Ahir zaman tarzı eğitim, üretim ve sosyal sonuçları

Şehir toplumun yuvası ise ev veya aile de fertlerin çatısı, yuvası ve barınağıdır. Onları bir araya getiren yapıdır. Aile ve şehir sıcaklığı ve kaynaşma potası olması oranında fertlere mutluluk kazandırır. Haneler ve şehirler şefkat ve merhamet ile şenlenir. Günümüzde ‘megakent’ tabir edilen çılgın şehirler ise sükunet değil gerilim üretmektedir. Muhammed Esed şarka gitmeden evvel Berlin gibi Batı şehirlerinde gözlemlediği üzere yüzlerde mutluluktan eser bulamaz. Zira şehirler büyük ve insanlar dağınıktır.

Petrol üretiminin artması üzerine Körfez ülkelerinde ve Arap ülkelerinde yapılaşma veya kentleşme yarışı başlar. Boynuz kulağı geçer. ABD dikey kentleşmeye son verir. Avrupalılar daha insani şehirler üretmeye gayret ederler. Lakin kertenkele misali Müslümanlar Batı süreci durdursa bile boynuz kulağı geçer misali Batı’nın bıraktığı yerden yollarına devam ederler. Şimdi çarpık şehirler Meksika gibi medeniyetin uğramadığı veya periferisine kalan, düşen ülkeler ile bir de İslam ülkelerinin payına düşmektedir. Sadece görmemiş baldırı çıplak çobanlar değil kimi ‘İslamcılar’ da büyük belediyelerin başkanı olarak seçildiklerinde megakent edebiyatına kendilerini kaptırmışlar, ardından Safir gibi binaları besmele ile açmışlardır.

Bu meftuniyet nedeniyle Mısır gibi ülkelerde çarpık olmayan bir şehir kalmamıştır. Şehirler apartmanlar ile çevrili ve çarpıktır. Bu nevzuhur İslamcıların nereden çıktığı, hangi kaynaktan beslendiğini bilmiyoruz ama geçmişte Mavera gibi dergilerde mimari tarza önem atfedilmiş ve balkonun da göbek gibi bidat ve Batı kaynaklı olduğu vurgulanmıştır. Ama megakentlerin varisi İslamcılar haline gelmiştir. Hazreti Aişe’den mervi bir söz vardır. ‘İslam’da çıkan ilk bidat, göbektir’ diye. Son bidat da binaların göbeği olan Batı devşirmesi balkon illeti olsa gerek.

Balkon mahremiyeti kaldıran, teşhir unsuru bir gelenektir. Cumbalı evlerin yerini zamanla balkonlu evler almıştır. Evlerin çarşafı veya mahrem tülü cumbadır. Eskilerin deyimiyle bir sünnet giderse yerine bir bidat gelir ve alır. Cumbalı evlerin yerini maalesef balkonlu evler almıştır. Mavera gibi dergiler geçmişte, -İslamcılığın furya halini almadan evvel- balkonların ithal bir medeniyetin ürünü olduğunu ifade etmişlerdir. Roger Garaudy kapitalizmin önemli hasımlarından birisiydi ve modern şehirlerde mabetlerin yerini AVM/alışveriş merkezlerinin aldığını söylemiştir. Eskiden mabetlerin tavaf edilmesi gibi günümüzde alış veriş yerleri tavaf edilmektedir. Geçen yıllarda AVM’lerin hafta sonlarında tatil olması fikrine ilk karşı çıkanlar maalesef dindar kesimler veya kitleler olmuştur. Kapitalizmi en son keşfeden dindarlar, onun esiri, meftunu hale gelmişlerdir. Dindar sayılan iktidarlar döneminde umulduğu ve öngörüldüğü gibi dindar kitle ile rejim ve rejimin ötesinde kapitalizm barıştırılmıştır. Fiiliyatta İslami kesimler Batılı değerlere olan rezervlerini kaldırmışlar veya en azından yumuşatmışlardır. Kertenkele deliğinden onlar da geçmişler ve sıralarını savmışlardır. Kendini ıslah edemeyen zaten başkalarını ıslah edemez

Hukukçu Lütfi Bergen Aylık (dergi) ile yaptığı söyleşide şehirleşmenin veya kentleşmenin ya da tali olarak apartmanlaşmanın bazı mahzurlarına değiniyor.

