Ateizmin kaynağı ve bir öneri

Fakültemizden dört sene önce mezun ettiğimiz üç öğrencimiz geçenlerde ziyaretime geldi. Bir müddet sohbet ettik. Öğrencilerimiz artık öğretmenlik yapıyor. Birisi ortaokulda, birisi iman hatip lisesinde bir diğeri ise Anadolu lisesinde. Anadolu lisesinde öğretmenlik yapan hocamız, öğrencilerinin bazılarının ateist olduğundan bahsetti. Sanki gençler arasında bir moda gibi yayılmaya başladığını söyledi. Özellikle Kur’an ve ayetlerle ilgili bazı ateist sitelerden öğrendiklerini tahmin ettiğim sorular soruyorlarmış.

Başka bir okuldan biraz dindar öğrenciler, ateist olduğunu söyleyen arkadaşlarını dışlamışlar. Onunla konuşmuyorlarmış. Neden diye sordum. Çünkü sorularına cevap veremiyorlarmış.

Ben de önce dindar olan, sonra ateist olan bir kimse ile yıllar önce Ankara’da bir arkadaşım vasıtasıyla beş saat konuşmuştum. İlk defa bir ateist ile yüz yüze konuşuyordum. Zaman ilerledikçe sorularının hep ateist sitelerden cımbızlanarak oraya konulmuş ayetlerden olduğu anlaşılıyordu. Hepsine cevap verdim. Ayetlerin asıllarını okudum. Anlattım. Beş saat sonra bana, “ben eskiden dindardım. Ateist oldum. Şimdi ise tekrar dindar olabilirim diye düşünüyorum” demişti.

Ateizm, Allah inancını ve metafizik olan her şeyi inkar eden, kabul etmeyen felsefi bir akımdır. Bu akım, pozitivizmin ortaya çıkmasıyla bütün bilimleri etkilemiştir.

Ateizmin gençler arasında artmasında sosyal medyanın çok önemli bir rolü olduğu açık. Ancak en önemli etken, gençlerin sağlam bir Allah inancına sahip olmaması. Bütün bilimler aslında Allah’ın varlığını ve birliğini gösterdiği halde, ateist, inançsız bir bakış açısıyla sunulduğundan, bu bilimleri okullarda okuyan çocuklarımızın ve gençlerimizin bilinç altlarına ateizm yerleşiyor. Ama adı Milli olan eğitim sistemimizle ilgilenenler bunu fark etmiyor. Osmanlının son dönemlerinde ve cumhuriyet döneminde Darwinist ve ateist bir bakış açısıyla okutulan bilimler yine aynı  şekilde okutuluyor.

İşte size 8. Sınıfların Fen Bilgisi kitaplarından bazı örnekler:

“Foklar ve mors ayıları, kutuplardaki yaşam koşullarına uyum sağlamak için bir adaptasyon geliştirerek derilerinin altında kalın bir yağ tabakası depo eder. Böylece soğuk havaya karşı vücudunu korumuş olurlar.

“Bazı canlılar, derilerinin rengini değiştirerek bulundukları ortama uyum sağlar. Böylece düşmanlarından korunabilir. Bukalemun, bu şekilde adaptasyon geliştiren canlılardan biridir. Bukalemun bu özelliğini yavrularına da aktarabilir. Kurbağaların sinek yakalamak için dillerinin uzun olması, fillerin kulaklarının büyük olması, nemli bölgede yaşayan bitkilerin yapraklarının geniş yüzeyli olması bu canlıların geliştirdiği adaptasyonlardan bazılarıdır.” (8. sınıf Fen bilgisi, s. 61. Ünite II, adaptasyon konusu.)

Halbuki bütün hayvanlar yaşadıkları yerlere uygun özelliklerle yaratılmışlar ve yaratıldıkları günden itibaren de aynı özellikleri göstermektedirler. Çünkü onların kendilerini geliştirme gibi bir özellikleri bulunmamaktadır. Kur’an’ın Kerim, bunlara tevhid bakış açısıyla bakılması gerektiğini bildirmektedir. Arılara peteklerini ve balı yapmasının Allah tarafından ilham edildiğini bildiren ayet bunun en güzel örneğidir. Yoksa arı, yavrusuna nasıl bal yapacağını öğretmez. Aksi takdirde onun da bu balı nasıl yapacağını daha önce bir bal ustasından öğrenmesi gerekir. İnsan bu kadar akıllı olduğu halde balı yapamıyor. Küçük bir bal arasının insandan daha akıllı olduğunu söylemek elbette akılla izah edilecek bir durum değildir.

8. sınıf fen bilgisi kitabından bir başka alıntı:

“Canlılar hayatta kalabilmek için çevreleriyle ve birbirleriyle sürekli mücadele eder. Bu mücadele sonunda yaşadığı ortama uyum sağlayabilen canlılar yaşamlarını sürdürürken uyum sağlayamayanlar yaşamını devam ettiremez. Buna doğal seçilim adı verilir. Doğal seçilim kendiliğinden ve yavaş yavaş gerçekleşir. Böylece yeni nesiller, uyum yeteneği gelişmiş daha güçlü canlılardan oluşur. Doğal seçilim sonucu hayatta kalan bireyler, taşıdıkları özellikleri gelecek nesillere aktarmışlardır. Bu nedenle günümüze kadar gelebilen canlılar, atalarından farklı bazı özellikler taşırlar.” (8. Sınıf Fen Bilgisi, s.63)

Kitapta doğal seçilim diye bahsedilen konu, doğal seleksiyondur. Doğal seleksiyon ise Darwin’in teorisinde yer almaktadır:

“Doğal seleksiyon, Darwin'den önceki biyologlar tarafından da bilinen, ancak "türlerin bozulmadan sabit kalmalarını sağlayan bir mekanizma" olarak tanımlanan bir doğal süreçtir. İlk kez Darwin bu sürecin evrimleştirici bir gücü olduğu iddiasını ortaya atmış, tüm teorisini de bu iddiaya dayandırmıştır. Kitabına verdiği isim, doğal seleksiyonun Darwin'in teorisinin temeli olduğunu gösterir: Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon Yoluyla...”

Bir başka alıntı:

“Dünya’da yaklaşık 7,5 milyar insan yaşamaktadır. Bu insanların hiçbiri tam olarak birbirinin aynısı değildir. Bunun nedeni insan hücrelerinde bulunan ve DNA (deoksiribo nükleik asit) adı verilen kalıtım maddesinin farklı olmasıdır. DNA genel olarak hücre çekirdeğinde bulunur. Hücrenin yönetim ve kontrol merkezidir.”

“Bitkilerin Güneş ışığı, su ve karbondioksit kullanarak kendi besinlerini üretmesine fotosentez adı verilir. Fotosentez yapan canlılar kendi besinlerini üretebildikleri için üretici olarak adlandırılır. Bitkiler fotosentez için gereksinim duydukları suyu topraktan kökleri aracılığıyla alır. Güneş ışığından yararlanmak için ise Güneş ışığının soğurulması gerekmektedir. Soğurulma işlemi bitkinin yaprak hücrelerinde bulunan kloroplast organelindeki klorofil sayesinde gerçekleşir.

Güneş ışığı yaprağa geldiğinde yapraktaki klorofil bunu soğurur. Topraktan kökler aracılığıyla alınan su ve mineraller havadan alınan karbondioksit ile klorofil içinde kullanılır. Fotosentez sonucunda besin olarak glikoz denilen basit şeker üretilir ve oksijen gazı açığa çıkar.”

Dikkat edilirse, bütün bilgiler, pozitivist, Darwinist ve ateist bir bakış açısıyla sunulmaktadır. Şu sorular sorularak cevap aranmaz hiçbir zaman: 7,5 milyar insanı, asıl uzuvları aynı iken birbirine benzemez yapan sır nedir? Örneğin ben başkalarına benzememek için dünyaya gelmeden önce ne yaptım? Bu sorunun cevabı yoktur. Bunu ancak her şeyi bilen ve her şeyi gücü yeten bir tek Allah yapar demekten başka mantıklı bir cevabı yoktur.

“Ağaçlar, fotosentez yapmayı nasıl öğrenmiştir? Bu akılsız varlıklar bunu yapmak için nasıl bir eğitim almışlardır ve bunu nasıl başka diğerlerine aktarmaktadırlar?” Bu sorunun cevabı, tesadüf, doğa gibi cansız, akılsız şeylerle verilecek kadar basit ve mantıksız değildir.

Bunları tevhid bakış açısıyla okumayan öğrenciler, aileden de sağlam bir inanç almazsa gençlik dönemlerinde ateizmi kabul etmeye hazır bir hale gelmektedirler.

Said Nursi, üniversitelerde din ilimleri ile fen ilimlerinin birlikte okutulmasını isterken, aslında yayılma istidadı görülen pozitivizm temelli ateizme karşı önlem alınmasını istemiştir. Yüz yıldır onun bu teklifi dikkate alınmamıştır. Artık bir an önce müfredat tevhid bakış açısıyla yeniden yazılmalıdır. Bediüzzaman’ın bu teklifi liseler için de geçerlidir. Hatta daha da gereklidir.

Ülkenin insanına yapılacak en büyük iyilik bu müfredatı yeniden gözden geçirip değiştirmektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
10 Yorum