Mevlana Halid'in cübbesi Bediüzzaman'a nasıl geldi?

Mevlana Halid'in cübbesi Bediüzzaman'a nasıl geldi?

Salih Özcan ağabeyin yakınlarından Risale Haber'e açıklama

Risale Haber-Haber Merkezi

Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretlerinin cübbesine dair bir açıklama da Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Salih Özcan ağabeyin yeğeni İbrahim Özcan'dan geldi. Özcan, şu anda hastanede bulunan Salih ağabeyin cübbe ile ilgili daha önce anlattığı hatırayı Risale Haber'e gönderdi.

İşte Salih Özcan ağabeyin ağzından cübbe meselesi:

Emirdağ’ın yakınında, bir Asiye anne vardı. Asiye annenin beyi Eskişehir hapishane müdürüydü. Üstad Bediüzzaman da Eskişehir hapishanesine, Kastamonu’dan nakledilmişti. Bir gün Üstad müdüre haber gönderiyor ve diyor ki, "Sizde bir cübbem var onu bana verin." Müdür de şaşırıyor. Üstad üçüncü defa söyleyince aldırmamış ama eve gidince Asiye hanıma diyor ki, "bir hoca var bana bizde bir cübbesinin olduğunu söylüyor." Asiye hanım da "evet bende bir cübbe var ancak, onu elbiseleriyle birlikte göndereyim" diyor.

Asiye hanım İstiklal savaşı zamanında her şey yanınca çeyizini kurtarmak istiyor ve yanlışlıkla cübbeyi kaçırıyor. Kendisi Hz Mevlana’nın torunlarından. Cübbe babasından kendisine geçmiş. Üstadın elbiselerini yıkayarak cübbeyi onlarla gönderiyor. Üstad  cübbeyi yıkıyor ve oradaki talebelerine giydiriyor.

Bir gün Hz. Üstad askeri şube reisi Albay Reşad’ı yanına çağırarak eskiden bastırmış olduğu bazı kitaplarla Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin cübbesi ile kendisine ait bazı pasaport, bilet ve eski fotoğraflarını bana gönderilmesini istedi. Hangi yoldan emin bir şekilde Urfa’ya gönderilmesini sordu. Albay Reşad bey de demir yolları anbarlarıyla gönderilmesinin daha uygun olacağını söylemiş, bilahare onları sandıklayarak demir yolu anbarına veriliyor. Birkaç gün sonra bir gün Vahdettin Gayberi benim adresime bir sandık geldiğini söyledi. Adres şu şekilde yazılıydı: "Seyyid Salih Özcan, Gümrük Hanı önü Numara 25. Vahdettin Gayberi eliyle Urfa" yazılıydı.

Bana üç sandık eşyayla  gönderdi Cübbenin sandığını aldıktan sonra emniyet oteline gidip bir oda kiralayıp sandığı oraya koyduk. Sandıkla birlikte Üstad hazretleri 1952'de bana bir mektup göndermişti. "Kardeşim benim özel eşyalarımı çok yerlerden çok kimseler istedi, fakat ben kimseye vermedim. Urfa’ya göndermesini uygun gördüm. Belki önümüzdeki yıl ben oraya gelirim. Sizde kalsın ben gelinceye kadar" diyordu. Ancak gelişi 10 yıl sonra oldu.

Bir gün bir kısım arkadaşımız eşyaların içerisinde birde cübbe varmış diye beni sıkıştırdılar, ziyaret etmek istediler. Ben de "Üstaddan izin almadan olmaz" dedim. Üstada mektup yazarak arkadaşların cübbeyi ziyaret etmek istediklerini ve "iznin varmı" diye sordum. Üstad cevap yazdı. "En eski talebelerimin birinin huzurunda olması şartıyla." En eski talebe benim diye düşündüm. Sandığı aldım ve Yusuf Paşa Camii’nde teravih namazı kıldırdım cübbeyi de önüme koydum. Namazın son rekâtında selam verirken birde baktım Hulusi abi sağımdaydı. Bana dedi ki "ben üç günden beri Üstadı rüyamda görüyorum, bana Urfa Urfa diyor. Ben de atladım geldim ne var Urfa’da" dedi.

Olayı kendisine anlattım ve dedim ki, "Üstadın emri eski bir talebenin huzurunda olması şarttır." Cübbeyi alıp Malatyalı Hacı beyin kara meydandaki evine gittik. Bütün arkadaşlar hepsi oradaydı. Hulusi abi bize tek tek cübbeyi giydirdi. Sonra cübbeyi tekrar yerine koyduk.

Ben askere gidince anahtar Vahdettin Gayberi’nin elindeydi. Bu haberi Mehmet Kayalar duyunca Diyarbakır’da oturduğu evin alt tarafını benzin tenekelerini stok ediyor. Üstadın arabası gelirse benzinsiz kalmasın diye. Vahdettin Gayberi ile birlikte sandığı açtık bir küçük tahta çantanın içinde Hazreti Mevlana Halid’in cübbesi vardı. Ayrıca Üstadın Meşihat-ı İslamiyede aza iken maaşından artırdığı para ile bastırdığı kitapları vardı. Birde yeğeni Abdurrahman ile çektirdiği bir fotoğraf vardı. Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisinden ayrılıp İstanbul’a giderken Gebze’ye kadar olan tren bileti vardı. Üstadın şahsiyetine ait bazı eşyaları vardı. Bazı resimlerini bilahare Tarihçe-i Hayat basılınca kullandık. Hatta Üstad bunun için "bu resimlerimi niçin kullandın" diye çıkıştı ve "resmi sevmediğimi bilmiyormusun" dedi.

Üstadın vefatından sonra Ankara’daki Denizciler caddesindeki yazıhaneme Asiye Müezzinoğlu (Asiye anne) geldi ve bana dediki "Mevlana Halid’in cübbesi bana aittir bana vereceksin veyahut bana ikiyüzlira vereceksin." Kendisi de Hz. Halid’in torunlarındandır.

Cübbe bana ulaşıncaya kadar Üstadın yanındaydı sonra ben Urfa’dan üniversite eğitimi için ayrılınca cübbeyi Abdullah Yeğin ve Abdulkadir Badıllı'nın yanında bıraktım. Şimdi cübbe Abdulkadir Badıllı’nın yanındadır. Ben de senetle Sungur abinin yazısıyla ve şahadetiyle verdim. Bu şekilde cübbe bize Üstada kaldı. Daha sonra ben Abdulkadir Badıllı’ya bu senedin fotokopisini gönderdim.

 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.