Nursi, nur şakirtleri ve Abdülhamid-4

Abdülhamid meselesini okurken Bediüzzaman’ın bu konudaki görüşlerini bir bütün halinde okumakta fayda var. Evet Bediüzzaman Abdülhamid’inkisini bir şahsın “mecburi”, “cüz’i” ve “hafif” bir istibdadı olarak nitelemiştir. Ama “Gebermiş istibdadı muhafaza için, vaktiyle mesail-i şeriat rüşvet verilirdi. Dinin meseleleri terk ve feda edilmesinden, zarardan başka ne faydası görüldü” diyen de odur. Yine “İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrutiyet, adalet ve şeriattır. Padişah, Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tâbi olmayıp zulmedenler, padişah da olsalar haydutturlar.” diyen de odur.

 

Bediüzzaman’ın Abdülhamid’den sonra gördüğü keyfi, külli ve ağır istibdad üzerine Abdülhamid yönetimini “zayıf istibdad” olarak nitelendirmesi kimseyi yanıltmamalıdır. Evet Abdülhamid’in istibdadı kendinden sonra gelenlerle karşılaştırılamayacak kadar zayıftır, ama kendinden öncekilerle karşılaştırılmayacak kadar da güçlüdür. Abdülhamid birileri ile karşılaştıracaksa bu ilk elden kendinden sonrakiler değil, kendinden öncekiler olmalı. Abdülhamid’den sonra gelen müstebitler Abdülhamid’i örnek göstererek “o da müstebiddi” diyerek birilerine ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışmaları kabul edilemez olduğu gibi, “o dönemde şartlar böyle gerektiriyordu” deyip bu hukuksuzluğa teslim olunması da beklenemez.

 

“LATİFE BEYANI”

 

Mustafa Armağan bazı Nur talebelerinden yaptığı alıntılarla Bediüzzman’ın Abdülhamid meselesinde hatasını kabul ettiğini ve yaptıklarından pişmanlık duyduğunu iddia ediyor. Daha önce de belirttiğimiz gibi söz konusu metinlerin Risale-i Nur’un hiçbir yerinde yer almamaktadır. Bu metinler olsa olsa söz konusu Nur talebelerinin Bediüzzman algılayışları ile sınırlıdır. Zaten adı geçen metinlerin hemen çoğunda Bediüzzaman “veli padişah”dan bahsetmektedir.

 

Kendisinin muhalefet ettiği istibdat taraftarı içtimai kusurundan ne bahsetmekte, ne de bu yönde bir özür havasına girmektedir. Mesela 307. Sayfada Mustafa Sungur’dan ve Muhsin Alev’den yapılan alıntılarda “Veli Padişah’dan bahsedilmektedir. İstibdad’dan bahsedilmemektedir. Ama alıntıları takip eden ilk cümlede Armağan Bediüzzaman’ın Abdülhamid hakkındaki düşüncelerinde değişikliğe gittiğini ifade ederek, Bediüzzaman’ın şahsa değil, prensiplere bağlılığına vurgu yapıyor. Yine 307. sayfanın başında Mustafa Sungur’dan yapılan “Keçeli Said, sen şefkatli bir padişaha müstebit diye itiraz etmiştin. Onun cezası olarak şu dehşetli istibdadı çek bakalım” şeklindeki alıntı hukukta karşılığı bulunan “latife beyanı” kavramı ile açıklanabilir ki, böyle bir durumda Hakim bu fiili işleyen kişinin asıl niyetini dikkate alır. Buradan Bediüzzaman’ın Abdülhamid’in istibdadına yaptığı itiraza keffareten daha dehşetli bir istibdadla cezalandırıldığı anlamı çıkarılamaz.

 

308. sayfada, Nur talebeleri Muhsin ve Ziya tarafından kaleme alınan mektup da söz konusu iki şahsın Bediüzzaman’dan anladıklarını içermektedir ve yine merkezde olan “Veli padişah”tır. 309. sayfadaki Abdülkadir Badıllı’nın ifadelerinden anlaşılan odur ki Abdülhamid konusunda “Badıllı’nın Üstadı Bediüzzaman” hata etmiştir. Yoksa o metinde Risale-i Nur’un müeellifi tarafından serd edilen “Ben hata ettim” gibi bir cümle yoktur.

 

Armağan, Bediüzzaman’ın “veli padişahı” olumlayan yanlarını anlattığı gerek Risaledeki metinlerden gerekse de hatıra kabilinden metinlerden nasıl oluyor da müstebid sultanı sonradan onayladığı anlamını çıkarıyor, anlamak mümkün değil. Bu durum olsa olsa elmalarla armutları karıştırmak olarak nitelenebilir. Yada bir dalgınlık hali ve dikkat eksikliği olmalıdır.

 

Zeyl:

Sözün burasında başta Mustafa Armağan’a olmak üzere, Abdülhamid saltanattan indirildikten sonra ülkenin sürekli toprak kaybettiğini söyleyerek Abdülhamid istibdadımeşru gösterenlere bir soru sormak lazım.

 

Abdülhamid lehinde rey kullanıp da Abdülhamid’den sonra Türk ve İslam dünyasında etkileri günümüze kadar gelmiş kaç kişi vardır? Buna mukabil o dönemde Abdülhamid’e muhalefet edip de, etkisi günümüze kadar gelen kimler vardır? Haydi İttihad-ı İslam taraftarı Afgani’yi, Abduh’u bir tarafa bırakalım; sadece Hoca Tahsin, Namık Kemal, Mehmet Akif ve Bediüzzaman bile Abdülhamid istibdadının neticesiz ve başarısız olduğunu göstermez mi?

 

Acaba Abdülhamid şu anda ismini dahi hatırlamakta zorlandığımız Türkistanlı şeyhi dinlemek yerine kendinden sonraki Müslüman ve/veya  muhafazakar nesillerin yetişmelerine en büyük katkıyı sağlayan yukarıda isimlerini saydığımız Mehmet Akifleri, Bediüzzamanları dinlemiş olsaydı bu gün Osmanlı’nın devam etme ihtimali söz konusu  olamaz mıydı? En azından şu andaki durumdan daha iyi olunamaz mıydı? Abdülhamid’in uyguladığı istibdadı hoş görenlere meselenin bir de bu tarafını hatırlatmakta fayda var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.