Kudret Sırlarını İdrak’te Hz. Peygamber’in (ASM) Yolculuğu

Bihakkın ârif-i billah-i ekber olan Hz. Peygamber (SAV) Cevşenü’l-Kebîr duasının baş kısımlarında kudret sıfatının celâl, cemâl ve kemal boyutlarına dair temel hakikatleri ve ilişkileri şöyle tespit eder:

Ya men lehül-izzü vel-cemal

Ey izzet ve güzelliğin gerçek sahibi,

Ya men lehül-mülkü vel-celal

Ey mülk ve celâlin gerçek sahibi,

Ya men lehül-kudretü vel-kemal

Ey kudret ve kemâlin gerçek sahibi,

Ya men hüvel-kebirül-müteal

Ey büyük ve yüce olan,

Ya men hüve şedidül-mihal

Ey şiddetli azap sahibi olan,

Ya men hüve şedidül-ikab

Ey ikâbı şiddetli olan,

Ya men hüve seriül-hisab

Ey hesâbı süratli gören,

Ya men hüve indehü hüsnüs-sevab

Ey katında güzel mükafatı bulunan,

Ya men hüve indehü ümmül-kitab

Ey katında Ümmül-Kitap bulunan,

Ya men hüve yünşiüs-sehabes-sikal

Ey rahmet yüklü bulutları yaratan,

Sübhaneke la ilahe illa entel-emanül eman hallisna minen-nar.[1]

Bütün kusurlardan münezzehsin, Senden başka ilâh yok. Yalnızca Sen Emân’sın. Emân ver bize. Bizi Cehennemden kurtar.

Kemâl, celâl ve cemâlin cem’ halidir.[2] Bu duada Hz. Peygamber (SAV) izzette cemal, mülkiyet ve mâlikiyette celâl tezahür ettiğini, bu iki vasfın cem’ hali ve kökü olan “kudret” te ise kemâl zâhir olduğunu sırasıyla ilk üç ukdede ifade eder. Sonraki ukdede ise, kibriya ve Kebîr isminin daha ötesi bir seviye olduğunu vurgular.

Hz. Peygamber diğer bir babda kudret merkezli azamet, izzet, heybet gibi kavramları ve bunlara karşı insanın ve bütün nesnelerin konumlarını şu şekilde işler:

Ya men tevadaa küllü şeyin li-azametih

Ey azametine her şeyin boyun eğdiği,

Ya men istesleme küllü şeyin li-kudretih

Ey kudretine her şeyin teslim olduğu,

Ya men zelle küllü şeyin li-izzetih

Ey izzetine karşı her şeyin zelîl olduğu,

Ya men hadaa küllü şeyin li-heybetih

Ey heybetine her şeyin itaat ettiği,

Ya men inkade küllü şeyin li-mülketih

Ey saltanatına karşı her şeyin inkıyat ettiği,

Ya men dâne küllü şeyin min-mehafetih

Ey korkusundan her şeyin kendisine boyun eğdiği,

Ya men inşakkatil-cibalü min-haşyetih

Ey korkusundan dağların yarıldığı ve parçalandığı,

Ya men kametis-semavatü bi-emrih

Ey emriyle göklerin ayakta durduğu,

Ya men istekarratil-ardu bi-iznih

Ey izniyle yerin karar kıldığı,

Ya men la ya’tedi ala ehli memleketih

Ey memleketinin ahâlisine zulmetmeyen,

Sübhaneke la ilahe illa entel-emanül eman hallisna minen-nar.[3]

Bütün kusurlardan münezzehsin, Senden başka ilâh yok. Yalnızca Sen Emân’sın. Emân ver bize. Bizi Cehennemden kurtar.

Sonrasında Hz. Peygamber (ASM) Cevşenü’l-Kebîr duasında yaratılış âleminin başından ebediyete kadarki sürecini adım adım kudrete dayalı isimler ve sıfatlarla şöyle okur:

Ya men hüve fil-berri vel-bahri sebilüh

Ey karada ve denizde yolu olan,

Ya men hüve fil-afaki âyâtüh

Ey dış âlemde âyetleri bulunan,

Ya men hüve fil-âyâti burhânüh

Ey âyetlerinde delili olan,

Ya men hüve fil-memâti kudretüh

Ey ölümlerde kudreti tecellî eden,

Ya men hüve fil-kubûri izzetüh

Ey kabirlerde izzeti olan,

Ya men hüve fil-kıyâmeti milketüh

Ey Kıyâmette saltanatı olan,

Ya men hüve fil-hisâbi heybetüh

Ey hesapta heybeti olan,

Ya men hüve fil-mizâni kazaüh

Ey Mîzanda hükmü olan,

Ya men hüve fil-cenneti rahmetüh

Ey Cennette rahmeti olan,

Ya men hüve fin-nâri azâbüh

Ey ateşte azabı olan,

Sübhaneke ya la ilahe illa entel-emanül eman ecirna minen-nar.[4]

Bütün kusurlardan münezzehsin, Senden başka ilâh yok. Yalnızca Sen Emân’sın. Emân ver bize. Bizi Cehennemden kurtar.

Hz. Peygamber (ASM) dikkat edilirse, ölüm ânında insanın mutlak aczi içinde ezel-ebed ve kâinat çapınca bir kudret tezahürü olacağını, insanın şuur ve duygularının kâinattan çekilip alınması esnasında okuyor. Kabir âleminin ise İlâhî açıdan bir izzet, insanî açıdan ise bir zillet âlemi olacağını bildiriyor. Kıyamet hadisesini ise Melik-i Vâhid-i Kahhar’ın kendi kudret ve varlığını en külli şekilde bir izharı; mahşer âlemini ise kudretinin külli azameti manasında[5] olan “heybet” hakikatinin bir ibrazı olarak okuyor, görüyor ve gösteriyor.

Sonrasında Hz. Ârif-i Hakiki-i Billah (ASM), ezelden ebede, gaybdan şehadete, bütün yaratılış âlemlerinin varlık gayesinin en derin bir temelini şöyle tespit ve beyan ederek Allah’a seslenir: “ Ya men yuarrifu’l-halaika kudretehu” (Ey mahlukatına kudretini yarattıklarıyla tanıtan, kudretini tanıtmak için mahlukatını ve hilkat âlemini yaratan Zât-ı Kàdir-i Kadîr)[6] Akabinde Hz. Peygamber (ASM) kudret hakikati ile izzet bağını şöyle ifade eder: “Ya men teazzeze bir kudretih” (Ey kudretiyle her yerde izzetini gösteren Zât-ı Kadîr-i Azîz)[7]

Hz. Peygamber’in (ASM) bu tespitleri,

*Akıl sahipleri için, kâinatın esrâr-ı kudreti idrak ve keşif, iz’an ve müşahede âlemi olduğuna;

*Kalb sahipleri için zâtî kudretin ıstlak ve istila-yı kudretinin hissedilip Onun kurbiyetinin lezzetine erişileceği bir vuslat âlemi olduğuna;

*Nefis sahipleri için zâtî ve müstevli kudret-i Rabbaniyenin izzet ve intikamı, gayret ve mühlikiyeti altında ıslah, terakki ve kemalât âlemi olduğuna;

*Ruh sahipleri için zâtî ve bâki, mutlak ve namütenahi, muhit ve sermedî kudret-i cebbârenin, sırr-ı imtihan gereği, dünyada kendini hakikati ve zâtiyetiyle ifade etmediğini bilme ve görme, ebedî âhiret’in Darü’l-Kudret ve Âlem-i Itlak olduğunu fark ederek bütün emellerini “Ahirete İman” esasına bağlama yeri olduğuna işaretler etmektedir.

Kudret Sırlarını İdrakte İzlenecek Temel Bir Usûl ve Mühim Bir Yol

Bir ârif-i billahın İlâhî müsbet sıfatları idrak, his ve kabul yolculuğunda kendi sınırsız ve mutlak menfi sıfatlarını bir metabolizma gibi kullanabileceğini, bu şekilde İlâhî kudret mertebelerini idrakte ilerleyebileceğini Veyse’l-Karânî Hz.leri münâcâtında şu şekilde işler:

“Allah’ım!

