Mesajı alanlar ve alamayanlar

24 Haziran seçimleri, yüzde doksana varan katılımıyla bu milletin, siyaset tarihine yazdığı yeni bir başarı hikayesidir. Milli bir özgüven gösterisidir.

Bu seçimin en kayda değer sonuçlarından birisi, partileri bir birbirine muhtaç hale getirmekle demokrasi pratiğini dayatmış olmasıdır. Uzlaşma kültürünün gereğini öngören bir meclis aritmetiği ile karşı karşıyayız. Seçim sandığından çıkan irade, parti kimlikli her siyasi aktöre, yerini ve sınırlarını hatırlatan bir yetki ve temsil dağılımı yapmıştır.

Üstelik derin bir yönetim krizinden geçmekte olduğumuz bir süreçte, liberali, dindarı, ırkçısı, darbecisi dahil bütün toplum kesimleri temsil imkanı bulmuştur.

Bütün alternatifsizliğine rağmen AK Parti iktidarının maddi ve manevi yorgunluk belirtileri seçmenin gözünden kaçmamıştır. Bunun bedeli, az sayıyla da olsa, meclis salt çoğunluğunu kaybetmesi olmuştur.

Olağanüstü Hal Yönetiminin iki yıllık rehavetinin beslediği bürokratik dikkatsizlik ve haksızlıklara, yerel yönetimlerdeki duyarsızlık eklendiğinde, sınırlı bir seçmen tepkisi oluşmuştur.

İktidarının 16. yılında, oy oranının ikinci defa dip yapmasını, liderin olağanüstü kişisel çabası da engelleyememiştir.

Bu şartlarda yaşanması kaçınılmaz bir siyasi kriz, sistem değişikliğinin getirdiği ittifaklar sayesinde bertaraf edilebilmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanının, balkon konuşmasında “mesajı aldım” sözü, dileriz bu gerçekleri gören bir çözüm iradesi olsun.

İktidar partisinin müttefiki MHP lideri sayın Devlet Bahçeli’nin, “Lâgalibe İllallah” diyen bir teslimiyet ve tevekkül içinde girdiği seçimde, istiğna yüklü bir vatanperverlik sergilemesi, kimsenin beklemediği bir toplum desteğini netice verdi. Her siyasetçi, hasbi duyguyla “önce vatan” diyebilen takdire şayan bu ilkeli tutumdan ders almalıdır.

Muhalefet cephesinde darbeci ve bölücü odaklarla kurulan, görünür ve görünmez şaibeli ittifaklar profesyonel aklın ürünü görünüyor. Bu operasyonların kimin emri ve aklıyla yapıldığı, herhalde sonuna kadar meçhul kalmayacak, herhalde bir gün ortaya çıkacaktır.

Bundan önceki milletvekili seçimlerinde HDP, “Türkiye Partisi olacağız” diyerek, herkesi umutlandırarak aldatıp seksen vekil çıkarmıştı. Seçim sonrası ilk işi, bu sözünden dönmek oldu. Medenice siyaset yapmak varken ‘dağ’ın emrine girdi, teröre yardım ve yataklığa soyundu. Dağa silah, mühimmat tedarikini öncelikli iş edindi. Bölge seçmeni, onun bu yanlışının farkında olduğunu, bu tutumu benimsemediğini, ‘oy’unu azaltarak gösterdi.

Ne var ki, silahlı-silahsız eylemcileri 1970’lerden beri hapisten çıkarıp sokağa salmayı politik mücadele metodu haline getiren Ana Muhalefet Partisi, son seçimlerde de bu geleneğini terk etmedi. Her evden alacağı dört oydan birisini terör odağında yerini alan bir partiye verdirerek, onu meclise soktu. Doğu’daki seçmenin terörist kimliği sebebiyle büyük ölçüde terk ettiği bu parti, ana muhalefet lideri sayesinde Meclise girdi. İnşallah gerçeği görür, ıslah olur, terörle ilgisini keser.

Ana muhalefet partisi, oylarını bol keseden dağıtmayıp, kendisine çalışsa, kendi başkan adayının bulduğu yüzde 30 civarında bir oyla en az iki yüz milletvekili, belki daha fazlasını çıkarabilecekti. Bir lider, kendi partisine böyle bir zararı niye verir? Herhalde “gerektirici” bir sebebi ve izahı vardır. Bunun sebep ve sırrını elbet bir gün öğreniriz.

Seçim süreci, sonucu ve aritmetiği gösteriyor ki, kararlı bir bağımsızlık temelinde maddi ve manevi potansiyeliyle bölge gücü olmaya giden Türkiye’nin yolunu kesmek için başlatılan siyasi, ekonomik ve askeri boyutlu uluslararası operasyon halen devam ediyor. “İfsat komiteleri” ülke insanının iradesini çarpıtmak için, işbirlikçi ve “meslekçe tahribatçı” odaklarla iş tutarak sonuç alma çabasından vaz geçmiş görünmüyorlar. Ama bildiğimiz ve yetmiş yıldır şaşmayan bir gerçeğimiz var: Birileri, baltasına içimizden bazı saplar ve saflar bulsa da, “Bu asil Türk milleti o partiyi kendi ihtiyarıyla katiyen iktidara getirmeyecek.” Böylece onun ikinci defa tuzağına düşmeyeceğiz. Yukarıdaki kesin hükmü yalan, sözün sahibini yalancı çıkarmaya çalışanlar, ancak vesayet viranelerinin “baykuşları” olabilirler.

Mazlum milletlerin umudu ve duası haline gelmiş bu millet, ayak bağlarına ve hasımlarına rağmen, hak merkezli medeniyet “inkılabını” gerçekleştirmek üzere,  emin adımlarla geleceğe yürümeye İnşallah devam edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum