellikle kapı komşusu Zahide abla yardım ederdi. Biz apartmana girip çıkarken pencerede veya kapıda rastlarsak konuşurduk. Uzak bir yerden alınması gereken ihtiyacı olursa bana söylerdi… Oğluna haber vermişler uçakla geliyormuş..

Yavaş adımlarla asansöre yürüdüm dördüncü kata çıktım. Kapıyı Hanım açtı. Teyze eşimi çok severdi. Sofra hazırdı. Teyzeyi konuşarak yemeğimizi yedik. Bir üzüntü kaplamıştı içimi.. Yasin okudum geçmişlerimize ve teyzenin ruhuna gönderdim. Elime okuduğum kitabı almıştım ki kapı çalındı. Açtım Zahide abla ve yanında siması yabancı gelmeyen fakat tanımadığım birisi vardı.

-Buyurun Zahide abla.

- Umarım rahatsız etmiyoruz. Bu bey Gülseren teyzenin oğlu Metin Bey.

-Başınız sağ olsun.. Allah Rahmet etsin teyzeyi severdik.

-Sağ olun… Biraz konuşabilir miyiz?

-Tabi buyurun içeri geçin.. Hanım misafirimiz var..

İçeriye girdiler, sessizce uzun sayılabilecek bir zaman dilimi birbirimize baktık. Simasının yabancı gelmemesine şaşırmamalıydım. Televizyonda seyrettiğim dizilerden birinin yardımcı oyuncularından birisiydi. Hal hatır sormalardan sonra eşimin yaptığı kahveyi içerken Metin Bey elindeki mektubu bana uzattı. Gülseren teyze vefat etmeden aylar önce oğluna bir mektup yazmış. Komşusu Zahide ablaya vermiş. Ölünce oğluna verilmek üzere yazılmış bir mektupmuş. Daha sonraları öğrendiğime göre bir mektupta bana yazmış fakat oğlu cenazeye gelmezse bana verilmesini istemiş. Oğlu gelirse benim mektubu imha etmesini söylemiş. İki mektuptan sadece biri açılsın istemiş. Oğlu gelmeseydi aşağıdaki mektup imha edilecekmiş.

“Oğlum,

Bu mektubun eline geçip geçmeyeceğini bilemiyorum. Biliyorsun ki ne baban ne de ben tiyatrocu olmanı istemiyorduk. Fakat bizi dinlemedin.. Baban sana küskün bu dünyadan göçtü gitti. Tek evladımızdın fakat bizden hep uzaktın.. Yanımızda olsaydın, kendini özletmeseydin biz daha mutlu olurduk.. Sen, özellikle son zamanlarda beni daha çok arar oldun. Telefonda olsun sesini duymak beni mutlu ediyordu… Senin için önemli mi bilemiyorum… Sana hakkımı helal ediyorum.

Fakat biliyorum ki sen ne dindarsın ne de dini bir bilgiye sahipsin. Bu da babanla bizim hatamızdı.

Oğlum Metinim senden ricam bu mektubu alınca, bu apartmanın 15 numaralı dairesinde oturan komşumuza git ve beni toprağa verirken yapman gerekenleri öğren.. Beni düzgünce toprağa ver ve görevlerini doğru yap.

ANNEN”

Mektubu okurken gözlerim yaşardı. Bitirince Metin Beye uzattım ayağa kalktım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra odaya tekrar geldim.

-Metin bey; ölü mezara konurken Peygamberimiz "Bismillahi ve ala sünnet-i Rasûlillahi = Ey ölü, seni Allah'ın adıyla (bu kabre indiriyoruz), Rasûlullah'ın yolu ve dini üzere (seni teslim ediyoruz)" diye dua edermiş. Bu duayı etmekte fayda var. Fakat siz cenaze namazı nasıl kılınır biliyor musunuz?

Bilmiyormuş. Fakat daha dramatik olanı hiç dua bilmemesi idi. Sanatçı dostlarından vefat eden olunca camiye gider fakat arkada namazın kılınmasını beklermiş ve alkışlarmış…

Cenaze namazını kılarken yanımda durdu. İçinden Türkçe olarak dua etti. Selam verildikten sonra cenazeye omuzlayan kalabalıkla birlikte arabaya kadar taşıdık. Defnedileceği yerde ikimiz mezara indik beraberce “Bismillahi ve ala sünnet-i Rasûlillahi” diye dua ettim o tekrarladı.

Kabir üzerine üç avuç toprak atmasını ilk defasında: “Minha halaknaküm (sizi topraktan yarattık)”, ikincisinde: “Ve minha nuîdüküm (sizi toprağa çevireceğiz)”, üçüncüsü: “Ve minha nuhricüküm tareten uhrâ (diğer bir defa daha sizi topraktan diriltip çıkaracağız)”, demesini söyledim ve tekrarlattım.

Teyzenin oldukça çok akrabası varmış taziye evi birkaç gün çok kalabalık oldu. Hatta İstanbul’dan Metin Beyin oynadığı dizinin oyuncularının geldiği gün ev daha da kalabalıktı.

Birkaç gün sonra iş dönüşü cenaze evine tekrar uğradım Metin Bey her zamankinden farklı beni karşıladı. İçeride akrabaları vardı beni onlara tanıştırdı.

“-Dün gece annemi rüyada gördüm.. Çok güzel ve mutluydu.. “

“-Hayırdır İnşallah. “

“- Abi kusura bakmazsan sana sorularım olacak...”

“-Tabi buyurun bildiğim bir konu ise memnuniyetle…”

“- Ölüm nedir.. Annem ölünce ne oldu.. “

“- Bediüzzaman Said Nursi’nin ifadeleri ile bunu açıklamak istiyorum “ Sizlere müjde! Mevt yani ölüm idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz yani yok olma, çöküş, son bulma değil, sönmek değil, firak-ı ebedî sonsuz ayrılık değil, adem değil yokluk değil, tesadüf değil... Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm yani bütün merhamet ve hikmet fiillerinin sahibi olan Allah. tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır yer değiştirmektir. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın toplandığı yer olan âlem-i berzaha kabir hayatına bir visal kavuşma kapısıdır.

“-Lütfen biraz daha açar mısınız?..”

“- Gene Bediüzzaman Said Nursi’nin ifadelerinden alıntılarla izah etmeye çalışayım; Ölüm hayat gibi yaratılan bir nimettir. Ölüm yok olma değildir. Cenab-ı Hak tarafından görevlendirildiğimiz hayat vazifesinden terhistir, mekân değiştirmektir. Allah bizi ölümle baki olan daimi olan bir hayata davet ediyor. Ölüm ise bu baki kalıcı olan hayat için bir başlangıçtır. Allah ölümle insanı ebedi saltanat merkezine alacak ve rızası dairesinde hareket eden kullarına Cennet’i hediye edecek ve Cennet’te de cemalini görme şerefine erdirecektir. Bir misal verelim; bir tohumu toprağın altına gömersek görünüşte çürür yok olur. Fakat durum öyle değildir, çürürken sümbüllenir ve ağaç olur meyve verir. Aynen onun gibi insanda toprakta sümbüllenir ve ölümle baki olan hayata giriş yapar.”

“- Yani mezarda ne olacak, böcekler yiyecek çürüyeceğiz ve toprak mı olacağız. Orası nasıl bir yer?..”

“- Evet, Metin Bey; Ölüm ile insan kabre girer ve burada üç ihtimal ile karşılaşır. Birincisi; Allah’ı tanımadıysa Allah’a iman etmediyse ölüm onun için ebedi bir idamdır. İkincisi; Allah’a imanı var fakat onun rızası dairesinde hareket etmeyerek ömrünü sefahat içinde geçirdiyse kabir onun için haşir meydanında toplanıncaya kadar tek başına kalacağı tek kişilik hücre olur. Üçüncüsü; eğer ölen mümin ise ve salih yani düzgün iyi yararlı amel işlemişse takva dairesinde hareket etmişse, vazifesini yerine getirmiş ise kabir onun için baki hayatın başlangıcı ve Cennet’e ulaşmak için uğradığı bir istasyon olacaktır.

Merak etmeyin Gülseren teyze iyi bir insandı ve görevlerini yerine getiriyordu. Allah inşallah kabir hayatını Cennet bahçelerinden bir bahçe yapacaktır.”

“-Bu durumda annem kendini kurtardı… Peki, biz yani ben ne olacağım?”

“-Metin bey, Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme. Bundan sonrası için kararları siz vereceksiniz..”

Metin bey derin bir düşünceye daldı.. Yasin suresini okuyup duasını yaptıktan sonra elimi yakaladı,

“-Sizi bırakmam size sormam gereken çok soru var. Benim hayatım boşu boşuna geçmiş.”

Metin bey annesinin evini boşaltmadı. Her hafta bazen on günde bir geliyor, çok enteresan sorular soruyor ve biz onunla Risale-i Nur okuyoruz.

Yavuz Osman

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum