Nur talebeleri bahçemizde toplanırdı

Nur talebeleri bahçemizde toplanırdı

Ceylan Çalışkan’ın en samimi arkadaşı Kemal Yurtbay’ın eşi Mediha Yurtbay anlatıyor

Röportaj: Nuray Huyut-Risale Haber

 

Mediha Yurtbay Kimdir?

Mediha Yurtbay Van’da doğmuş büyümüş bir ev hanımı. Dört çocuğu ve torunları var.

Nur Talebelerine hizmet etmiş ve evinde misafir etmiş, onları elma bahçesinde ağırlamış ve eşiyle birlikte yemek ikram etmiş.

Eşi Kemal Yurtbay, Bediüzzaman’ın talebesi Ceylan Çalışkan ile birlikte Siirt’te askerlik yapmış ve orada Risale-i Nurları tanımış. Ceylan Çalışkan’a askerlik boyunca büyük destek olmuş. Ceylan Çalışkan, teskere alınca gidip evinde bir hafta misafir olmuş.

 

Eşiniz Ceylan Çalışkan ile arkadaştı. Nasıl tanışmışlar?

 

Ceylan abi ile eşim askerde tanışmışlar. Birbirlerini çok sevmişler. Ceylan abiye komutanları çok baskı yapıyormuş. Ceylan abi hiç taviz vermediğinden, baş eğmediğinden dolayı her fırsatta ezmeye çalışıyorlarmış. Fazla nöbet tutturuyorlar, fazla iş veriyorlarmış. Eşim de ona birçok konuda -nöbet tutarken ve talim ederken- çokça destek olmuş.

 

Askerliği nerede yapmışlardı?

 

Siirt’te yaptılar. Eşim ondan önce teskere almıştı. O daha sonra teskere aldı. Teskere alınca bize gelmiş, bizi ziyaret etti bir hafta biz de kalmış. Kemal’i çok sevdiğinden sırf Kemal’i ziyarete gelmiş.

Askerden sonra sürekli Kemal’e mektup gönderiyordu. Fakat Kemal işin mahiyetini ve önemini o zaman kavramadığından o mektupları kim istediyse verdi. Gelenler istiyorlardı o da meseleyi çok iyi bilmediğinden veriyordu. Ceylan Abinin hakiki mahiyetini bilseydik o mektupları vermez saklardık.

 

 

HER KAHVEHANENİN ÇAYI İÇİLMEZ

 

Ceylan abi ile ilgili ne gibi hatıralar anlatırdı?

 

Ceylan abi ile ilgili şöyle bir hatırasını anlatmışlardı onu hatırlıyorum. Ben o zaman henüz evli değildim. Kemal bekâr iken gelmiş. Bir defasında Van’a geldiğinde Hacı Halil Avcı diye biri var, onu ziyarete, dükkânına gidiyorlar. Halil abi komşu kahveden (bu kahvehanede oyun oynanıyormuş) iki tane çay istiyor. Ama epey zaman geçiyor oradan çay gelmiyor. Bayağı zaman geçiyor. Halil abi telaşlı, çay gelmeyince misafirlere karşı mahcup bir halde beklerken bir ara harekete geçiyor, “ben şu çaylara bakayım neden gelmedi” deyip kalkmak isterken Ceylan abi “dur dur acele etme gelir” diyor. Bunun üzerine biraz zaman geçince bakıyor ta ileriden başka bir kahveden oyun kahvesi olmayan bir çay ocağından iki çay geliyor. Hacı abi şaşırıyor. Soruyor diyor, “sana kim çay getirmeni söyledi?” Çaycı, “Valla bilmiyorum birisi çay ocağının önünden geçerken dedi Hacı Babaya iki tane çay getir ben de getirdim.” O çayları içiyorlar tam kalkacakları zaman önceki istedikleri çaylar geliyor. Ama tabi o çayı geri gönderiyorlar. Kumar oynanan kahvenin çayını içmemiş oluyorlar.

 

SUBAY, CEYLAN ÇALIŞKAN’A “NUR BABA” DİYE SESLENİNCE

 

Yine bir başka hatırası Kemal’den dinlemiştim. Askerde Ceylan abiyi sürekli takip ediyorlarmış. Fırsat buldukça da eziyet ediyorlarmış. Çoğu zaman onun nöbetlerini Kemal tutuyormuş. Çünkü Ceylan abi nöbet tuttuğunda nöbetçi subaylar çağırıp onunla dalga geçiyorlarmış ve ona eziyet ediyorlarmış. Onlar görmesin diye Kemal onun yerine nöbet tutuyormuş.

Mesela, “Bir gün benle Ceylan birlikte gidiyorduk, baktım bir subay pencereyi açtı ve bize bağırmaya başladı ‘Nur baba, nur baba…’ Ceylan abi dönüp bakmadı. Ben de, ‘bak seni çağırıyor’ dedim. Bana, ‘boş ver sen yoluna devam et’ dedi. Bunun üzerine ‘çavuş, çavuş’ diye çağırmaya başlayınca, Ceylan abi döndü dedi ‘emret komutanım’ dedi. Subay, ‘Başım ağrıyor, bana dua et başımın ağrısı geçsin’ dedi. Ceylan abi hazır cevap bir insandı, hemen döndü, ‘komutanım kantinde aspirin de var gripin de var gidin o ilaçlardan alın geçer’ dedi. Bunun üzerine dedim ‘yav öyle yalandan bir şeyler okur gibi yap üfle gitsin.’ ‘Yok olmaz, onların inancı okumaya değil, aspirine, gribinedir, gitsin oradan alsın kullansın’ dedi. Sonra, ‘bunların bana eziyet edecekleri kabir kapısına kadardır ondan sonra ne yapacaklar’ dedi. Yani minnet etmiyordu.

 

 

NUR TALEBELERİ BAHÇEMİZDE TOPLANIRDI

 

Eşiniz Kemal beyin Risale-i Nur hizmetleriyle ilgisi nasıldı?

 

Hayatı Nur Talebelerine ve Risale-i Nur’a hizmetle geçti. Zaten bu gördüğünüz elma bahçesi sanki Nurcuların bahçesi idi. Her türlü toplantılarını, derslerini gelip bu bahçede yaparlardı. İstanbul’dan kim gelse mutlaka bizim bu bahçeye gelir, burada yemek yer, ders yapar giderdi. Kocam Kemal ve bizler onlara hizmet ederdik.

 

Kimler geldi mesela isimlerini sayabilir misiniz?

 

Ceylan abiden başka bir tek Zübeyir abi gelmedi, diğerleri hepsi geldi. Tahiri abi, Sungur abi, Bayram abi, Bekir abi, Fırıncı abi, Birinci abi, Ali Uçar abi… Aklımda kalanlar bunlar.

Özellikle Ali Uçar abi Kemalimi çok severdi. Sürekli ziyaret ederdi. Gelir bizde uzun zaman kalırdı.

Bunlar geldiğinde cemaat de geliyordu. Bazen 200 kişi oluyordu. Bazen 300 kişi geldiği oluyordu. Biz onlara yemek yapardık. Bahçemizdeki elmalardan ikram ederdik. Yani sadece onlar değil, devamlı Van’a kim gelirse mutlaka bizim bu bahçemizi ziyaret ederlerdi.

 

EŞİM BANA KIZINCA VE ÜSTADI GÖRDÜĞÜM RÜYA

 

O zamanki Nur Talebelerini nasıl anlatırsınız?

 

Bir kere çok temizlerdi. Çok kültürlü ve çok fedakârlardı. Yemek yerken hiçbir döküntü bırakmazlardı, dökmezlerdi. Mesela yemek yapardık kazanlar dolusu, o yemekleri hiç dökmez ziyan etmezler ve tabaklarında yemek artığı bırakmazlardı. Pırıl pırıl geri getirirlerdi. İyiliklerini anlatacak kelime bulamıyorum.

 

Abiler geldiğinde sizin bahçede daha çok neler yaparlardı?

 

Bir büyük ağaç vardı bahçemizde armut ağacı şimdi o ağaç kurumuş, dalları dökülmüş, ama onların hatırasına kesmedik, kıyamıyoruz kesmeye, öyle duruyor. Hep o ağacın altında oturuyorlardı. Namaz kılarlardı, ders yaparlardı, hizmetleri konuşurlardı.

Bir gün beyim yemeği biraz geciktirdiğim için bana kızmıştı. Ben de o zaman henüz gençtim. O yüzden oturup ağladım, çok üzülmüştüm. İkiyüz kişinin yemeğini ben yapardım, o yüzden yetiştiremiyordum.

O gece Üstad rüyama geldi. Bana dedi “kızım senin ekmeğin var mı? Talebelerime veresin?” Dedim, “Üstadım benim yemeğim de var.” O esnada Kemal içeri girdi. Döndü ona “bak sana söylüyorum, bir daha benim kızıma karışmayacaksın. Vallahi sen tokat yersin. Bu benim kızımdır benim kızıma karışmayacaksın.”

Sabah kalktım dedim, “Kemal, bu gece Üstad rüyama geldi ve bana böyle dedi.” O da ondan sonra bana artık karışmadı.

 

 

Onlar gelince daha çok ne tür yemekler yapardınız?

 

Bildiğimiz her çeşit yemekten yapardık. Dolma, pilav yapardık. Mesela sabah kahvaltılarına börek açardık, kaymak hazırlardık, bal koyardık imkânımız olduğu nispette en güzel şeyler yapmaya çalışırdık. Koyunlarımız vardı her şeyimiz vardı Allah’a şükür hiç sıkıntı çekmiyorduk.

 

Şimdi de derslere gidiyor musunuz?

Elbette zaten (işaret ederek gösteriyor) şu karşı bahçedeki dört katlı binanın arsasını da ben vakfettim. Şimdi orada hanım dersleri de yapılıyor. Çok da güzel hizmetler oluyor. Talebeler kalıyor.

 

AĞABEYLERİN AĞAÇLARI

 

Duyduk ki, bahçenizdeki ağaçların bir kısmının meyvelerini abiler adına vakfetmişsiniz. Ondan bahseder misiniz?

 

Evet doğrudur. Ağaçlardan biri Ceylan abinindir, biri Tahiri abinindir, biri Ali abinindir, biri Sungur abinindir. Böyle 7-8 ağaç var. Onların meyveleri ne olsa toplayıp onların hayrına dershaneye veriyoruz. Talebelere gönderiyoruz. Şayet o işaretlediğimiz ağaçlarda mesela bir sene meyve olmazsa diğer ağaçlardan onların yerine toplayıp veriyoruz. Mutlaka dershanenin hissesini ayırırız. Mesela bu sene o ağaçlar tutmamıştı ama onların yerine başka ağaçlardan sekiz ağacın meyvesini verdik.

Bekir abi her gelişinde mutlaka bizde kalırdı, bahçemizde yatardı. Bir defa gelişinde baktık onun ağacı kurumuş. O da ağacın kuruduğunu görünce dedi. “Kemal ben artık elma ağacı istemiyorum, bana bir ceviz ağacı dik.” Şimdi onun bir ceviz ağacı var.

 

Bahçenizi satışa çıkarmışsınız doğru mu?

 

Evet, doğrudur. Çok üzülüyoruz ama mecburen satıyoruz. Bahçe çok büyük gücümüz ona bakmaya yetmiyor. Bakımını yapamıyoruz o nedenle satacağız.

 

Abiler burada kaldığında baskınlar oluyor muydu?

 

Çok defa baskın yaptılar. Ama enteresandır. Her gelişlerinde yolda lastikleri patlıyordu onlar lastik tamiri yapıncaya, yenisini takıncaya kadar ders bitmiş oluyordu ve cemaat dağılıyordu. Geldiklerinde kimseyi bulamıyorlardı.

Hatta bir defasında polis yalnız gelmiş, bakıyor cemaat kalabalık diyor, “gidip ekip getireyim.” Gidiyor ekip getirmeye, gelirken arabalarının tekeri patlıyor, tamir ediyorlar tekrar devam ediyorlar bu defa tekrar patlıyor. O zamanın şartlarında hayli uğraşıyorlar. Tamir edip gelene kadar cemaat dersi bitiriyor ve dağılıyor, kimseyi bulamıyorlar gidiyorlar. Bizim haberimiz yok biz sonradan öğreniyoruz. Tanıdık polislerden biri daha sonra itiraf ediyor anlatıyor.

 

Üstad ile veya talebeleri ile ilgili herhangi bir eşya siz de var mı?

 

Evet var. Üstadın gömleği var bir de Üstadın havlusu var.

 

Kemal abi Üstad’ı görmüş müydü?

 

Hayır görme imkanı olmamıştı. Sadece vefatında cenaze törenine katılmıştı.

 

Bahçe resimleri için TIKLAYINIZ…