Müslümanlar, idealler ve gerçekler

Tarih, idealler ile gerçeklerin kıyasıya çarpıştığı, savaştığı ve kozlarını paylaştığı biteviye uzayıp giden bir meşher. Bu ezeli çarpışmada zafer bayrağı çoğu zaman gerçeklerin elinde. Daha doğrusu her zaman. Her daim galip gelen, ezen, delip geçen, tahtını kuran yalın ve tatsız gerçekler. Yani idealler, çoğu zaman ‘idealler’de kalır.

Bazı İdealler:

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın dağılıp parçalanmayın…”[Ali İmran-103]

“Kim haksız yere bir cana kıyarsa bütün insanlığa kıymış gibi olur…”[Maide-32]

“Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür seda İslam’ın sedası olacaktır. Hakim, hakaik-ı imaniye ve Kuraniyye olacak… ” [Bediüzzaman]

“Doğulu-Batılı tüm sistemlerin ört pas edilemez iflası, laikliğin ortaçağ sakat din anlayışına dayanan temellerinin İslam karşısında gümbür gümbür yıkılışı, insanlığın kurtarıcıyı çağıran imdat sesleri… Ve tartışılmaz gerçeğin ifadesi: İstikbal İslam’ındır.”[S.Kutup]

“Kökü ezelde dalı ebedte bir sistemin aşkına, vecdine, ilmine, idrakine, irfanına, diyalektiğine, estetiğine sahip bir gençlik. Ak sütün içindeki ak kılı fark edecek derecede dinamik ve taktik sahibi bir gençlik.”[N.Fazıl]

“Müslüman girdiği topluma uyan değil o toplumu kendine uydurandır.” [A.Şeriati]

“Tarihin ikindi vaktinde yani son çevriminde insanlığın yürüyüşünde bir yol kazası olan modernlik son bulacak,  zafer çığlıkları kursağında kalacak… Bütün meydan okuyuşlarından vazgeçecek, İslam’ın huzurunda edep ve mahcubiyetle eğilip ondan özür dileyecek…” [A.Bulaç]

Bazı Gerçekler:

Yıl 656 Cemel vak’ası. İki taraf da Müslüman. Gerekçe basit bir içtihat farklılığı veya hatası. Sonuç: On sekiz bine yakın ölü üstelik hepsi ‘güzin’ sahabi.

Yıl 657 Sıffın vak’ası. İki taraf da Müslüman. Gerekçe yine basit bir içtihat farklılığı veya hatası. Sonuç: Yetmiş bine yakın Müslüman ölü üstelik çoğu yine ‘güzin’ sahabi.

Yıl 680 Kerbela vak’ası. Pak ve nezih peygamber soyuna daha doğrusu mesajına indirilen son darbe. Bir İnsanlık faciası. Tarihimizin belki de en acı sayfası. Bir tarihçiye göre “sanki hiç peygamber gelmemiş, hiç saadet asrı yaşanmamış gibi.”

Kanunname-i Ali Osman’a dayanarak, ailesinden tek bir erkek çocuk bırakmayan, hepsini Bediüzzaman’ın ifadesiyle acımasızca, insafsızca boğazlayan bazı padişahlar. Gerekçe: “nizam-ı alem, devletin selameti, devamı ve bekası.”

Yıl 1517 Mısır seferi. İki taraf da Müslüman. Gerekçe: “Cihan Hakimiyeti Mefkuresi veya İla-yı Kelimetullah.” Sonuç: 100 bine yakın Müslüman ölü. Bir o kadar da yaralı. Yağmalama, talan ve ganimet cabası…

Yıl 2016 yer Halep. Binlerce masum, çoğu kadın ve çocuk, vicdanları çatlatan bir zulümle katlediliyor hepsi. Gerekçe: basit ve fasit bir toprak kavgası. Bütün İslam dünyası, -ülkemiz dışında- Müslüman ülkeler sessiz, bütün insanlık sessiz, bütün vicdanlar suskun.

Tarihin son çevriminde [neden son çevrimi olsun ki tarihin?] modernliğin girmediği, nüfuz etmediği, hükmünü icra etmediği mahrem bir alan kalmadı. Aksini iddia eden varsa beri gelsin. Kim mahcup, kim mağrur, kim özür dileme makamında? Cevabı siz verin.

Bilhassa modern zamanlarda Müslüman girdiği hiçbir toplumu değiştirmedi, dönüştürmedi, başkalaştırmadı ve dahi kendine uydurmadı/uyduramadı. Tam aksine modern toplum tüm Müslümanları değiştirdi, dönüştürdü, başkalaştırdı, kendileştirdi, kendine benzetti.

“İslami kesimde yüzlerce “heretik” fırka türedi. Rafızilik, Necdilik, Selefilik, Neo-selefilik, Hizb-üt Tahrir, mezhepsizlik, telfik-i mezahip, sünnet düşmanlığı, mealcilik, İslami feminizm, İslami faşizm, İslami sosyalizm, İslam’ı AB norm ve standartlarına uyarlamak, ayarlamak… Cemaat, hizip, fırka militanlığı, holiganlığı, fanatizmi dehşet saçmakta. Dini hizmet ve faaliyetler, yüz milyarlarca dolarlık bir sektör haline gelmiş…” Beş yıldızlı otellerde kurulan kallavi iftar sofraları… Lüks, israf ve şatafat diz boyu…

Tarih, idealler ile gerçeklerin kıyasıya çarpıştığı, savaştığı, kozlarını paylaştığı biteviye uzayıp giden bir meşher. Bu ezeli çarpışmada zafer bayrağı çoğu zaman gerçeklerin elinde. Daha doğrusu her zaman. Her daim galip gelen, ezen,  delip geçen, tahtını kuran yalın ve tatsız gerçekler. Yani idealler, çoğu zaman ‘idealler’de kalır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum