Namık Kemal, Yavuz Sultan Selim’in kabrini ziyaret şiiri

Namık Kemal, Abdülhak Hamit’in “Kabr-i Selim-i Evveli Ziyaret” şiirine bir nazire yazmıştır. Bu şiir o naziredir: "Bu yerde mutekif olmuş o çehre-i haşmet/Bu yerde muğterib olmuş o  neyyir-i şefkat"

Bu yerde itikafa dalmış, itikaf bir yerde bir süreliğine ibadete dalmak. Yavuz  Sultan Selim Han'da o yerde kendini ibadete vermiş. Tabii böyle büyük zatlar için ölü denmez, dinde böyle insanların tasarrufu devam eder. Yine milletlerinin mukadderatı ile ilgilenirler. Nitekim Bediüzzaman Yavuz'un mezar ziyaretinde yanındaki arkadaşına "farz farklı düşünüyorduk, o bizi ikna etti biz onun gibi düşünmeye başladık." Demiş ki arkadaşı "Üstadım canlı mı görüştünüz yoksa rüya falan mı?" “Hayır senin gibi” demiş.  Yavuz çok özel bir hamurdur, özel olarak devrini düzeltmek için ilahi bir tensib ile seçilmiştir. Yahya Kemal Selimnamesi'nin başında Peygamber, Allah ve Cebrail arasında görüşmelerin olduğunu nakleder. Olay karışık durumda olan İslam dünyası, Osmanlının toparlanmasıdır. Bu yüzden “Yavuz Sultan Selim seçilmiş bir insandır. O haşmetli çehre bu yerde ibadete çekilmiştir” diyor Namık Kemal. Yavuz çok korkutucu, heybetli görüntüye sahiptir. Kimse yüzüne bakmaya cesaret edemez. Bu yerde muğterib olmuş yani güneşin çekildiği gibi çekilmiş, güneş çekilir ama başka yeri aydınlatır. Batmak denmez ona.

"Semayı şaşaa-i afitab eder tezyin / Bu hake nazil olur pertev-i uluhiyyet"
Güneşin  azami parlak görüntüsü semayı süsler. Yeryüzüne de Allah'ın evrendeki malikiyetinin ışığı , parlaklığı  iner.

"Meğer ki kalb-i Selim'in tecessüm etmiştir / Nedir bu kubbedeki tavr-ı heybet ü azamet"
Meğer selim doğru kalbin, sadık kalbin cisimleşmiş, kubbendeki bu heymet ve azamet tavrı nedir?

Muhabbete mütehaccir misal-i hevlengiz
Hilafete müteali sema-yı  kudsiyet 
Korku veren taşlaşmış bir sevgi 
hilafetle kudsi bir  semaya yükselmiş
Güneş midir mütevari sehab-ıhakinde 
Felek mi payine inmiş nedir bu ulviyyet 
Senin toprağının bulutlarında gizli güneş midir, felekler yıldız kümeleri mi ayağına inmiş bu ne ulvilik?

Nedir bu şekl-i mehibindeki celal-i garip / Revak-ı arş mıdır bu cihan-ı milliyet 
Bu heybet şeklindeki çarpıcı  büyük gariplik nedir? Milliyetin senin cihanın arşının girişi mi sundurması mıdır?

Eden senin yed-i beyza-yı iktidarındır / Serir-i nahvet-i Firavn -ı garka-i haybet
Senin gücünün parlak elidir, korkusundan firavunu boğduran heybet? Firavunun boş gururu senin heybetinde boğuldu.

Beka yı mucize-i Ahmediye gösterdin / Haraba takını Kisra'nın eyledin himmet 
Hazreti peygamberin mucizesinin devamlılığını gösterdin. İran'ın sarayını harab ederek. Peygamberimizin (asm) doğum gecesi İran sarayı yıkılmış aynı şekilde yine İran’ın saltanatını yıkmış, bu mucizenin devamını gösterir.

