Mehmet Asıf IŞIK

Mehmet Asıf IŞIK

Her yer yanıyor! İtfaiye göreve…

İlk kıvılcımları sıçramaya başlayınca Zamanın Sahibi ve Müşfik Sesi, yakılıp alevlendirilen yangını bütün gücüyle söndürmeye koyulmuştu. Ateşin içindekiler yandıklarının farkında değildi. Yangının oynaşan alevlerine merakla ve hevesle yönelenler ise gaflet içinde, yakıp kavuran ve yutan ateşten habersizdiler.

Müşfik Sesin yüreği hem ateşin içindekilere, hem ateşe koşanlara yanıyordu. Bir baba şefkatiyle "Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum..." diyerek kendisiyle aynı kaygıyı taşıyan bir avuç fedakârla bir yandan ateşi söndürmeye, diğer yandan yanmakta olanları kurtarmak için can havliyle çırpınıyordu.

Alevleri göklere ulaşan yangın Batıdan İslâm toplumlarına ilk önce inkâr ve küfür fikirleriyle gelmişti. Komünizm, Marksizm, Kapitalizm, Materyalizm, Hedonizm, Nihilizm, Agnostizm vs. hiçbir kutsal tanımayan ve dini olan her şeyi red eden akımlar birbirlerine kuvvet verir gibi yıllar yılı zihinleri iğfâl ve idlâl etti. Birkaç kuşak bu akıntılara kapıldı; on binlercesi girdaplarda boğuldu, birkaç misli o akımların dalgalarında çırpınıp durdu, kimileri de yitip gitti!..

Yakıcılar, bir yangının ateşi sönmeden başka yerde başka ateşler yakıyordu. Şimdilerde yanmakta olan ateş, önceki ateşlerden çok daha tehlikeli ve yakıcı. Bu ateş, bala bulanmış zehir gibidir. Zengin-fakir, kadın-erkek, genç-yaşlı ayırmadan bütün çekiciliğiyle irâdeleri felç eden, hisleri dumura uğratan, hevâ ve hevesleri devamlı olarak tahrik ediyor. Bu ateş, câzibesi emmâre nefisleri kendine esir eden dehşetli bir sefahat ateşidir!..

Bu ateşin yangını, önceleri, yeni rejimin bütün kuvvet ve imkânlarıyla hayatın her alanında, özellikle okullarda kız-erkek mahremiyetini örseleyen âdetlerle başlatıldı. Dünyeviliği ve sefahati özendirici işler resmiyetin hâkim olduğu bütün kanallardan topluma dayatıldı. Mâziye ait mefâhire ve bütün değerlere sırt çevrilmiş, yerdekilerin “gökten indirelen”le bağı kesilmeye ve zihinler köklerinden koparılmaya çalışılıyordu. Ateş gün geçtikçe büyüyordu!..

Eğitim ve öğretimin hemen her kademesinde devlet eliyle dayatılan pozitivist ve materyalist anlayışın yanısıra, önceleri tiyatro ve sinema, ardından kültür ve sanatın pek çok dalıyla yıkıma devam edildi. Teknolojinin ilerlemesine paralel olarak toplum hayatına giren her teknik yenilikle yangına odun taşındı. Sonraları tv.ler vasıtasıyla kir akıtan yayınlar evlerin içine girip âileyi, iffeti, edep ve hayâyı, kısaca bu milleti bin yıldır ayakta tutan değerleri aşağılanıp tahrip edilmeye çalışıldı. Mânevi değer tanımayan zihniyetle ve merakları celb eden usûllerle üretilmiş sapkın, çarpık ve gayri meşru ilişkileri -güyâ- mâsûm gösteren filmler ve kadınlara yönelik programlarla türlü türlü sefil ve sefih yaşayış biçimleri insanlara benimsetilmeye gayret edilerek yangınların alevleri diplere ve geniş alanlara yayıldı.

Bunca yıkımın üzerine, epey zamandan beri internetin hemen herkesin avuç içine kadar girmesiyle sanal ağlar ve sosyal medyalar üzerinden özgürlük adı altında pompalanan sınırı ve ahlâki değeri olmayan, her türlü işi ve ilişkiyi mübah sayan anlayış ve kabuller şimdilerde körpe dimağları istilâ ediyor. Şu sıralar bilişim sektörüne yavaş yavaş yayılmakta olan ve insanlığa neler getirip götüreceği hakkında sağduyu sahiplerini şimdiden derin düşündüren ‘Metaverse’ denilen yeni bir uyuşturucu/iğfâl edici geliyor.

Bunca tahrip ediciye rağmen içinde bulunduğumuz zaman diliminde toplumsal sakındırma önemli ölçüde boşa çıkmış, cemiyetin emniyet bariyerleri kalkmış ve neredeyse iş görmüyor denecek durumdadır. Bu zamanda, küresel güçlerin yerli âvâneleriyle birlikte beyin yıkayan medyaları vasıtasıyla özendirdikleri ilkesiz, sınırsız, kontrol edilemez halde ve tehlikelerle dolu böylesi hayat tarzı, öncelikli hedef kitlesi çabuk etkilenmeye ve yönlendirilmeye müsait gençlik olmak üzere, toplumun bütün kesimlerinin dünya ve ahiret hayatını tehdit ediyor!..

Bu gençlik, büyük oranda okuma alışkanlığından mahrûm, âdâb-ı muaşerete bigâne, insaf ve vicdâni eğitimden yeterince nasip almamış, bunca cehâletine rağmen ‘ene’ leri kışkırtılmış olarak hastalık seviyesinde ego düşkünüdür! Nereden başlayıp nerede durmasını, neyi, nasıl, hangi şekilde ve ne zaman yapmasını bilmeyen, şımarık, kendini bilmeyen, dolayısıyla had ve hudut tanımayan, âdetâ “hevâsını (nefsinin istek ve arzularını) ilâh edinme” (Furkan/43) denecek seviyede acip bir haldedir. Bu vahim hastalık gün geçtikçe daha da ağırlaşıyor! Cemiyet aslında içten içe ve derinden ciddi bir travma yaşamaktadır. Toplumun bünyesi, kriz haline dönüşmeye ramak kalmış bu duruma daha fazla dayanabilecek kadar sağlıklı durumda değildir!..

Ümitsizlik ve endişe verecek değiliz, fakat ne yazık ki, yetişmekte olan neslin, hâl-i hazırdaki gençliğin ve orta yaştaki kesimin acıklı vaziyetinin özeti budur. İnsanlar bölük bölük koşar adım ateşe doğru yol almaktadır. Bu hazin vaziyet sûretâ keyif verici ve eğlenceli gibi görünüyor olsa da toplumun genel gidişâtına bakıldığında, gerçekte acınası bir durumla karşı karşıyayız: Ahlâki değerler alt-üst olmuş, akıl susmuş, hisler körelmiş, bilgi ve bilen kıymet görmüyor ve ne yazık ki söz tesir etmiyor, nasihat te faydasız! Hastalık acil müdahale edilmeyi gerektiren ağır durumdadır!..

Nasıl ki, devletin ve milletin kritik ve önemli işler gören kurum ve kuruluşları riskli ve tehlikeli dönemlerde derhal teyakkuza geçerek izin ve istirahatleri kaldırılıp ilgili personel derhal göreve çağrılır; Yaşanan sorun ve tehlike giderilip şartlar normale dönünceye kadar her görevli sorumlu olduğu işini büyük bir dikkat ve ihtimamla yerine getirmeye çalışır. Bunun gibi, mânevi hizmetlerde çalışanlar da bugün benzeri bir sorumluluk altındadır. Bugünler iman hizmetinde olanlar için ne izin ne de istirahat vakitleri değildir!

Yangını söndürme gayretindeki Müşfik Ses “Şimdi tehlike içeride” ve “kurt gövdenin içindedir” ikâzıyla büyük tehlikeye işaret ederek “şimdi, mukâvemet (karşı koymak) çok güçleşti” deyip endişesini feryâd edercesine şu sözlerle dile getirmişti: Korkarım ki, cemiyetin bünyesi (çok sarsıcı ve yıkıcı darbeler aldığı için) buna dayanamaz! Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırabım, yegâne ıztırabım budur. Yoksa şahsım(ız)ın mârûz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim(iz) yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mârûz kalsam da iman kalesinin istikbâli selâmette olsa!.." (T.H./Isparta Hayatı)

Bugün tehlike o günlerden çok daha büyüktür; İmansızlık ateşleri her koldan ve hemen her alana yayılmış. İman kalesine inen her darbe on binlerce gencimizin, bizim insanımızın inanç ve itikâdını sarsıyor! Bugün toplumun alarm zilleri çalıyor! Büyüğünden küçüğüne, yaşlısından gencine, kadınından erkeğine, imansızlık ateşlerini söndürecek bütün bu ‘mânevi itfâiyeci’ lerin teyakkuz durumuna geçerek seferberlik şartlarındaki gibi bir an önce ayağa kalkıp silkinmesi ve bu yakıp yok eden imansızlık yangınlarını söndürmeye koşması gerekiyor.

Bu hayati vazife için her bir ferdin ve/ya müessesenin mâzeret ileri sürmeden mutlaka ve mutlaka evvel emirde bir araya gelmeleri, hangi imkânı, hangi kâbiliyeti, hüneri, mârifeti ve özelliği var ise, meşru olan her yol ve vasıtayla, iyi ve akıllıca plânlanmış, âzami neticelerin alınabileceği ortak faaliyet ve iş birlikleri yapmak mecburiyeti vardır. Daha ötesi çok geç olacak! Herkes vazifesinin başına geçmelidir!..

Ve Devlet. Özellikle asıl ve esas görevi itibariyle öncelikle devâsa Diyânet teşkilâtıyla, bütün eğitim-öğretim kurumlarıyla, kültür, sanat, bilim ve bilişim alanlarında, psikolojiden sosyolojiye, pedagojiden sâir eğitim bilimlerine kadar, ilgili bütün uzmanlıkların dahil edildikleri çok yönlü, çok taraflı, geniş bakış açılı ve stratejileri ustalıkla kurulmuş faaliyetlerle, bütün enerjisiyle, kuvvetiyle, imkânlarıyla Devlet; Milletinin her bir ferdinin her bir hâlinden sorumlu olan baba konumundaki Devlet…

Bugün pusulasının ayarı bozulmuş olan insanımızın da, genel olarak ta bütün insanlığın da yol aldığı istikâmet “Bu gidiş nereyedir?” (Tekvir/26) dedirtiyor! Bu güzergâhın devamı ve perde arkasındaki ötesi cayır cayır yakacak olan ebedi azâba ve ateşe doğru gidiştir! Hâl-i hazırda bugün beşer kendi eliyle işlediği ve kendisinin “zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyâmet kop(ar)mazsa…” ifâdesini doğrular vaziyettedir!

Asırlar öncesinden de uyarılmıştı insanlık: “Kıyâmet yaklaştı…” (Kamer/1) Vaad edilmiş âkibet pek yakındır. “Yaklaşmakta olan (Kıyâmet iyice) yaklaştı.” (Necm/57) Ey insanlık, aklını başına al! Yapıp işlediklerine artık ne yer ne de gök tahammül edemez hâle gelmiş! Zâten yazılmıştı ki “Allah’ın emri (kıyâmet) gelecektir. Artık onun gelişini acele ettirmeyin...” (Nahl/1)

Kıyâmet yeryüzünde iman eden kalmayınca kopacaktır. Milletin ve insanlığın imanı yanıyor. Söndürmek için acele edin. Kıyâmetin gelişini “acele ettirmeyin!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
12 Yorum