Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Kur'an ve Sünnet birbirinin neyi olur?-1

Diyanet İşleri Başkanlığının, üç ayda bir yayımladığı "Diyanet İlmî Dergisi" var. Bu ilmî derginin alanında uzman hocaların yazılarının yer aldığı dördüncü sayısı, bir vesile elime geçti. 

"İslam İlim Geleneğinde Kur'an-Sünnet Bütünlüğü" başlığı ile çıkan bu sayıda, çok değerli dokuz yazı var. Tasnifler güzel yapılmış. Önce yazının özü veriliyor. İngilizce ve bazen Arapça özeti yapılıyor. Yani ehlince ve güzelce takdimler yapılmış.

Bu mezkûr sayıdaki yazılardan özellikle Adıyaman Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesinde Dr. Öğretim Üyesi Güven Ağırkaya'nın "Kur'an ve Sünnet Birbirinin Neyi Olur?" yazısı dikkatimi çekti. Dergideki her yazı değerli ama bu yazı hem merak ettiğim bazı bilgileri öğrenmeme hem de birtakım konuda özet bilgilere ulaşmama vesile oldu. Kendisiyle de görüştüğüm bu genç akademisyenin yazısından bazı kısımların İktibasına, birkaç yazı boyunca yer vermek istiyorum. Bununla, hem köşemize hem de Risale Haber'e bir not düşmüş olacağıma inanıyorum. İktibasların her bir kısmının başına bir numara vereceğiz. Arada başka izahlar da var. Ama âcizane, verdiğimiz kısımların yazının muhteviyatını yansıtacağına inanıyorum.

1-Farklı açılardan ele alınmış olsa dahi hemen hiçbir İslam âlimi, bu iki temel kaynağı (Kur'an ve Sünnet) birbirinden ayırmamıştır. Zira İslam, Kur'an ve sünnet birlikteliğinin anlama ve yaşama dönüşmüş hâlidir. 

2- Peygamberin vazifesi, sadece tebliğ etmek olsaydı, örneğin son Nebi'nin risalet vazifesinin 23 yıllık bir süre devam etmesi nasıl izah edilebilirdi? Kur'an ve Sünnet'teki deliller bir tarafa bırakılsa dahi peygamberin açıklama, uygulama, örnek olma ve gerektiğinde yeni hükümler koyma misyonunun olmadığı, hangi aklî ve mantıkî delillerle izah edilebilir? 

3-Kur'an'ın peygamberler dışında, Hazret-i Musa'nın annesine, Hazret-i İsa'nın havarilerine, bal arısına, yer küresine ve göklere vahy edildiğinden bahsetmesi, Hazret-i Peygamber gibi vahyin en yüksek mertebesi olan Kur'an vahyine mazhar olan Zât'ın uygulamaları da Allah'ın gerekli gördüğü durumlarda, Kur'an metninde yer almasını istemediği birtakım bilgileri, O'na Kur'an dışı bir vahiy ile bildirmesinin mümkün olduğunu göstermektedir.

4- Kur'an'ın kendisine indirildiği ve vahye muhatap olan yani Allah ile irtibatı olan bir Peygamber, onu en iyi anlayan, bilen, yorumlayan ve uygulayan kimsedir.

5- Bunun yanında Hazret-i Muhammed'e (ASM) sırf Allah'ın Resûlü, görevlendirdiği peygamberi, dinin tebliğcisi, hidayetinin ve emirlerinin bildiricisi olduğundan dolayı, yine mahza Allah için uymak ve izinden gitmek gerekir.

6- Nüzûl döneminde Müslümanlar Peygamber merkezli bir kitap algısına sahiplerdi. Bu dönemde Kur'an dendiği zaman, Resulullah'tan ve O'nun yaşantısından bağımsız bir kitap akla gelmiyordu. O dönemde hem Peygamberin hem de Müslümanların davranışları, vahiy yoluyla Allah'ın murakebesi ve yönlendirmesi altındaydı. Resulullah'ın hayatıyla teberrüz eden dini gelenek, yani sünnet, bu sebeple çok önemlidir. O günün şartları icabı, Hazret-i Peygamberin hayatında Kur'an-Sünnet ayrımı yoktu. Bu durumu, "Hz. Peygamber sünneti yazdırmadı, insanları Kur'an'a yönlendirdi." gibi söylemlerle, Kur'an'ın Müslümanlara yeteceğini savunmak, vahyin mürakebesinde Resulullah ve O'nun ashabı ile şekillenen dini geleneği gözardı etmektir.

7- "Bize sadece Kur'an'dan konuş" diyen birine Tâbiînden Mutarrif b.Abdullah'ın "Allah'a yemin olsun ki biz Kur'an'a bedel aramıyoruz, ancak Kur'an'ı bizden daha iyi bilen bir Zat'a Resullaha başvuruyoruz" cevabı, ilk dönemdeki Kur'an-Sünnet birlikteliğini izhar ve izah eder mahiyette yerinde bir tespittir. Nitekim sahabe nesli, Hazret-i Peygamberin söz ve fiillerini, kaynağına bakmadan bağlayıcı kabul etmiştir. Başka bir ifadeyle, Resulullah'ın söz ve fiillerinin bağlayıcılığı tek tek vahiy kaynaklı ya da içtihâdi olup olmama kaydından bağımsız bir şekilde, risaletin bizatihi özünden kaynaklı icmali bir durum olarak algılanmıştır. Kur'an ve Sünneti karşı karşıya getirip bunları birbirine rakipmişçesine yarıştırmak, veyahut biriyle diğerini dışlamak, İslam'a yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir. Zira Resulullah'ın bizzat hayatı göstermektedir ki Sünnet Kur'an'dan ayrı ve bağımsız Kur'an'a ilave bir şey değil; Peygamberin ve İslam toplumunun Kur'an'dan anlayıp pratiğe aktardıklarıdır. 

8- Kur'an'ın her daim birincil derecede zikredilmesi, Allah'a olan hürmetin bir tezahürüdür. Etle tırnak birbirinden nasıl ayrılmazsa, Kur'an ve Sünnet de din binasının ayrılmaz parçalarıdır. Görme fiili için, sadece göz veya sadece ışık yeterli olmadığı gibi, İslam veya dinin bütünlüğü, ancak Kur'an ve Sünnet beraber değerlendirildiğinde mümkün olacaktır. Binaenaleyh delilini bu iki kaynaktan almayan her düşünce ve tavır, hareket ve davranış tartışmaya, kabul ve redde açıktır. Rivayet malzemesine karışan zayıf ve mevzu unsurların varlığına dayanarak, Sünnete cephe almak, en basit ifadeyle ciddiyetsizliktir.

9- Kimi zayıf ve uydurma rivayetler, ne Resul-ü Ekrem'in ne de sünnetinin değerini düşürür. Hiçbir İslam âlimi de sahih rivayetlerle diğerlerini bir tutmamıştır. Bilakis İslam dünyası alimlerinin bu konudaki gayretleri, son derece takdire şayandır. Bütün rivayetler çok ince ilmi usullerle tetkik edilerek, ayrıştırılmaya çalışılmıştır. Dolasıyla sübut sebebiyle bazı rivayetleri kabul etmemek ile Sünneti dışlamak birbirinden tamamen farklı olgulardır. Günümüzdeki sünnet karşıtlığı söylemlerinin özellikle son dönemdeki yansımalarının, rasyonalist analizler ve oryantalist yaklaşımlarla paralellik göstermesi son derece ilginçtir.

Evet dostlar, değerlendirmelerin birkısmı bunlar ama iki yazı daha devam edecek kısımları daha önemli.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum