Misafir Kalem
İstikamet
Bedir Benek
İstikamet. Babam Suphi Benek'le ilgili bir yazı yazmam istendikten sonra aklıma gelen ilk kelime bu oldu. Kendi hayat dalgalanmalarımda onun hep yolu gösteren bir yıldız gibi durduğunu şimdi daha net görüyorum. İlkokul mezunuydu ama üniversite mezunlarıyla dolu çevremde onun kadar düzenli bir şekilde günlük okumalarına dikkat eden birini görmedim. İşçi haliyle bize okuma yazmayı da o öğretti.
Babam ve Risale-i Nur denince aklıma gelen ilk hatıra şu: Urfa'da eski Kızılay'ın üstündeki vakıf medresesinde bir umumi derse katılmıştık. Dersten sonra eve doğru yürürken o günkü ders konusu olan Hz. Yunus'un kıssasını bize anlattı. Şansımıza yolda elektrikler kesikti. O yüzden o temsilden çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Bizi derslere gönderir, bazı akşamlar eline kitap alıp evde kardeşlerimle dönerli ders yapardı.

Aktaracağım bir hatıra da lise yıllarımdan: Okulun ilk günü babamla beraber lisenin pansiyonuna doğru yürürken babam üst sınıflardan bir genç gördü. Beni ona emanet etti. Sonradan öğrendim ki o genç (Faik abi) ile daha önce bir kurban bayramında vakıf için deri toplamışlar. Dönem sonlarında okuma programları için izin istediğimde sözleri "Faik gidiyorsa sen de git" şeklindeydi. Nur dairesindeki kardeşlerine o kadar itimadı vardı.
Başka bir olay da şu: Babam bir pazartesi sabahı beni liseye bırakacaktı. O zamanlar derslere giden, kişisel okumalara da yeni başlamış bir gençtim ama arkadaş ortamımın etkisiyle Kürtçülük damarım oluşmaya başlamıştı. Babama okula gelmemesini bir sokak öncesinde beni bırakmasını söyledim. Çünkü o saatte İstiklal Marşı okunuyordu. O bu davranışıma tepki gösterdi. İstiklal marşının bizim de marşımız olduğunu anlattı. Ben sıraya geçtikten sonra da arka tarafta eşlik etti.
İlk sinema deneyimim de onunla olmuştu. Hür Adam filmi vizyona girdiğinde çok sayıda bilet almıştı. Aileden ve komşulardan kalabalık bir şekilde izlemeye gitmiştik.
Dediğim gibi benim hayatım çok dalgalı geçti. Ama şimdi bakınca babam sırat-ı müstakim üzerinde öyle bir sağlam durdu ki benim uçurumlardan düşmeme de engel oldu. Bunla ilgili çok şey anlatılabilir ama uzatmayayım.
2020 yılında kısmi felç geçirdi ama ne namazından ne teheccüdünden ne günlük Kur'an ve Risale okumalarından geri kalmadı. Mümkün oldukça dersleri de kaçırmadı. Hastalığından önce vakit namazlarını camide kılardı ama hastalıktan sonra da cumalara gitti. Vakit namazlarında da cemaat sevabından nasiplenmek adına çevresindekileri imamlığa teşvik eder arkalarında oturarak kılardı. Hatta benim şehir dışında olduğum bir ara henüz çocuk olan yeğenimin arkasında namaz kıldığı bir fotoğraf atmıştı.
Çevresini daima iyiye teşvik ederdi. Ağır hastalığa yakalananlara Hastalar Risalesi hediye ediyordu. Bir zamanlar her ne kadar çok okusa da okuduklarını ne ölçüde anladığı konusunda şüpheliydim. Sonrasında Urfa'ya okuma programına gelen arkadaşlarımı bizim eve davet ettiğim. Bir gün misafir abiler dersi babamın yapmasını istediler. Babam kitabı alıp okudu. Gerçi hiç açıklama yapmadı ama öyle bir tonlamayla ve vurguları yerinde yaparak okudu ki risalelerin diline aşina olmayan biri bile anlayabilir diye hissetmiştim. O zaman okuduklarına hakim olduğunu anlamıştım.
Risalelerden bir dua ile bitirmek gerekirse: "Cenab-ı Erhamürrâhimîn, Risale-i Nur'un bütün yazılan ve okunan harfleri adedince defter-i a'maline hasenat yazdırsın. Âmîn! Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın, âmîn! Ve kabrinde Kur'anı, Risale-i Nur'u ona şirin ve enîs arkadaş eylesin. Âmîn! Ve Nur fabrikasına onun yerine on kahramanı ihsan edip çalıştırsın. Âmîn! Âmîn! Âmîn!"
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.