“1980 öncesinde köyden kente göç ile birlikte umulan neticeler alınamadı. 1980’lerden itibaren başka bir modernleşme programı uygulandı. Üniversite sayısı arttırıldı, gecekondular yıkılarak apartmanlaşma süreci başlatıldı. Amaç (aileyi ve toplumu ayakta tutan) mahalle/imece yapılarının ve ailelerin dağıtılması (çözülmesiydi). Çünkü din, gelenek ‘aile’ içinde doğar, İlah ve ahlak ‘aile’de serpilir, kendisini gösterir. Dikkat edilirse tüm peygamberler ‘aile’ vurgusu yapmıştır. Avrupa ve Batı’nın kapitalist genişlemesi için ‘aile’ dejenere  edilmeliydi…”

Açık toplumun açılımları arasında ekonomik düzenin dışında sosyolojik olarak ailenin çözülmesi de vardır. Mahir Kaynak’ın bir zamanlar söylediği gibi PKK bile modernleşme aracı olarak kullanıldı ve onun üzerinden yerleşik ve dinle barışık feodalite yerle bir edildi. Böylece toplum köklerinden koparıldı. Köklerinden koparılmış şehirlerde ve apartmanlarda yaşayan kalabalıklar aile değerlerinden uzaklaştı ve bu suretle kayıtsız beraberliklerin önü açıldı, kınından çıktı. Ekonomik yapı kayıt altına alınırken sosyal yapı kayıt dışı haline getirildi. Bu sebeple de eskilerin dediği tekerleme hali baş gösterdi: Bina, zina! Bina yani apartman kültürünün getirdiği aile ve toplumun birbirine yabancılaşması zinaya giden yolları ardına kadar açtı. Teknoloji ile bilgiye ulaşmak kolaylaşırken yine hem teknoloji hem de şehirleşme vasıtası ile karşı cinse ulaşmak basitleşti.  

Halbuki, İslam "zinaya yaklaşmayın yani yollarını kapatın" diyor. Fuhuş suçu 13 yılda yüzde 790, cinsel istismar ise yüzde 434 oranında artış kaydetmiş. Adeta bir sosyal çığ ile karşı karşıyayız. Toplum adeta bağından ve ağından boşalmış gibi.

Bunun temel nedeni günlük ilişki biçimine açık apartman tarzı, çarpık kentleşmedir. Necip Fazıl gibi iyimser destekçilerinin hilafına İbni Haldun ve Simmel Tönnies gibiler kentleşmenin ahlaki değerleri erittiğini, çözdüğünü ve çökerttiğini keşfetmişlerdir. Necip Fazıl ile İbni Haldun’un görüşlerinin sağlamasını bugün yaşayarak görmüş bulunuyoruz (Aylık, Kasım 2019, s:30). İbni Halduncu mantığa göre şehirleşme yozlaşmanın ve türefin son perdesi ve raddesidir.  

Cibril hadisinde bu meseleye ana hatlarıyla temas edilmiştir. Şehirleşme, apartmanlaşma ile birlikte eğitim tarzı da batı fodulu haline gelmiştir. Hadiste ilgili bölüm şöyledir: O zat (Cebrail), "Bana kıyametten haber ver?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.) "Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir." buyurdular. "O halde bana alâmetlerinden haber ver." dedi. Peygamber (s.a.s.), "Kadının, câriyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir." buyurdu.

Burada apartmanlaşmadan söz edilmektedir. Bunu da en sıradan ve değersiz insanlar yapacaktır. Zaten ahir zaman değersiz insanların yüceldiği ve ayakların baş olduğu bir çağdır. Ruveybida sıfatıyla anılan değersiz insan kamuda söz sahibi olacak kök salacaktır.

1970’li yıllarda İslam dünyasında kentleşme tavan yapmıştır ve gecekondular yerine dikey mimari ve gökdelenler almıştır. Toplumsal çöküntü onu takip etmiştir. Hadiste ahir zaman alametleriyle alakalı ‘çoban sıfatlı insanların gökdelen dikecekleri’ ifadesi, yaşanılır vakıa ile ortaya çıkmıştır ve hiçbir iltibasa yer kalmamıştır. Bununla birlikte ahir zaman alametleriyle alakalı ikinci şıkta yani kadın veya cariyenin efendisini doğurması pek anlaşılamamıştır. Yorumu gerektirmiştir. Ancak modern dönemler hadisin yorumuna ışık tutmuştur. Yani zaman kapalılığını tefsir etmiştir. Benzetmede veya ifadede biraz kapalılık vardır. Lakin günümüz alimleri bu kapalılığı gidermiş, çözmüştür. Bunlardan birisi de el Habib Ebubekir adlı Hadramut’lu alimdir (https://www.youtube.com/watch?v=Rmj_n1w9koo). Burada cariye kadın manasınadır. Zaten günümüzde cariye sıfatına uygun kadın tipi kalmamıştır. Burada cariyeden maksat kadındır, statüsü düşük veya düşürülmüş annedir. Bir de hadiste geçen ‘rabbetaha’ sıfatıyla anılan kadın vardır. Tercümede ‘sahibesi’ olarak ifade edilmektedir. Efendi anlamındadır. Ahir zamanda anne veya anneler doğurduğu halde doğurduklarından daha aşağı mertebede muamele göreceklerdir.  

Doğurulanları doğuranlardan üstün kılan nedir? Eğitim ve üretim tarzı ve seküler müfredat! Eğitim ve üretimde bir altüst oluş yaşanacaktır ve bu altüst oluş değerlendirmede de bir altüst oluşu meydana getirecektir. Seküler eğitim yoluyla, nedeniyle doğurulanlar eğitim yoluyla saygı göstermek zorunda oldukları anne babalarına racih, üstün olacak ve onların efendisi haline geleceklerdir. Halbuki İslam dairesinde bir kişi ne kadar alim olursa olsun anne babasına saygısızlıkta bulunamaz! Aldıkları eğitimle anne babalarını beğenmeyecekler ve onlara üstünlük taslayacaklardır. Aldıkları eğitim hukuk yerine ukuku yani anne babaya isyanı veya üstünlük taslamayı getirecektir. Manevi gurbet döneminde dindarlara gerici veya mürteci muamelesi yapılacağı gibi aynı zamanda anne babaya da geri kafalı ve eskiyi temsil eden kimseler nazarıyla bakılacaktır. Yeni nesil modern eski nesil ise arkaik sayılacak ve tanımlanacaktır.

Keza üretim de öyle olacaktır. İstihdama veya üretime katılan kadın evdeki annesinden kıymetli sayılacaktır. Böylece değerler hiyerarşisi altüst olacaktır. Apartmanlaşmayla birlikte oluşan şehirlerde İslam karakteri kayboluyor. Şehirler minare merkezli olmaktan çıkıyor gökdelen merkezli hale geliyor. Şehrin silüeti değişiyor. Şehrin alemi minareler iken büyük binalar haline gelmiştir. Ali Şeriati İslam şehrini anlatırken ortasına bir cami ve çarşı kondurur. Çarşı çalışmayı cami ise ibadeti temsil eder, çağrıştırır.

Şehir cami merkezli Müslüman ise ibadet merkezlidir. Ahmet Haşim’in ifade ettiği gibi saati namaz saatlerine ve ibadete göre ayarlıdır. Bugün ise bu ayarların hepsi bozulmuştur. Şehir cami merkezli, Müslümanın hayatı ise namaz merkezli olmaktan çıkmıştır. İslami eğitim de marifetullah merkezlidir ve Allah’a götürür. 20’inci yüzyıldan itibaren ise izml merkezli veya dünya merkezli ve yaşam odaklı hale gelmiştir. Bu eğitim anlayışından etkilenen yeni nesiller ve kuşaklar ise baba ve annelerine yabancılaşmaktadır. Apartmanlar şehirlerin insana yabancılaşmasını getirdiği gibi eğitim programları da ailenin birbirine, köklerine yabancılaşmasını beraberinde getirmektedir.  

Ahir zaman tarzı çalışma ve eğitim biçimi çoluk çocuğu ‘ukuk ve ak’ yani asi hali getirirken kadını da kocasına karşı yabancılaştırmakta ve nişaz veya nuşuz denilen serkeşliği götürmektedir. Bu batının içimize saldığı bir hastalıktır ve bütün kesimler bundan sorumludur. Hadiste belirtildiği gibi bu eğitim ve üretim sistemi sonucu, başlar ayak ayaklar baş haline gelmiştir. Yeni eğitim, üretim sistemi ve ona eşlik eden hukuk düzeni çocuğu ebeveyninin patronu ve kadını da eşinin amiri haline getirmiştir.

Bu çarpık gelişmelerin sonucunda toplumda ve mimari de bir deprem yaşanmıştır. Tevbe ile bunun önü alınabilir ve bir kısım sonuçlarından kurtulmak mümkündür. Nitekim, Rum suresi 41’inci ayette buna dair ikaz ve tavsiye yapılmaktadır:

"İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor."

Sofi birisine, ‘bu güzel ahlaki nereden kazandın?’ diye sormuşlar. Cevabı şu olmuş: Ahlaksızlardan… Karşılaştığım kötü muamele ve ahlaksızlık örnekleri bana ahlakın değerini ve gereğini öğretti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum