Kendi arzda kalbi arştakiler

Kendi arzda ve kalbi arşta olan nice sultanlar var. Kimileri bunlara ‘sufi sultanlar’ da diyorlar. Bunlar hem mülk ve hem de melekut sultanlarıdır. Bunlardan birisi Mehmet Akif Ersoy’un deyimiyle şarkın en sevgili sultanı Selahaddin Eyyübi’dir. Bir diğeri de Fatih Sultan Mehmet’tir. Onlardaki ilim sevgisi saltanat sevgisine baskındır. Lakin çevreleri sebebiyle çar naçar ve kerhen saltanat yoluna revan olmuşlardır. Yoksa tercih etme imkanı olsa ilmi saltanatı tercih edeceklerdir. Selahaddin Eyyübi amcası Şirkuh’un yanında yetişmiştir.  Yaşayan Şehit lakabıyla anılan Nureddin Zengi’nin önemli komutanlarından birisidir. Lakin komutan olmadan evvel ilim mahfillerine düşkündür. Hatta sultan olduktan sonra da otağı ilim meclislerine dönüşür.  Ulema ile sufilerle düşüp kalkar. Gençliğinde ise ilim meclislerine gider ve buraların müdavimi hatta tiryakisidir.  Lakin bu hususta amcası onu ilim meclisleriyle birlikte askeri meclislere de taşır. Asker olmaya yönlendirir.

Selahaddin Eyyübi amcasından kurtuldukça ilim meclislerine devam etmektedir. Lakin amcası onun askeri meclislerden koptuğunda arar bulur ve yeniden askeri meclislere irca ve sevk eder.  Bu hususta Şirkuh’un tavrı tamamen Akşemseddin’in tasarrufuna  benzemektedir.  Amcası Şirkuh onda bir cevher keşfetmiştir ve bu cevher sevkü’l ceyş kudreti ve idari kabiliyettir. Bunun sönmesini istemez. Zira ilim meclisleri de lazımdır lakin oraların Selahaddin Eyyübi’den başka müdavimleri ve talipleri vardır.  Fakat askeri cenah ve saha da boş kalmamalıdır.  Selahaddin Eyyübi ilim meclislerinden kopsa da gönlü orada kalmıştır. Orada aldığı lezzeti hiçbir yerde alamamaktadır. Onun komutanlığı ve askerliği zorakidir. Gönlünde yatan melekut sultanlığıdır. Onu askeri ve idari sahada başarılı kılan hususta aslında ilmiye mensubu olma yatkınlığıdır. Ondaki eşsiz terkip budur.

*

Çünkü ancak ilmin ve ulemanın kıymetini bilen sultan saltanatın hakkını verebilir.  Lider ne kadar dahi de olsa manevi tarafı yoksa bu onu ancak fiziki cephede başarılı yapar. Lakin metafiziki cephede yaya kalır ve başarılı olması mümkün değildir.  Yani iyi idare bir terkip meselesidir. Hazreti Ömer serttir ve sertliği şikayet meselesidir. Lakin hikmetle mücehhez oluşu onu kıvam sahibi yapmıştır. Dolayısıyla tek meleke değil ancak bir terkip insanı başarıya götürebilir. Hilm tek başına iyidir lakin bir idarecide zaafa dönüşebilir. Keza yontulmamış sertlik de aynısını yapar. Yumuşaklık çevresi tarafından suistimale neden olur. Sertlik de düşmanlar tarafından istismara vesile olur.  Veya insanların etrafından uzaklaşmasına neden olur.

Fatih Sultan Mehmet Han da Selahaddin Eyyübi gibidir.  Akşemseddin gibi birisiyle teşerrüf etmesiyle bahtiyardır. Zira Akşemseddin melekut sultanıdır.  Şan, şöhret ve mansıba metelik vermez. Bundan dolayı İstanbul’un fethinden sonra Gölcük’e çekilmiş ve tekkesinde münzevi ve melekute bağlı olarak yaşamaya başlamıştır. Gençlik günlerinde Akşemseddin Fatih’e göz kulak olmakta ve ona seyrü sulük öğretmektedir.  Fatih bu hayata kendisini kaptırır. Zira sufilerin dediği gibi manevi hayatta büyük bir haz vardır. Bu haz dünyada başka hiçbir şeyde yoktur. Bunu yakalayan bir daha dünya nimetlerine bakmaz.

Fatih de dünyadan çekilmek ve kendisini maveraya ya da melekut alemine adamak ister. Amşemseddin ona çıkışır ve insanlara hizmet etmenin en büyük mertebe oluğunu söyler. Netice itibarıyla, büyüklerin söylediği gibi seyrü sülük şahsi bir kemalattır. Bu da lazımdır. Lakin şahsi kemalat adına halkın hizmetini bırakmak da uygun değildir. Gönül inziva ister lakin mülk de nizamat ister.   Manevi lezzetler karşısında Fatih bir ara dünyadan ve siyasi dünyadan kopmak ve tecerrüt etmek ister. Aynen Selahaddin Eyyübi gibi davranır lakin meleküt sultanı Akşemsid bu isteğine set çeker.  Kısaca her mülk sultanı melekut sultanı olamaz. Tersi de doğrudur. Mülk ile meleküt sultanlığını kendinde cemedenler ise zülcenaheyndir( iki kanatlı) ve kibrit-i ahmer gibidir. Ancak bu iki makamı cem edenler Fatih ve Salahaddin Eyyübi gibi nadir şahsiyetlerdir.  Onların bu terkibi fütuhatın kapısını açmıştır.  Bu sayede birisi Kudüs’ün diğeri  de İstanbul’un fatihi olmuştur.  Onlar günümüzün ifadesiyle bilge krallardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum