Mehmet Asıf IŞIK

Mehmet Asıf IŞIK

Orucu Tutabilmek Zaferdir

Şairliği kadar mütefekkir yönüyle de bilinen “Doğunun Yedinci Oğlu” merhûm Sezai Karakoç ‘Samanyolunda Ziyafet’ adlı eserinde oruca dair şunları yazmıştı: "Oruç, rûhun, madde üzerindeki zaferini ilân için verdiği bir savaşın adıdır." Yani, oruç, kişinin nefsiyle yaptığı mānevî cihadın ta kendisidir; sadece midesine değil, bütün âzâlarına oruç tutturabilen nefsinin ve hevâsının sırtını yerine getirmiş ve zafer kazanmıştır. Öyle bir orucu tutanlar oruçlu halleriyle nefsiyle ve şeytanıyla gazâdadır ve cihat halindedir.

Bir mübarek ramazan ay’ına daha erdik. “Merhaba”larla karşıladığımız ayın ilk yarısını geri bırakıyoruz. Gün be gün birer ikişer dakika uzayaduran bahar öncesi şu günlerde, oruçla bünyeler yavaş yavaş açlığa alıştı; öncesinden hazırlıklı olanlar için zaten mesele yoktu, hâlen eksiği olanlar da alışacak. Tümseğin üstüne çıkmak üzereyiz ki ondan sonrası artık iniştir. “Elveda” diyerek buruk bir sevinçle uğurlayıp bayrama ereceğimiz günlere ne kaldı ki!

Ramazan ayının başlamasıyla beraber mideler, mutâd hale gelmiş üç öğün yemek alışkanlığına bir süre ara verip bakıma alındı. Mideler de gövdeler de ruhlar da hafifleyip rahatlayacak. Bunların hepsi çok güzel. Ancak bir de uzun uzun aç kalıyoruz ya, oruç ibadeti sırasındaki açlığın lezzetini doya doya hissetmek lâzım.

Semâvî dinlerdeki oruç ibadetinin hikmeti, insanın maddi varlığı olan bedeninin dışında, bir de hakiki varlığı olan rûhunu ve nefsini terbiye etmek gâyesidir. Kanaatimce, semâvî dinlerden uzakdoğu mistik inanç öğretilerine taşınarak bugünlere kadar süregelen ve halen Budizm gibi inanç sistemlerinde uygulanan ‘ölmeyecek kadar az yemek’ suretiyle nirvana’ya (erdeme/kemâle) ulaşma anlayışı vahiy kaynaklıdır veya vahiyden etkilenmiştir. Çünkü insanın maddesi hafifleştikçe rûhu kesafet ve keyfiyet kazanarak ağırlaşıp kemâle eriyor. Ya da tam tersi...

306846.jpg

Oruçla Açlığın Lezzetine Doymak

Bu ayda “Cesed, ruh hesabına inceleşir.” (Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, 29.Söz) Bediüzzaman’ın harika ifadesiyle “Ramazan-ı Şerifte mü'minler, derecatına göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, mânevî sürûrlara mazhar oluyorlar. Kalb ve ruh, akıl, sır gibi letâifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır. Midenin ağlamasına rağmen, onlar mâsûmâne gülüyorlar.” (Mektûbat, 29.Mektup)

Merhûm Necip Fâzıl, yukarıda anlatılan mânâyı şu tatlı beyitle pek güzel ifade etmişti: “Tatlısı, tuzlusuyla murâda erer damak / Halbuki asıl murâd açlığa yol aramak.” Evet, olgunlaşmak için açlığa yol aramalı.

İşin doğrusu, açlığın sayılamayacak pek çok hikmeti var. Bütün nefis terbiye yöntemlerinde zühd ile yani ölmeyecek kadar az yemek suretiyle, nefsin hevâ ve arzuları dizginlenmeye çalışılır. Mide aç bırakılarak, ilgi ve istek duyulan dünyevî şeylerden uzak kalınarak kişinin irâdesi güçlenir. Adetâ melekî bir hale bürünülür. Sâir zamanlarda taşın suyunu çıkaracak kadar kendini güçlü hisseden kişi oruç ibadeti sırasında çektiği açlıkla acizliğini ve zavallılığını en etkili biçimde ve derinden hisseder.

Kişi açların ve açıktakilerin hâlini bir nebze anlayıp merhamete gelir. Yardımseverlik duyguları ve şefkati kabarır; İnsan olmanın hasletlerinden olan diğergâmlık ile zayıf, âciz ve muhtaçların imdâdına yetişmeye, ellerinden tutarak kimsesizlere kimse olmaya gayret eder. Böylelikle, Allah'ın rahmet, şefkat ve cömertliğinin muhtaçlara ulaşmasına ellerimiz vâsıta olur.

En kârlı kazancımız ise, şimdiye kadar nasıl da sonsuz rahmet ve merhametle nimetlendirildiğimizi; her ihtiyacımızın İlâhî rahmetin şefkatiyle karşılandığını idrak ederek nimetin hakiki sahibi olan Yüce Allah’a hamd ve şükrümüzü takdim etmek...

Orucun bir hikmeti de şudur ki, her bir ibadet insanda mevcut olan fakat ancak yaptığında farkına varabildiği lâtife ve hissiyatı açıyor, geliştiriyor veya derinleştiriyor. Meselâ, namaz kılmak bazı latifeleri, Kur’an okumak bazısını, duâ etmek bazısını, zikir yapmak bazısını, zekât verip tasadduk ve infak etmek bir kısmını, sabır ve tahammül etmek bazısını, oruç tutmak ise diğer bir kısım algı veya duyguların açılmasına veya uyanmasına vesile oluyor. Allah’ın emir ve yasaklarına takva dairesinde titizlikle uyulması halinde kişinin mânevî bünyesindeki bütün azaları, istidatları, kabiliyetleri ve hisleri ihlâs ve samimiyet derecesine göre açılıp gelişecek. Hikmetleri ne saymakla ne de yazmakla bitecek gibi değil. O halde şeytanların zincire vurulduğu şu kutlu ayda arsız ve isyankâr emmâre nefisleri açlıkla hizaya getirmeye devam…

310659.jpg

Görülecek ki Allah'a kulluk şuuruyla âcizliğimizi, O'na her dâim ne kadar muhtâç olduğumuzu; bu hakikati idrâk edebildiğimiz nisbette dereceler katedeceğiz. Mānevî azalarımız olan lâtifelerimiz açılıp genişledikçe bu şuur ve idrakin bizi Rabbimize yaklaştırdığını hissettikçe oruçla gelen rûhânî “lezzetli açlık” veya “açlıktaki lezzet” hâlinin “tadından yenmiyor” diyeceğimiz kıvamına doyulmayacak. Açlığımız ve oruçlarımız madden ve mânen, rûhen, bedenen ve kalben sağlık olsun, sıhhat olsun, âfiyet olsun!..

Daha da önemlisi, bir mânevî pazar olan, hayırlı işlere ve ibadetlere yüzlerle ve binlerle karşılık verilen ramazan ayını doya doya idrak edenlerin, İlâhi ihsan ve ikramların cömertçe dağıtıldığı bu müstesna zamanı lâyıkıyla değerlendirenlerin, Kur’ân’ı razı ve memnûn edenlerin, kısacası ibadetleriyle, salih amelleriyle, hayır ve hasenatla, sabır, tahammül ve tevekkülle ramazan-ı şerifin hakkını vererek nefsi ve hevâsı karşısında zafer kazanan oruçluların gazâsı, af ve gufranla neticelenecek müstakbel zaferleri mübarek olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum