Mesîh Îsâ ancak bir peygamberdir, annesi Meryem ise, çok doğru bir kadındır

Mesîh Îsâ ancak bir peygamberdir, annesi Meryem ise, çok doğru bir kadındır

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Mâide Sûresi 72-75. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

72-Celâlim hakkı için, “Şübhesiz Allah, ancak o Meryemoğlu Mesîh’dir!” diyenler kâfir olmuşlardır! Hâlbuki Mesîh (Îsâ, onlara) şöyle demişti: “Ey İsrâiloğulları! Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibâdet edin!” (*) Şu muhakkak ki, kim Allah’a şirk koşarsa, artık şübhesiz Allah, ona Cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer ateştir! Zâlimler için hiçbir yardımcı da yoktur.

73-Şânım hakkı için, “Allah, üçün (üç ilâhın) üçüncüsüdür” diyenler (teslis akidesine inanan hristiyanlar) kâfir olmuşlardır! Hâlbuki tek bir İlâhdan başka hiçbir ilâh yoktur! Buna rağmen eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden inkâr edenlere mutlaka (çok) elemli bir azab dokunacaktır!

74-Onlar hâlâ Allah’a tevbe edip, O’ndan mağfiret dilemeyecekler mi? Hâlbuki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.

75-Meryemoğlu Mesîh (Îsâ), ancak bir peygamberdir. Şübhesiz ondan önce (de) peygamberler gelip geçmiştir. Annesi (Meryem) ise, çok doğru bir kadındır. İkisi (de her insan gibi) yemek yerlerdi! (Nasıl ilâh olabilirler?) Bak, onlara âyetleri nasıl açıklıyoruz; sonra (yine) bak, (haktan) nasıl çevriliyorlar!

(*) “O Hâkim-i Mutlak (kâinâtın hâkimi) ve Âmir-i Müstakil (tek başına emreden) ve Vâhid-i Ehad (sıfatlarında ve zâtında bir olan Allah), bütün kâinâtın meyvesi olan insanı ve insanın en yüksek meyvesi olan şükür ve ibâdetini başka ellere verir mi? Bütün bütün hikmetine zıd olarak, netîce-i hılkati (yaratılışın netîcesini) ve semere-i kâinâtı (kâinâtın meyvesini) abes (faydasız) eder mi? Hâşâ ve kellâ! (Aslâ!)
Hem hikmetini ve rubûbiyetini (her şeyin Rabbi olduğunu) inkâr ettirecek bir tarzda mahlûkātın (yaratılmışların) ibâdetlerini başka ellere vermeye rızâ gösterir mi, hem hiç müsâade eder mi? Hem hadsiz derecede kendini sevdirmeyi ve tanıttırmayı ef‘âliyle (fiilleriyle) gösterdiği hâlde, en mükemmel mahlûklarının şükür ve minnetdarlıklarını ve tahabbüb ve ubûdiyetlerini (sevgi göstermelerini ve kulluklarını) başka esbâba (sebeblere) vermekle kendini unutturup, kâinâttaki makāsıd-ı âliyesini (yüksek maksadlarını) inkâr ettirir mi?” (Lem‘alar, 23. Lem‘a, 199)