Yarıldı taş yüreği gayz ile Hülagu'nun / Edince sende  hilafet kemaline avdet
Hülagu'nun taş yüreği yarıldı, sende hilafet gerçek sahibini bulunca.

Yıkık gönülleri enkazı taht ü takıyla / Bütün cebabirenin ey güzide fıtrat 
Ey seçilmiş yaratılmış bütün cebbarların zulmedenlerin tahtını ve tacını yıktın.

Harebezar-ı celaline  Kayser'in sensin / Eden binasına Darül hilafe'nin hizmet
Kayser Rum kralının ülkesini celalinle harab ettin ve orada Hilafetin mekanı haline getirdin. Yani İstanbul'u.

Binası taş yüreğindendir  ol cebabirenin / Budur şu kabr-i mübarek de gördüğüm dehşet 
Şu mübarek kabrinde gördüğüm dehşet o cebbarların zulmedenlerin yüreğine inmiştir.

Hata değil mi anı şems-i asra benzetmek / Eğerçi saye-yi memdudu sürdü az müddet
Onun saltanat süresi az sürdü diye onu güneşin ikindiden akşama kadar vakti gibi az süreli olduğunu söylemek bir hatadır. Süre azdır ama yapılan işler kimseye nasib olmamıştır.

Bu devredek feyziyle nur bahş oluyor / Bu asradek  yine zılliyle buldu deymumet 
Bu devire kadar feyziyle manevi ışığı ile her yana ışık saçıyor, bu asra kadar gölgesi uzanmış süreklilik gösteriyor.

Bedahetinde  ziyaya  adil olan islam / Cihanı gölgesinin  havfı  titreten devlet
Birden bire ortaya çıkarak ışığı adalet ışığı gibi olan, cihanı gölgesinin korkusu titreten bir devlettir onun temsil ettiği devlet.

Hayatı millet-i islam sayesinde iken / Bu ruhu akdese meyyit denir mi ey ümmet
Hayatı İslam milletinin gölgesinde iken, bu kutsal ruha ölü denir mi ey ümmet?

Garip bir esadullah imiş ki vermiştir / Türab-ı kabrine şir-i jiyan kadar heybet
Garip, benzersiz bir aslanmış ki kabrinin toprağına kükremiş bir aslan kadar heybet vermiş.

Hilafet ile emanatı sen getirmişsin / Senin mezarın olur şimdi kabe-i hacet 
Halifelik ile peygamberin mukaddes emanetlerini o getirmiş. Senin mezarın olur şimdi, bu yüzden insanların isteğinin kabul edildiği yer.

Ulüvv-i şanını topraklar eyliyor izhar / Ziya mıdır seni terkib eden o mahiyyet
Şanının büyüklüğünü elde ettiğin yerler ortaya koyuyor, senin o mahiyetini oluşturan yoksa ışık mıdır?

Nişini taht-ı Süleyman olan Süleyman’ın / Küçüktü kudreti ikdamı azmine nisbet
Süleymanın tahtında oturanın kudreti küçük ama azmi büyüktü.

Vücudu kıble-i İslam idi zamanında / Mezarı kıble-i Osmaniyandır ey ümmet
Zamanında vücudu İslamın yüzünün yöneldiği, bel bağladığı yerdi. Bu örneği hilafeti temsil ettiği için vermiştir. Çünkü hilafet peygamberin uhdesindedir ama halife o uhdede olan şeyden hisse alır. Mezarı Osmanlıların yüzünün dönük olduğu yerdir. Güneş de resmine hizmette iftihar etsin.

Fotoğrafın duruyor eyhülasa-i fıtrat
Yegane varis-i sıddık ı Nesli Osmanı 
Halife-i Ömer heybet ü Ali satvet 

Osmanlı nesli Hazreti Sıddık’ın mesleği gibi sadık bir millettir. Halife Ömer gibi heybetli, Ali gibi de ezici bir kuvvete sahiptir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.