Sen benim Rabbimsin, ben Senin abdinim ( kulun).

Yalnızca Sen Halık’sın ( yaratan ), ben ise mahlukum.

Yalnızca Sen Rezzak’sın ( rızık verici ), ben ise merzukum ( rızık verdiğin ).

Yalnızca Sen Mâlik’sin, ben ise memlûküm ( kölenim ).

Yalnızca Sen Aziz’sin ( izzet sahibi ), ben ise zelilim.

Yalnızca Sen Ganiyy’sin ( zenginsin), ben ise fakirim.

Yalnızca Sen Hayy’sın ( diri ), ben ise meyyitim ( ölü ).

Yalnızca Sen Bâki’sin, ben ise fâniyim.

Yalnızca Sen Kerîm’sin, ben ise leîmim ( levm edilen, kınanan ).

Yalnızca Sen Muhsin’sin ( ihsan eden, güzelleştiren), ben ise müsîim ( kötülük eden, çirkinleştiren ).

Yalnızca Sen Ğafûr’sun ( bağışlayıcı ), ben ise müznibim ( günaha giren ve sokan ).

Yalnızca Sen Azîm’sin ( yüce ve büyük ), ben ise hakirim.

Yalnızca Sen Kaviyy’sin ( güçlü ), ben ise zayıfım.

Yalnızca Sen Mu’tî’sin ( verici ), ben ise sâilim ( dilenci ).

Yalnızca Sen Emîn’sin ( güvende olan, güven veren ), ben ise hâifim ( korkan ).

Yalnızca Sen Cevad’sın ( sonsuz cömert ), ben ise miskinim.

Yalnızca Sen Mücîb’sin ( dualara cevap veren ), ben ise dâîyim ( dua edici ).

Yalnızca Sen Şâfî’sin ( şifa veren ), ben ise marizim ( hastayım ).

Günahlarımı bağışla, benim hatalarımdan geç. Hastalıklarıma şifalar ver yâ Allâhu yâ Kâfî, yâ Rabbi yâ Vâfi, yâ Rahîmu yâ Şâfi, yâ Kerîmu yâ Muâfi. ”

Veyse’l-Karânî Hz.leri dikkat edilirse kendi zilletini bir dürbün yaparak izzet-i İlâhiyeye nazar ediyor; kendi fâniliğini beka-yı İlâhiyeye açılan bir pencere kılıyor; kendindeki kınanacak halleri İlâhî kerem ve değerleri gösteren bir gözlük yapıyor. Bu şekilde kendindeki kötülükler, günahlar, zayıflık, miskinlik, hastalık, hakirlik gibi yönleri İlâhî ihsan, mağfiret, azamet, kuvvet, cömertlik ve şifa vericilik gibi yönlerle muhataplıkta anahtar olarak kullanıyor. Üveysî meşreb olanlara kendi zâtî meşrebini öğrettiği ve gösterdiği gibi, enfüsî tefekkür yolunda ilerlemek isteyen, kendindeki bilkuvve kâinatı inkişaf ettirerek manevi bir kâinat ağacı haline gelerek “insân-ı kübrâ” olma yolunda olan her bir Müslüman için bir harita çiziyor ve rehberlik ediyor.

[1] Cevşenü’l-Kebîr,4. Bâb.

[2] Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Badıllı Tercümesi, 10. Risale.

[3] Cevşenü’l-Kebîr, 6. Bab.

[4] Cevşenü’l-Kebir, 42. Bab.

[5] Azamet ve heybet arasında böyle bir ilişki olduğunu Bediüzzaman 29. Lem’a, 4. Bab, 1. Fasıl’da, Kutubların Virdi’nde işler.

[6] Cevşenü’l-Kebir, 57. Bab, 10. Ukde.

[7] Cevşenü’l-Kebir, 81. Bab, 4. Ukde.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum