
Mustafa KILIÇ
Affet Gönlüm
Haksızlığa uğradığını düşünüyorsun. Belki de haklısın. Kalbin sıkışıyor. Zalimlerin mütekebbir halleri göğüs kafesini sıkıştırıyor. Ama bilmiyor musun ki insanın değeri ancak Rabbinin yanında ölçülür. İnsanların tavırları, halleri ancak kendilerini ilgilendirir. Senin masumiyetin veyahut haklılığın zalimi ne ilgilendirsin. Sana düşen müsbet dairede hakkını savunmak. Ama bunu yaparken haddini aşmamak.
Rabbin her şeyi görür ve bilir. O'nun rahmeti seni aklıyorsa tüm dünya üstüne leke çalsa 5 para etmez. Hem "hakkım, hakkım" diyorsun. Mülk, Ferdiyet, Büyüklük, İzzet hepsi Allah'ın değil mi? Senden bunları çalanlar aciz birer esbap değil mi? Perde arkasında Rabbinin rahmeti tebessüm etmiyor mu? O halde sızlanmayı kes. "Ey Rabbim benim senden herhangi bir hak dava etmeye haddim yok. Ne yaparsan güzel, ne edersen adildir." de. Haddini aşma. O seni senden ziyade düşünür. Yapabiliyorsan ve zulüm yalnız senin şahsını hedef almışsa aciz kulları da bağışla. Çünkü belki de ellerinde senin bilmediğin bir haklı sebep vardır. Yoksa bile nefis ve şeytana yenildikleri için acı. Öfke ile değil merhametle yaklaş. Ama senin hoşgörün zulümlerini arttıracaksa onların da iyiliği için uzaklaşabiliyorsan uzaklaş. Mesafe koyabilirsin. Aç canavara sevgi gösterisi onun iştahını açar ama bazen de bir tebessüm öfkeyi şakaya çevirir. Bu ikisi arasındaki dengeyi bulmaya çalış. Hem nefsindeki kusuru görmeyi de ihmal etme. Sen de kusursuz değilsin. Gizli ve açık günahlarına kefaret say. Kurtuldun diye sevin.
Maneviyat güneşlerinden Mevlana Mesnevi'sinde anlattı ki: Gözleri istikbali gören Peygamber Efendimiz (asm) bir gazadan sonra esirlere bakıp sevinç içerisinde gülümsüyordu. Esirler Ona "Bir peygamber hiç galip geldiğine, dünyalık kazandığına bu kadar sevinir mi? Esirlerine bakıp güler mi?" diye yakındılar. Ahiret padişahı (s.a.v) onlara bakıp "Ben sizin yenilginize gülmüyorum ki, sizi ellerinizi bağlayıp cennete götürüyorum, zincirleyip ateş çukurundan gül bahçesine götürüyorum da ona gülüyorum." diyor. İşte senin peygamberin savaştıklarının bile hayrını düşünen bir insandı. Senin ahlakın da böyle olmalı. Bediüzzaman dememiş miydi: "Risalelerimi toplayıp idamıma çalışan bu adamlar eğer okudukları risalelerle imanlarını kurtarsalar ben hakkımı helal ediyorum" diye. Benzeyebiliyorsan ona benze.
Şimdi bir çocuk tebessümündeki güzelliği ve letafeti düşün. Bir gülün kokusunu hatırla. Annenin merhametini aklına getir. Bir çaban sonuç verdiğinde hissettiğin o adalet duygusunu hatırlıyor musun? Duyduğun ilginç bir ilmi bilgiyle hayrete düştün mü? Öğrenmenin ve anlamanın güzelliği hiç içini ısıttı mı? Hiç ellerin semaya doğruyken Rabbinin seni rahmetiyle işittiğini hissettin mi? İşte tüm bu güzellikler Allah'ın güzellik okyanuslarında bir damla bile değildir. Ve Allah bu güzelliği müşahede etmeyi vaad ediyor. Bu vaad dururken süfli, geçici, boş işler için üzülmeye, zaman kaybetmeye hatta kalp kırmaya değer mi?
Gönlüm, sen öyle bir istidatta yaratılmışsın ki "Yer ve göklere sığmayan Sultan senin kalbine sığarım" diye buyuruyor. Allah'ın evini ona hazırlamak gerekmez mi? Hiç Kabe'de kavga edilir mi? Kabe'de dünyalık tartışması yapılır mı? Kabe'de Netenyahu gibiler hariç birkaç hatasından dolayı bir garibana buğz edilir mi? Kalbini arındır ki Kuddüs olan, Sübhan olan lutfetsin. Merhamet et ki sana da merhamet edilsin. Sev ki sevgisi kıymetli olan da seni sevsin...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.