Mekke ve Medine’den selam-4

Mescid-i Haramda her gece teravihden sonra geceki teheccüd namazına kadarki iki saatlik arada bazı Arap hocalarının vaazlarına şahit oluyordum. Biraz kulak veriyordum bakıyorum hep “kale ve kile” ile devam ediyorlar. Yani Sahabe-i Güzin ve Tabiin (RA) zamanında ne söylenmiş ne yapılmışsa aynısını tekrarla devam ediyorlar.

Aradan bin dört yüz yıl geçmiş, değişen zaman ve şahıslar ve bilhassa dünyada hükmeden dehşetli dinsizlik cereyanından, tahribatından adeta hiç haberleri yok, sanki karşılarındaki sahabe ve tabiindir, kolayını bulmuşlar. İyi ki Sahabe ve Tabiin o konuşmaları ve o vaaz ve hatıraları kaydedip koymuşlar, yoksa bunlar ne anlatacaklardı insanlara doğrusu merak ediyorum. Yeniden bir şey söyledikleri yok. Bir tazelenme, bir tecdit, yeni bir kelam, yeni bir söz yok.

Mehmet Akif’in dediği gibi “doğrudan Kur’andan alıp ilhamı asrın fehmine vermeliyiz Kur’an’ı” dediği hakikatini insan daha iyi anlıyor.
Bu dehşetli asırda İslamiyet ve Kur’an aleyhine olan fikirleri, fitneleri çürütücü dersler, vaazlar yapsalar… Dünyanın her yerinden gelen kalbi, vicdanı bu yaralı milyonları bulan müminlerin imanlarını takviye etseler ya. Kalp ve ruh yaralarına Kur’ani akli, mantıki cevaplarla tedavi yapsalar ya. Fakat nerede?

Böyle azim bir fırsatı değerlendirme gayreti maalesef görünmüyor. Bir zamanlar Kur’an’ı tüm dünyaya yayma gayreti ve fedakarlığını gösteren Sahabeleri (RA) düşünüyorum bir de hazır ayağına gelen milyonlara lütfen dönüp bakan ve ne ile meşgul şimdiki vaiz efendilere bakıyorum.

Şu Mescid-i Haram ve Medine-i Münevverede Nur talebelerinin sözü geçseydi neler yapılmazdı ki. Gelen hazır milyonlara neler anlatılmazdı ki. Nasıl bir heyecan ve helecanı ruhi verilmezdiki ehli imana. Ah, Ah diyorum.

Tavaf: Tavaf yapanları seyrediyorum. Hiç bitmeyen, durmayan tavaflar. Sadece namazın farzında ara verilen ve selamlamayla hızla Hacer-ül Esvede koşmakla başlayan tavaflar. Kâbe sabit duruyor, ehl-i iman soldan sağa tavaf ediyor Kâbe’nin etrafını yedi defa dönüyor. Bu yedide sır var. Kur’an’da “seb’a” yedi kelimesi çok geçer. Yedi kat sema, yedi kat arz, yedi tabaka cehennem, sekiz tabaka cennet, vesair. Çokluktan kinaye. Kuran’ın hülasası olan Fatiha-i Şerif de yedi ayet.
Kâbe’nin etrafındakiler akıyor, seyelan ve cereyan ediyor. Bölük bölük insanlar geliyor, Kâbe’nin etrafına süzülerek sakince giriyor, virdini, zikrini, şükrünü duasını yapıyor, vazifesinin hitamında namazını kılıp zemzemini kana kana içip avludan çıkıp gidiyor.

Tavaf edenler gelip geçici ve fani. Tıpkı akıp giden mevcudat gibi. Kâbe sabit. Kayyum-u Baki-yi derhatır ettirir gibi. Kâbe adeta tavaf eden seyyale gelip geçicilere kıyam veriyor. Devir ve deverana heyecan veriyor. Kâbe olmazsa tavaf da olmayacak. Devir de deveran da, cezbe de cazibe de olmayacak.

Bu kâinat da Emr-i Rabbani ile seyyaledir. Bu mevcudat Emr-i Rabbani ile cereyan ediyor, akıyor gidiyor. Kayyum-u Baki, kâinat ve mevcudata kıyam veriyor, cezb ve cazibe-i Rabbani ile felekler cereyana geliyor. Taife taife arkasında tabaka-i mevcudat sel gibi akıyor. Dünyaya geliyor, tavafını yapar gibi fıtri vazifesini yapıyor, ikmal ediyor, şükr-ü manevisini tavafın hitamında bitiriyor sonra zemzemini içer gibi hak şerbetin içip göçüp gidiyor.

