Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Korona günleri-1

Çok dikkatli olmamıza rağmen, ay başından beri korona bizi de yakaladı. Biraz vazife yaptıktan, görevini bitirdikten sonra gidecek inşallah. Çünkü hiçbir şey başıboş olmadığı gibi, bu küçük  virüs de vazifesiz değildir.

Bu yaşıma kadar başıma ne geldiyse, hangi hatamdan, hangi cürmümden dolayı geldiğini az çok biliyorum. Buna bir yönüyle de seviniyorum. Şu kısa ve meşakkatli dünyada cezamızı çekip ahiret yurduna tertemiz gitmek var işin sonunda.

Bu arada güzel insan Vahdet Yılmaz abimizi de sessiz sedasız ve de zamansız yolcu ettik. Firak yönü yakıyor bizi. Hatıraları, güzel, sevimli halleriyle hizmet dusturları bize yol gösterecektir daima. Elbette sıramız gelince, biz de gideceğiz. Belki siz bu satırları okurken, biz de gitmiş olacağız. Her an hazır olmamız, şöyle tövbeli, namazlı niyazlı şükür içinde, dualar eşliğinde ahiret yurduna gidebilmek, hüsn-ü hatimeye mazhar olabilmek, bin can ile arzu edilmez mi?

Evet arayan, soran çok oldu. Oğlum Dr Ahmet, öğretim üyesi oğlum Ömer Faruk olağanüstü gayret gösterdiler. Hastalık günleri ciddi bir tedavi ile geçti ve geçiyor. Hem doktorların ve hemşirelerin olması, bizi teselli ediyor ve bize ciddi destek oluyor. 

Hastane zemininde yazmak da biraz zor. Müdahaleler ani oluyor. Gelen, giden, soranın çokluğu, insan zihnini dağıtıyor. Yazı için zihin, kendini zor toparlıyor. Onun için biraz dağınık olursa, kusura bakmayınız. 

En güzel işim, Hastalar Risalesi'ni sonunda okuyabilmek oldu. İş başa düşünce, anlatılanları bir bir yaşayınca, farklı kapılar açılıyor insan zihnine. 

"Sabret hastalığın dert değil, dermandır" ne demek bu? Dert dermana nasıl döner? Bunun formülü, zaten insanı baştan rahatlatıyor.

Sonra, şükret. Menfi ibadetin kazandırdıklarını, halis ve riyasız ibadete mazhar olduğunu düşün. Halis ve riyasız ibadet. Ne muazzam bir netice. Bunu hastalıkla kazanıyoruz.

Güzelce yaşamak için bu dünyada olmadığını düşün. Gururu bırak. Yani hastalık oldu bir mürşit. Hem de aldatmaz bir nasih. Bu devirde biraz zor bulunur.

Model olduğunu unutma. Çeşitli tarzlarda üzerinde tecelli eden isimlere mazhar olmaya çalış, müzhir olma. Yani o isimlere yapış ve onlara yanaş. Neyin mazharı olduğunun şuurunda ol.

Hepsi tamam da hastalık bir ihsan-ı İlâhî nasıl oluyor? Beşinci Devayı bu manası ile ezberlemek şart oldu. Gafletin bence, yaşlısı-genci yok. Üstad, genç kaydını koyuyor ama zamanımızı görseydi yaşlıyı da ayırmazdı. Buyurun ben yaşlıyım ama hevesatta gençlerden pek farklı göremiyorum kendimi. Belki bazen onları da geçiyorum. Hastalık bu noktada zecri bir tedbir gibi geliyor bana. istifade edebilsek keşke.

Fakat en büyük teselli "Bu da geçer yahu!" oldu. Bunu düşündükçe kalp ve ruhum rahatladı, tam teselli buldum. Ölsek de önümüzde ahbabistan var. Oranın ünsiyetli hâli, ayrı bir teselli veriyor insana.

"Gururu bırak, aczini anla, mâlikini tanı, vazifeni bil, dünyaya ne için geldiğini öğren!" Birisi bize bunları bizzat dese, tepki gösteririz değil mi? İşte bunu hastalık her an uyanık kalbimize söylüyor ve bizi ikaz ediyor, rahatsız da olmuyoruz. Ders alabilsek.

İnsana verilen baş, mide, akciğer gibi nimetlerin değerlerini daha iyi anlıyor insan. Bu kadar pahalı cihazları nerede harcamamız lazım? Bir onu tam kavrayabilsek.

İnsanın acz  ve fakrını anlamadan, ubudiyeti anlaması ve ibadetini bir ömür boyu sarsılmadan devam ettirmesi mümkün değildir. Kendine nisbet ettiği kemâlat, onun secdesine gölge düşürecek, rükûya tâzimle eğilmesine de çoğu zaman engel olacaktır. İşte bu noktada da hastalık bulunmaz bir mazhariyettir. O hâli ömrünüze yayabilmek ise, ayrı bir güzellik olacaktır. 

Hastalığın ölüme vesile olması yönü de var elbette. Vahdet abi, dershaneye gitmeye hazırlanırken, âniden kabre gitti. Hayat fani, ölüm âni olabiliyor, olsun. Bir hayatı olanlar düşünsünler onu.  Ölüme, en azından zihnen hazırlıklı olduğumu anladım ve mezar yerimi bile nasihat ettim. 

Geçmişimi hatırladım, her an kayıt altında olduğumu, hiçbir şeyin zâyi edilmediğini anladım. Hizmet manzaraları ile ebed âleminde karşılaşacağımı düşündüm. Verdiğim eksik, yanlış, günahlı pozlarımızın rahmet tarafından silineceğini ümit ettim. İşte o rahmete sığınmakla teselli oldum. Ne büyük teselli ama...

Hastalık insana sabrı da öğretiyor. Çaresiz bekliyorsun ama sabrın kendisi acı da olsa meyvesi çok tatlı. Her işte sabrın böyle güzel neticelerini görmüşüzdür. İbadette, musibette, itaatte sabrımızın izahı müşkil, neticeleri tatlı sürprizleri olmuştur. Denemesi bedava oldu.

En büyük tesellilerimizden biri, farzları aksatmadan yapabilmek oldu. İlk günler, sünnet ve tesbihatta zorlandım. Sonrasında, sabırla onları da yapabildik. Evradlar noktasında sıkıntılarımız devam ediyor ama onların yerini hastalık tutar diyor, teselli buluyorum. En azından dua musluğu daha gür akar ve  kapanmadan sürdürmek ise, ayrı bir güzellik olur.

Otuzlu yılların yarısından sonra, hastalıklarla tanıştım. Çeşitli operasyonlar geçirdik. Yakamızı bırakmayan, lezzetleri acılaştıran, keyfimizi bozan arızalarımız oldu. Fakat hiçbiri, bu kadar bizi yatırmamış ve düşündürmemişti. Bu hastalığın hem aile, komşu, uzak ve yakın çevre ile de ilgisi olduğu için; daha bir dikkat isteyen sosyal bir yönünün de olduğunu anlamak ve kul hakkı cihetinin de bulunduğunu bilmek gerekiyor.

Kardeşlerimizden mesafe, maske, temizlik kaidelerine titizlikle uymalarını istirham ediyorum.

Evet dostlar, hastanede kıt imkânlarla yazdığımız bu yazı, istifadeye medar olur inşallah. Sağ kalırsak, tekrar yazabilmeyi ümit ediyorum Rabbimden.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
16 Yorum