Köpekbalığı psikolojisi

"Evet diye düşündü fırçasını elinden bırakarak, görmem gerekeni gördüm." Virginia Woolf, Deniz Feneri'nden.

Köpekbalığını öldürmenin yollarından birisi de onu hareketsiz hale getirmektir. Durduğu zaman, tamamen durduğu zaman, ölür köpekbalığı. Köpekbalıklarındaki bu halin bir ölçüde insanda da geçerli olduğunu düşünüyorum. Hiçbir şey yapmadan beklemek insan için de azaptır. Boşuboşunalığın kendisi bizzat azaptır insan için. Anlamsızlık aynı azaptır. Ondan sonra sırasıyla neden yaptığını bilmediği şeyler acı çektirir insana. Mesela kemal namına, kendini geliştirmek adına, katkısı olmayan işler, istediği parayı kazandırsın, yapanlarını en çok sıkan işlerdir. Çünkü ötesi yoktur, ilerisi yoktur, 'bir sonrası' yoktur onların.

Gayba iman öteye imandır. Hep ötende birşeyler kalacağına imandır. Hayatın hiç bitmeyecek ve Allah'ın takdir ettiği her değişikliğe açık bir yolculuk olduğuna imandır. "Evet, Ebedînin sâdık dostu, ebedî olacak. Ve Bâkînin âyine-i zîşuuru, bâkî olmak lâzım gelir."

Bana öyle geliyor ki: Eğer gayba imanımız olmasa deli oluruz. Kafayı yeriz. Kitapları parçalarız. Dünyamızın kenarından düşeriz. Sınırlılığımızda boğuluruz. Her köşesi bilinen ve 'görülecek herşeyi görülmüş' bir âlem bizzat cehennemin kendisi olur bize. Bitmiş olan bitecek olandan haber verir. Eğer bilerek bitirebiliyorsak dünyayı o halde varolarak da bitirebiliriz. Ciddi ciddi son bulabiliriz. Yok olabiliriz. (Söyleyecek sözümüz, hissedecek hissimiz, şaşıracak nesnemiz, yazacak şiirimiz kalmaz.) Yoka iman etmişizdir çünkü. "Hepsi bu. Ötesi yok!" demişizdir.

Gaybımız yoksa yokluk vardır. "Başlangıcı olan herşeyin bir sonu vardır..." diyen termodinamiğin bilmem kaçıncı kanunu gibi değil bu durum. Eğer birşeylerin hep gayb kalacağına ve gaybda nazarımıza, bilgimize, hissimize daha dokunmamış; daha hiçbirimiz tarafından farkedilmemiş güzellikler olduğuna imanımız olmasa, herşey bitmiş demektir. Ümit olarak da, marifet olarak da, onlara duyulan arzu olarak da, yani merak olarak da... Sınırlara gelinmiştir. Yapacak şey kalmamış demektir. Kemale yürüyüş durmuş demektir. İntihar fikri böyle bir zeminde ortaya çıkar. İntihar, herşeyi bitirdiğini, tüm şıkları denediğini sanan aklın sıkıntısıdır. Gayba imanı olmaz ki, daha göreceği birşeyler olsun.

"Mâdem adem şerr-i mahzdır; ademe müncer olan veya ademi işmâm eden hâlât dahi şerri tazammun eder. Onun için, vücudun en parlak nuru olan hayat, ahvâl-i muhtelife içinde yuvarlanıp kuvvet buluyor, mütebâyin vaziyetlere girip tasaffî ediyor ve müteaddit keyfiyâtı alıp matlûb semerâtı veriyor ve müteaddit tavırlara girip Vâhib-i Hayatın nukuş-u esmâsını güzelce gösterir. İşte şu hakikattendir ki, zîhayatlara âlâm ve mesâib ve meşakkat ve beliyyât sûretinde, bâzı hâlât ârız olur ki; o hâlât ile hayatlarına envar-ı vücud teceddüd edip zulümât-ı adem tebâud ederek hayatları tasaffî ediyor. Zîrâ, tevakkuf, sükûnet, sükût, atâlet, istirahat, yeknesaklık, keyfiyâtta ve ahvâlde birer ademdir. Hattâ en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner."

Duvara atılan son yumruk, batmadan önceki son sıçrama. İntihar fikri bir 'artık sonuna geldim' düşüncesinden besleniyor. Neyin sonun gelmek bu? Yaşanacakların sonuna gelmek. İhtimallerin sonuna gelmek. Öğrenileceklerin sonuna gelmek. Tadılacakların sonuna gelmek. Deneneceklerin sonuna gelmek. Görüleceklerin sonuna gelmek. Konuşulacakların sonuna gelmek. Ümidin sonuna gelmek. Her yeni günün bir öncekinden farklı olmayacağını düşünmek. İntiharın öncesi budur.

İşte bu noktada gayba iman çok derin bir yarayı tedavi ediyor. Diyor ki: Allah bilmekle bitirilemeyecek olandır ve insanın bir gaybı her zaman olacaktır. Gayba iman et. İman et ki, içindeki o bilmekle doymayan karadelik sonsuzun umuduyla dolsun. Karadelikleri ancak sonsuzluk doyurur. Öğrenmekle usanmayacak olan, ancak 'bilmekle bitmeyecek olan'ın varlığını bilirse, buna iman ederse, mutlu olur. Yaşamak yükü onu anlamlandıramayanın kaldırabileceği bir yük değil. Küçük görme. "Çünkü, hayatın vazifesi büyüktür. Evet, Samediyetin aynası olmak kolay birşey değil, âdi bir vazife değil." Dağların çekindiği bir karadeliği almışsın kalbine, bir de sonsuza iman etmezsen, ey arkadaşım, içine çökmez misin?

Günlüğündeki notlarında Deniz Feneri romanını yazdıktan sonra intiharı düşündüğünü söyleyen Virginia Woolf'un, o romanı bitiriş şekli ne kadar ilginçtir: "(...) oraya, tam ortaya bir çizgi çekti. Olmuştu, resim bitmişti. Evet diye düşündü fırçasını elinden bırakarak, görmem gerekeni gördüm." Buna benzer 'sonuna gelme' ifadelerine Woolf'un diğer eserlerinde de rastlanır: "(...) bütün dünya, gitgide hareketsizleşerek, 'Hepsi bu!' der sanki, sahilde güneşin altında yatan bedendeki yürek bile sonunda böyle der, 'Hepsi bu!' der..." (Mrs. Dalloway). Virginia Woolf, 28 Mart 1941'de ceplerine taş doldurup kendini Ouse nehrine bıraktı. Çünkü dünyasının kenarına gelmişti. Eşine bıraktığı mektupta şöyle yazıyordu:

"Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. (...) Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. (...) Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. (...)  Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için herşey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.