Mekke’den (Harem-i Şerif’den) yazıyorum

Hac ve umre yolculukları hem en tatlı, hem de zorlu yolculuklardan biridir. Tatlıdır, çünkü bu işin gayesinde Allah’ın rızası, hedefinde ise Kâbeve Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizi ziyaret sevdası vardır. Bu yüce gaye ve bu sevda, Müslümanlara bu yolda çekecekleri zahmet ve meşakkatleri fazlasıyla hoş göstermekte, hatta unutturmaktadır.

 

KÂİNATIN KALBİ: KÂBE

 

Kâinatın küçültülmüş bir şekli olan insanda kalp ne ise, insanın büyütülmüş şekli olan kâinatta Kâbe odur.Kâbe, kâinatın kalbidir. İnsan kalbindeki hareket durunca nasıl vücudun kıyameti kopuyor; Kâbe’deki faaliyet, tavaf, ibadet durunca da herhalde her şey duracak ve kâinatın kıyameti kopacaktır. İnsanın yaşaması için nasıl kalbin hep çalışması gerekliyse, kâinatın yaşaması için de Kâbe’nin hep çalışması gerekmektedir. Onun içindir ki Kâbe hep faaliyettedir.

Kur’an’ın ifadesine göre insanlar için ilk inşa edilen ev, Mekke’deki Kâbe’dir.Oraya giren emniyete girmiş, huzura ermiş olur. (1)

 

Kâbe, âlemler için bereket ve feyiz kaynağıdır. Oraya sadakat ve teslimiyetle yönelen, rahmete, berekete kavuşur. Herkes orada muradına nail olur. Orası manzar-ı Rahmandır.

Kâbe, hidayettir, pusuladır. Bütün insanlara kıble olması, insanların onun etrafında daireler oluşturarak her taraftan ona yönelmeleri, bütün yönlerin onda düğümlenmesiAllah’a giden yolun tek ve hak olduğunu gösterir.

 

Kâbe, kesretin vahdete dönüştüğü, çoğun bir olduğu, damlanın deryaya karışıp deryalaştığı bir yer. Her Müslüman bir damla. Metaf yani Kâbe’nin etrafında tavafa girilen yer ise bir umman. Tavafa giren her Müslüman, varlığını yani damlalığını kaybetmekte ama, ummana daldığı için de adeta okyanuslaşmış olmaktadır.İşte size damlanın okyanuslaşma serüveni. O deryaya dalmayan, veya ona yönelmeyen damla, buharlaşır, yok olur. Bir damla iken okyanus olmayı kim istemez?

 

Kâbe, Tek ve Bir olanın yerdeki sembolüdür.İnsanın bedenindeki kalb de öğle. Her ikisi de hal dilleriyle Allah’ın varlığını, birliğini haykırıyorlar. Kalb de Kâbe gibidir.Hürmet ister, muhabbet ister, kırılmaya gelmez. Hatta kimi zaman Kâbe’den de üstün olur. Allah Rasulü Efendimiz bir gün Kâbe’ye seslenmiş: “Ey Kâbe! Sen nekadar güzelsin, senin kokun ne kadar hoş, senin hakkın ne kadar büyük, ama müminin hakkı seninkinden daha büyük!” (2) diyerek mümin insanın ne kadar hürmete şayan olduğuna dikkat çekmiştir.

 

Yunus da bu hadisden ilhamla:

Yunus der ki ey hâce/ İstersen var bin hacca

Hepisinden iyice/ Bir gönüle girmektir.

demiş, bizi gönül kırmamaya davet etmiştir.

Yine demiştir ki:

Ak sakallı pir koca/ Bilmez ki hali nice

Emek vermesin hacca/ Bir gönül yıkar ise…

Gerek Kâbe’yi ve gerekse kalbi inciten Mevla’yı gücendirmiş olur. Mevla’yı gücendiren Onun rahmetinden mahrum kalır. Allah bizi rahmetinden mahrum bırakmasın.

 

İNSANLARI COŞTURAN VE KOŞTURAN SÖZLER

 

Kâinatın muhabbet ve rahmeti olan sevgili Peygamberimizin mübarek sözleri Müslümanlar için adeta bir teşvik kamçısı gibidir. İnananları koşturmakta ve coşturmaktadır. Hac ve Umre hakkındaki şu sözleri ne kadar kısa, ne kadar uzun ve ne kadar anlamlıdır. Buyurmuşlar ki:

“Umre, daha sonraki umreye kadar, ikisi arasında işlenen günahlar için kefarettir, (onları siler, götürür.) Allah katında makbul haccın karşılığı ise ancak cennettir.” (3)

Yukarda hac ve umre yolculuğu zevkli olduğu kadar zorludur, demiştim. Zevkli olmasının sebebini açıklamaya çalıştım. Şimdi “Neden zordur?” sorusunun cevabını vermeye çalışalım.

 

NEDEN ZORDUR?

 

Bu yolculuk, Paris’e, Amerika’ya yapılan yolculuğa benzemez. Çünkü bu yolculuğun başından itibaren yoğun bir ibadet moduna giriyorsunuz.. Daha havaalanından itibaren ihramlara bürünüyorsunuz. -Hanımların normal tesettürleri onların ihramıdır- Dünyevi bütün elbiselerinizden, ayakkabılarınızdan soyunuyorsunuz.İhramdan çıkıncaya kadar, bir takım helaller bile size haram olmaktadır. Eşinizle Cinsel yaklaşım yok, tırnak kesmek yok, kıl koparmak yok, canlı-cansız herhangi bir şeye zarar vermek yok vs.

