Okuma yazmanın neyi olmaz ki!…

Okuma yazmanın neyi olmaz ki!…

Şair, yazar Mustafa Oral'ın, Yusuf TOSUN’un “okuma yazmanın neyi olur” isimli kitabı hakkındaki değerlerndirme yazısı...

Okuma yazmanın neyi olmaz ki!…

Mustafa Oral

 

Okumak ve yazmak arasındaki ilişki asırlardır tartışılıyor. Bir çok yazar ve okur okumak ve yazmak üzerine tezler sunuyor. Herkes kendi zaviyesinden bir açıklama getiriyor. Kimisi okumayı yazmanın, kimisi yazmayı okumanın önüne koyuyor. Kimi yazar okumadan yazamıyor. Kimi yazar yazarak düşündüğünü söylüyor, okumadan da yazabileceğini ima ediyor. İş lafa (söze) kaldığında kimisi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmakla, kimisi fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olmakla suçlanıyor.

Bir mümin için okumak ve yazmak birbirinden asla ayrılamayan bir bütünün iki cüz’ünü teşkil ediyor. Kitabımızın ilk emri “oku”, ikinci emri “yaz”. Demek insan sadece okuduklarını yazar. Geleneğimizde okuması ve yazması olmayan kişi “tam ümmi”, okuması olup da, yazması olmayan ise “yarım ümmi” olarak nitelendiriliyor. Bu anlamda Peygamberimiz (s.a.v.) tam ümmi. Bildiğimiz manada okuması da, yazması da yok. Fakat o kendini ezeli kelama teslim etmiş. O kelamdan aldığı feyz ile kainat ve vicdan kitaplarını okuyarak kemale ermiş. O “söylemiş”. Rabbimiz de bu kemal halini, söyleme halini Kitabullahı inzal ederek mükafatlandırmış. Çağımızın müfessirlerinden Nursi “bana hüsnü hat ve şiir verilmemiş” diyerek bu konudaki istidatsızlığını itiraf etmiş. Nursi için “yarım ümmi” sıfatının kullanılması da buradan kaynaklanıyor. Bu anlamda Nursi de söz sultanı Peygamberimiz (s.a.v.) gibi bir “söylen” yazarı. Edebiyat tarihine baktığımızda bir çok edebiyatçının yazma (hüsn-ü hat) istidadının olmadığını, hemen çoğunun şair makamında, şiir tadında “söylediğini” görüyoruz.

Evet, insan okumalı. Ama önce kendini okumalı, sonra kainatı, sonra da insanı ve kainatı okuyan yazarları okumalı, ilanihaye içinden geçenleri anlatan yazarları okumalı.

Evet, insan yazmalı. Ama önce kendini yazmalı, sonra kainatı, sonra da insanı ve kainatı yazan yazarları yazmalı. Montaiğne’in dediği gibi insan bildiklerini değil, içinden geçenleri söylemeli, içinden geçenleri anlatan yazarları yazmalı.

Buradan bakılınca okumak ile yazmak arasındaki münasebet kadın ile erkek arasındaki aşka benziyor. Aşk karşılıklı olduğu, taraflar birbirini beslediği, birbirinde fani olduğu müddetçe devam eder. Bizim denklemimizde okumak kadını, yazmak erkeği karşılıyor. Erkeğe şiirler, öyküler söyleten kadın. Okumak

kadın gibi doğurgan. Kadın olmasa erkek bir “hiç”. Okumak olmasa yazmak bir “hiç”.

Yusuf Tosun okumak, yazmak ve onların “failleri (!)” olan okuyucu ve yazar üzerine yoğunlaşan bir yazar. Bu minvaldeki ürünlerini Yedi İklim, Kelime, Aryaevi, Polemik, Yansıma, Ünlem, Kırklar, Okuntu, Yolcu, Değişim, Yarın, İrade gibi dergilerde, Milli Gazete ve Yeni Şafak gibi gazetelerde, Haber10 gibi internet sitelerinde yayımladı. Ayrıca bu konudaki konferanslara konuşmacı olarak katıldı. Bu çerçevedeki ürünlerini Çetele (Birey, Mart 2003), Dünden Yarına iz Bırakanlar (Birey, Ekim 2005), İsyan Notaları (Çıra, Nisan 2006) ve Okuma Yazmanın Neyi Olur? (Çıra, Nisan 2006) isimli kitaplarında topladı.

Yusuf Tosun şimdi de “Okuma Yazmanın Neyi Olur?” (Bengisu, Mayıs 2011) isimli kitabının genişletilmiş 2. baskısı ile okurunun karşısında. Yeni baskı, yeni konular ve konuklarla, yazılar ve yazarlarla derinleştirilmiş.

Kitap üç bölümden oluşuyor. Birinci bölüm “Okuma Serüveni” adını taşıyor. Bu bölümde yazar okumanın felsefesi üzerine eğiliyor. “Neyi, nasıl, niçin, ne kadar okumalı…?” gibi bir dizi soruya Türkiye ve dünya ölçeğinde cevap arıyor.

İkinci bölüm “ Yazma Serüveni” adını taşıyor. Bu bölümde yazmanın felsefesine yönelen yazar düşünme, konuşma ve yazma arasındaki ilişkiye değiniyor. Son yıllarda moda haline gelen “yazarlık okulu” ve bu minvalde dergilerin işlevleri üzerinde duruyor.

Üçüncü bölüm “Okuma-Yazma Güncesi” adını taşıyor. Yazar Kitabullah’taki “Oku!Oku!Oku!” şeklindeki ezeli ve ebedi uyarı ile söze giriyor. Okuduğu kitapların kıyısına, köşesine düştüğü notları derlemiş. Böylece bir anlamda “okumanın yazmanın neyi olduğunu” anlatmaya çalışmış. Bir yazarın bir başka yazarı okurkenki duyarlılıklarının ip uçlarını ortaya koymuş. Okuduğu kitaplarla ilgili olarak her hangi bir bölümlemeye gitmemiş. Tarih veya coğrafya (!) farkı gözetmemiş. Düşünce farklılıkları olan yazarları, şairleri arka arkaya koymaktan çekinmemiş. Kah Necip Fazıl, Yakup Kadri, Tanpınar, Cemil Meriç gibi eskileri, kah Ali Ural, Cezmi Ersöz, İbrahim Tenekeci gibi yenileri okumaya durmuş. Kah Nuri Pakdil, Nurettin Topçu gibi yerli ustaların, kah Wirjinia Wolf, Amin Maalouf gibi yabancı ustaların rahlesinde boyun bükmüş.

Yusuf Tosun kitabında yukarıda bir kısmının ismini zikrettiğimiz usta yazarlara yer verirken, sade, anlaşılır bir üslup tercih etmiş. Bir taraftan nasıl okunması gerektiğini anlatırken, diğer taraftan 6 adet kitap yazan bir yazar olarak nasıl yazılması gerektiğini usta bir şekilde ortaya koymuş. Böylece ilk elden hem okurlara, hem de yazarlara faydalı olacak bir kitap ortaya çıkmış.