Tavafını bitirenler tavaf edenlerin aralarından süzülerek zemzem suyuna doğru ilerliyorlar. Tavafını bitirenler aynı yöne müteveccih oluyor. Yukarıdan tavaftan süzülüp ayrılanlara bakıldığında, sanki bulutların içerisindeki tuz zerrelerinin su tanecikleriyle olgunlaşıp bulutlardan sağılıp arza doğru yağmur olarak damlamalarına benziyorlar.

Tavaf ehli, adeta her tavaftaki istiğfar, zikir, şükür ve samimi içten dualarla, kemale erip tavaftan ayrılırken, adeta memede kırmızı necis kan gibi günahlarla kızarmış bir halde iken devir ve deveran ile o halden sıyrılarak, ayrılarak ap ayrı bir hasiyetle terakki ile memeler musluğundan süzülen bembeyaz, ter temiz safi ve mugaddi süte benziyorlar.

Evet, tavaftaki, yapılan ihlâslı istiğfar ve duaların makbuliyetinin müjdesinde, fazlı ilah-i ile ruhların günah pisliklerinden sıyrılarak müminin yağmur danesi gibi saf ve süt gibi beyazlaşarak çıkmak hakikati olduğu anlaşılıyor.

Kâbe’nin sabit ve kıyamında;  tavaf edenlerin nöbetle semaa kalkıp devir ve deveranında, Kayyum-u Baki’nin vücut ve kıyam ve bekası ile arşın etrafındaki feleklerin tavafı manası ile Kâinatın Nizam-ı Cemiline muvafık bir cereyanla manevi bir istihale makinesine girer gibi bir harekât-ı ubudiyetle uyan ve nurlanan ehli imana selam olsun.

Say: Safa ve Merve iki ilahi nişan. Yaklaşık beş yüz metre uzunlukta. İsmail (AS) annesi Hacer validemiz, Hz. İsmail’e su ararken hızlı hızlı bazen de koşarak gidip geldiği yer, mübarek mekân. İnişli, çıkışlı ekseriyetle düz bir yürüyüş. Sa’y; Hayat seferimiz gibi başlangıçlı ve bitişli, inişli, yokuşlu duraksamaksızın devam eden bir yolculuk. Safa tepesine ağır ağır çıkıyor insan. İlk dünyaya gelişte emekleyerek başlayan hayat yolculuğu gibi. Hacer-ül Esvede selamla ve yüzler ona çevrilerek niyetler yapılıyor. Sonra, Merve tepesine doğru yöneliyorsun. Ya Allah Bismillah Ya Rab sayü seferimi bana kolay kıl. Yavaş yavaş başlıyorsun yürümeye.

Yeşil ışığa vardın hızlanıyorsun, gençlik yılları gibi, hızlı koşar adımlarla geçiyorsun bu az kısmı, gençliğin hızlı geçmesi gibi. Sonra uzun mesafe orta yaşlılık dönemi gibi. Yürüyorsun yürüyorsun. Yoruluyorsun hayat yolculuğunda yorulduğun gibi, ihtiyarlık vaktinde gibi yorgunlukla varıyorsun Merve yokuşuna. Çıkıyorsun yavaş yavaş. İhtiyarların çıkışı gibi. Yolculuğun sonunda ayakların sürüyerek varıyorsun Merve tepesine. Bitiriyorsun Sa’yi’ni. Hayat yolculuğunu bitirdiğin gibi. Sa’yin bitiminde yorgunluk içinde vazife-i ubudiyetin hitamındaki manevi haz ve lezzet var kuruyan dudaklarında. İçiyorsun zemzemi kana kana. Ya Rabbi nasıl sa’yimi bitirmeyi suhuletle nasip ettin hayat yolculuğumu da bana böyle kolay kıl. Ömür hitamında vazife-i ubudiyetini yapmış, günahlarından sıyrılmış, hak şerbetin içmiş, huzuruna varmış olanlardan eyle. Âmin.

Mekke Dershane-i Nuriyesi: Dershane-i Nuriye; Mekke’de Cin mahallesinde bulunuyor. Kâbe’den itibaren 15 dakika yayan yürümekle varılıyor. Üç katlı, 100 m2 civarındaki salonuyla modern bir şekilde inşa edilmiş. Her gece Mescid-i Haramda kılınan teravihten sonra varılan dershanede, 2-3 çeşit yemek ikramı ediliyor. Akabinde yapılan Nur dersleri. Sonra özlediğimiz çay. Emeği geçenlerden Allah ebediyen razı olsun.

Dershane-i Nuriye, Memleket havasını teneffüs ettiriyor bizlere. Nur ahiret kardeşlerimizi, derslerimizi, sohbetlerimizi hatırlıyoruz. Bu mübarek mekânlarda kardeşlerimiz hatırlamayla dualarımızı bir kat daha artırıyoruz nur kardeşlerimiz hakkında. Nur talebeleri için büyük bir nimet ve hizmet vesilesi. Yeni tanıştığın umre arkadaşlarını otel yaşantısından bıkan insanları dershaneye götürmekte daha bir kolaylık var. İstekle ve zevkle geliyorlar. Gelen bir daha gelmek istiyor. Kitap alıyor, memleketteki dershanelerin adresini alıyor. Kitap hediye ettiğimiz oluyor. Kitap adreslerini alanlar oluyor.

29 Ağustos. Mekke’ye veda edeceğiz. Orucumu Kâbe’-i Şerife yakın açmak ve ona bakarak akşam ve yatsıyı ve teravihi kılmak istiyorum. Fakat iftara bir sat kala birden bir sancı ile abdest alma ihtiyacı hissettim. Vardım abdest tazeledim döndüm ama Mecid-i Harama girişler cemaatin çokluğundan durdurulmuştu. Askerler kimseyi içeri bırakmıyorlardı. Safa ve Merve arasında bodrum katta kalakalmıştım.
Eyvah dedim ayrılış vaktimde Kâbe-i Şerifi göremeyeceğim. İftara 5-10 dakika var. “Beytullahın sahibine yalvardım. Dedim ya Rab Mekke’den ayrılıyorum. Bu son akşam yatsı ve teravih namazımı Senin beytini, Kâbe-yi Şerif-i görerek kılmak istiyorum bana nasip et.” Ama içeri girebilmem mümkün değil.

Sonra birden bulunduğum yere yakın Kâbe görevlilerinin bulunduğu bir mekân vardı oraya yöneldim. İnsanların üstlerinden, aralarından Kâbe’ye ulaşmak ümidiyle son bir gayretle ilerledim ve yer altındaki dehliz ve koridorlardan ilerleyerek Mescid-i Haram içine çıkan merdivenlerden çıkarak Mescid-i Haramın tam karşısında kendimi bulmuştum. Bir sütunun dibinde de bir kişilik sanki benim için hazırlanmış bir boşluk gördüm ve hemen çökerek oturdum. Ezana 1-2 dakika kala böyle bir yerde böyle bir yer bulmak tamamen lütfü ilahi olmuştu.

Benim en ufak gizli hafiyi kalbi arzumu duyup bana ihsan eden Rabbime sonsuz şükürler ediyordum. Bu küçük arzumu yerine getiren Rabbim diğer dileklerimi neden yerine getirmesin ki diyerek iftar ezanı ile birlikte dualarıma son hız veriyordum.

Son defa kıldığımız yatsı ve teravih namazından sonra ayrılış tavafımı yapıyorum. Tavafta aileme, yakınlarıma, akrabalarıma dava arkadaşlarıma tüm ehl-i imana bildiğim ve dilimin döndüğü bütün duaları yapıyorum.

Rabbimin beni Rahmet kapısından eli boş göndereceğini tahmin etmiyorum. Çünkü şefimiz, başta, O’nun Rahmet-i Rahmanıdır, sonra Habibi Ekrem’idir (ASM).
En büyük arzu ve dileğim. Aile ve akaripçe ve dava-i nur arkadaşlarım ve ehli imanın mağfiret edilmemiz, kemal-i imanla hüsnü hatimemiz, evlatlarımın hidayet ve ıslahı ve iman nimetini kaybetmemeleri ve iki cihan saadetine nailiyet. Kalan bakiye-i ömrümüzde hizmet-i Kur’aniye’yi nuriyede ihlâs ve uhuvvet-i tamme muvaffakla şevk ve daha gayretle hizmet etmek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.