 

İHRAM’A FARKLI BİR YORUM

 

İhram, insanın bedeninin Üst ve altını örten, dikişsiz, uzun iki bez parçadır. Belden aşağısını örten parçanın adı izar, yukarısını örtenin adı da ridadır.

İhram ölünün kefenine benzer.Yakası yoktur, cebi yoktur. İhramı giyen de ölüye benzer. Dövene elsiz, sövene de dilsizdir. İncinmeyi kabul eder ama, incitmez. Dünyadan elini eteğini çekmiştir. Makam-mevki, para-pul, şan-şöhret sevdası ve hırsı yoktur. Tam bir teslimiyet içindedir, hiçbir emre hiçbir meşakkate itirazı yoktur. Hiçbir günaha da meyli ve mecaliyoktur.

 

MESCİD-İ HARAM

 

Mescid-i Haram, Mekke’de, ortasında Kâbe’nin bulunduğu Cami-i Şeriş’tir. Halk arasında Harem-i Şerif de denir. Yeryüzünde ilk yapılan mesciddir. Dilleri, illeri, renkleri ayrı insanları içinde barındıran, en tatlı, en kolay ve en ucuz bir şekilde ağırlayan dünyanın en hareketli, en bereketli kutsallarından biridir. Her dilden, her ilden ve her renkten insanla berabersiniz ama, o ayrılıkta gayrılık yok, incitme yok, lüzumsuz gürültü yok, argo kelime yok, müstehcenlik yok. Hep zikir, fikir, şükür… Herkes birbirinin yardımcısı, koruyucusu ve kollayıcısı. Oraya giden herkes beş vakit namazı orda kılmak ister. Çünkü Mescid-i Haram’da kılınan namaz, diğer mescidlerde kılnan namazlardan yüz bin kat daha sevaplı ve faziletli (4) olduğu ifade edilmiştir.

 

Mescid-i Haram’a, içimden Allah’ın haremi demek geliyor. Ruhî ve manevî yapısındaki her türlü takdirin üstündeki azamet ve güzelliğini bir tarafa koyalım; fizikî ve cismanî yapısıyla da heybetli mi heybetli,tatlı mı tatlı, güzel mi güzeldir. İnsan bakmaya doyamıyor. İnsanlar oraya girmek için can atıyor. Oraya girmek, bir bakıma Allah’ın ailesinden sayılma anlamına geliyor. Fakat niyeti bozuk olanlariçin böyle değil.

Nasıl sevmeden, iman etmeden, Hz.Peygamber’i sadece görmekle sahabe olunmuyor ise, Allah’a iman etmeden, sevmeden de sadece harem-i şerife girmekleinsan Allah’ın haremine girmiş olmaz. Mekke‘de doğup hayatını orada geçiren, her gün Kâbe’ye bakan niceleri, (Ebulehebler, Ebucehiller)oradan cehenneme gittiler. Harem-i Şerif’de olmanın hakkını vermek, oraya layık olmak veya layık olmak için o yola düşmek lazım.Bu da samimi iman, tam teslimiyet ve ciddi bir muhabbetle olur. Allah hepimizi buna layık eylesin.

 

HACERÜ’L-ESVED (HACERÜ’L-ES’AD)

 

Hacerü’l-Esved, bir rivayete göre cennetten getirilmiş bir taş. Dünyaya gönderilmiş bir cennet yakutu. Bembeyazken, günahkârların eli değe değe siyahlandığı da söylenir. Ben onun bu cihetiyle fazla meşgul olmayacağım. Bana göre o, sanki İlahî bir kamera gibi Kâbe’nin bir köşasine yerleştirilmiş, oradan geçen ve kendisini selamlayan herkesi kameraya alıyor, yarın ruzu mahşerde şahitlik yapacak gibi duruyor. Bir diğer anlamıyla hacer-i esved, bir bakıma sanki Allah’la biatlaşmanın, “Allahım sonsuza dek senin kulun olduğumu unutmayacağım, emirlerine uyup yasaklarından kaçacağım.” diyerek Allah’la biatı yenilemenin  de sembolüdür.

 

Hacer-i Esved’e siyah taş yerine Hacer-i Es’ad yani en mutlu taş, diyenler de var. Kâinatın Efendisi Peygamberimizin öptüğü taş mutlu olmaz mı? Her şeyi akıl süzgecinden geçiren koca Ömer’e: “Rasulullah seni öptüğü için ben de seni öpüyorum” dedirten, Ömer’i (r.a) dize getiren ve kendisini asırlardır sayısız insana öptüren ve selamlatan bir taş mutlu olmaz mı?

 

(NOT: Fırsat buldukça inşallah Haremeyn-i Şerifeyn’den intibalarımı yazmaya devam edeceğim. Rabbim ilhamını kesmesin. Dost, kardeş ve takipçilerimize her gün dua ediyoruz, biz de dua bekliyoruz, Allah hepimizden razı olsun.)

 

DİPNOTLAR:

1-Bkz. Al-i İmran, 3 / 97

2-Tirmizi, Bir, 85

3-Tirmizi, Hac, 90

4-Bkz. İbn Mace, Salat, 195

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum