Peygamber (a.s.m.) genci nasıl vazgeçirdi?

Denize bakmak insanın yükünü nasıl alıyor? Bana sorarsan bencileyin vereceğim cevap şu olur arkadaşım: Anlıyorsun ki dünyanın tamamı kara değil. Herşey kontrolümüzde olmak zorunda değil. Gücümüzün yetmediği şeyler var. Ötemizde farklı düzenler var. Matematik karada icat edildi. Denizde işler değişebilir. Ayakların seni taşımaya yetmeyebilir.

Koşamazsın. Duramazsın. Uzanamazsın. Senin bölgen değil orası. Güçsüzsün. Karaya göre acizsin. Yahut şöyle söylemeli: Denize bakınca daha açıktan endişeleniyorsun. Açıklarda olsam şimdi karaya nasıl ulaşırımdım? Kollarım ne kadar taşırdı beni? Yüzmeyi de iyi bilmem. O kadar da yorulmaz bir adam değilim. Kara benim 'ben'liğimi besliyordu sanki. Ondan yaratılmıştım. İddialarım, sanrılarım veya hayallerim onda daha 'gerçekleşebilir' duruyordu. Fizik daha kestirilebilir bir alandı karadayken. Suda o güven yok. Suda emniyette değilim. Suda daha acizim. O halde iddialardan soyunmak vakti. Giysilerim gibi onları da çıkarmalıyım. Korkmalıyım. Çıplaklık korkutucudur.

Bir sahilde otursak, yüzenleri tahlil etsek, karadan uzaklıklarına bakarak kimin özgüveninin daha güçlü olduğunu anlayabiliriz bence. Çocuklar hariç. Onların tabiatı tahlile uygun gelmiyor. Bilmeyenin özgüveni elbette bileninkini geçer. Cahil cesareti denen şey biraz da budur. Buraya da bir parantez açayım arkadaşım: Cahil cesareti ve cehaletin korkusu ikisi de iddiamızdır. 'İnsan bilmediği şeyden korkar' da deriz, 'Cahil cesur olur' da. Peki cahilin korktuğu veya çılgınca cür'et ettiği alanları ne belirler?

Bence, cahil kuvve-i gadabiyesi söz konusu olursa korkar, kuvve-i şeheviyesi mevzubahis ise cesaret eder. Onun hareketleri, bilginin tetiklediği akılcı bir aksiyondan çok, kuvvelerin tetiklediği bir yaşama şeklidir. Elbette burada ayrı bir canlı sınıfından bahsetmiyoruz. Ama ayrı bir halet-i ruhiyeyi konuşuyor olabiliriz. Kendimizi de bu gözle tahlil etmekte yarar var.

Cahil, eğer kuvve-i şeheviyesinin gayretiyle bir işe girişmişse, çok zor caydırılır. Kolay vazgeçmez. Elde etmede inatçı olur. Fakat, kuvve-i gadabiyesi söz konusu olduğu anda zarar görme endişesi daha baskın çıkar, geri durmayı tercih eder. Galebede 'ikna' ile 'icbarın' yer değiştirmesi böylesi bir kuvve tahliliyle daha anlaşılır olabilir: "(...) medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir."

"Aç olan canavara karşı tahabbüp etsen, merhametini değil, iştihasını açar. Sonra döner geliyor, tırnağının, hem dişinin kirasını senden ister." Rakibinizin, güçlü olduğunuzu farkettiğinde, keskin dönüşler/korkular yaşadığını görürsünüz kavgalarda. Fakat eğer sizin güçlü veya zarar verici olduğunuzu düşünmüyorsa en büyük vaveylayı o koparır! Alttan almanın zalimin iştahını açması biraz da bu yüzdendir. Kuvve-i gadabiyesi sizden endişe etmezse artık kuvve-i şeheviyesini kim durdurabilir? Kuvve-i akliye zaten geri planda onların güdümünde çalışmaktadır. İknaya elverişli değildir.

Bu da ilginç birşey: Kendilerinde had konmamış kuvveler bir yönüyle birbirilerine sınır oluyorlar. Birisinin uyarılması diğerinin uçlara kaymasını engelliyor. Belki bu yönlerini çalışarak yeni bir terbiye metodu da elde edebiliriz. Bir kuvvenin bizi şeriatın dışına ittiğini hissettiğimizde ikinci bir kuvveyi tedirgin ederek onu durdurabiliriz. Zaten terbiye-i Kur'anîye de böyle yapmıyor mu? Kuvve-i şeheviyenin bizi günaha ittiği yerde azabını, kuvve-i gadabiyenin bizi cihaddan korkuttuğu yerde de cennet nimetlerini hatırlatmıyor mu? Onlarla duygu durumumuzu düzeltmiyor mu?

Arkadaşım, bu söylediklerim ikna etmediyse, Aleyhissalatuvesselamdan zina etmek için izin isteyen genci hatırla. Konuştuklarını düşün. Cümleleri tefekkür et. Orada da Allah Resulü, o genci, yapacağı kem işe verilecek cevazın dönüp kendisini de bulabileceği ihtimalini hatırlatmamış mıydı? Ailesindeki hanımları anarak onu korkutmamış mıydı? Bence bu da Asr-ı Saadet'ten bize uzanan ibretli bir derstir. Belki de korku şehveti aşırılıktan durdurmak için var. Yani, bir kuvvenin ifratıyla zulme düşenler, ancak diğer kuvveye yapılacak uyarıyla tedavi edilebilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum