Medine Vesikası’ndan İslam Birliğine

İnsan melekler kadar saf ve temiz de olabilir, şeytanlar kadar yoldan da çıkabilir hatta şeytana pabucunu bile ters giydirebilir; hem iyilik de yapabilecek, kötülük de işleyebilecek özelliktedir. Aynı zamanda duygularını, tutkularını ve heveslerini kontrol altına alabilecek akıl ve vicdana da sahiptir.

Bu nedenle insana sorumluluklarının, yaptıklarından dolayı da hesaba çekileceğinin tekrar tekrar hatırlatılması ve iyice öğretilmesi gerekir. Çünkü insan unutur, kontrolden çıkar, nefsinin kölesi olur.

Tevhid inancı, insanın aklını, ruhunu ve duygularını kontrol etmede en büyük tesire sahiptir. Toplumsal olarak da bu böyledir. Aksi durum, hem ferdî, hem de toplumsal çöküşü ve çözülmeleri beraberinde getirecektir.

İnsandaki baskın duygular, kontrol altına alınmadığı takdirde eneler kabarır, topluma da sirayet eder, toplumsal eneye ve asabiyete dönüşür, hastalıklı bir durum ortaya çıkar. O zaman tahakküm, zulüm, baskı, adaletsizlik ve hoşgörüsüzlük kol gezmeye başlar. Masum ve mazlumların gözyaşları ve kanları üzerine saadet kurulmaya çalışılır. Bunun da ne kadar saadet getireceği meçhuldür.

İnsanın bir azası hasta olunca, diğer azaları hep birden onun yardımına koşar, iyileşmek için elinden ne geliyorsa yapar, bütün bedeni, aklı, fikri, birlik içinde hareket eder. Bunun gibi, fert olarak kötü hasletlere karşı da bu birliğin sağlaması önemlidir. İnsanın, kötü yönlerine müsâadekâr olması, birçok iyi yönlerine zulmetmesi anlamını taşır. Aynı şekilde toplum hayatında da buna müsaade edilmemesi, zulme ve adaletsizliğe karşı, haklı hakkını alıncaya kadar, tek bir el gibi, birlik ve beraberlik içinde olunması gerekir. Çünkü birlikte, maddi manevi çok menfaat vardır.

Toplumda ticari ve idari güç sahibi olma, müsbet yönde kullanılırsa, elbette büyük bir kazanımdır. Ancak bu gücü, kaybetme ve zarara uğrama endişesi, çoğu zaman insanların, hakikate karşı cephe almalarına, alay konusu yaparak yıpratma ve perdeleme yollarına gitmelerine sebep olmaktadır. Küresel anlamda İslamafobi buna misal verilebilir.

Küresel güçlerin, menfaatlerine dokunacak ticaret yollarını ve metalarını kaybetmemek için, İslam dinini terörle yan yana göstererek hakikatleri gizlemekte ve kendi besledikleri teröristlerle İslam beldelerini kana bulamakta olduklarına, son zamanlarda bütün insanlık acı bir şekilde şahit olmaktadır.

Bu durum Peygamberimiz (asm) zamanında da pek farklı değildi. İslamın yayılmaya başladığı ilk yıllarda bile inanç meselesinden ziyade, perde arkasında ticari ve siyasi güç kaygıları yatıyordu. Bütün bu baskı ve zulümlere rağmen, Rasulullah (asm) “ümmet” kavramı üzerinden İslam birliği ve devlet kurma yolunda büyük mesafe katetmiştir. Medine Vesikası bunun en güzel delilidir.

Medine Vesikası’nda toplumsal birliği sağlama adına müşrik, Yahudi ve Hrıstiyanlara da yer verilmiş, herkesin bağlı kalması istenmiş, sonuçta gerekli uzlaşma sağlanarak büyük faydalar sağlanmıştır. Bu vesikaya Arap asıllı olmayan, “asil ve üstün ırk” iddiasında bulunan azgın Yahudiler dâhil edilmemişler, Bedir savaşından sonra da bunlar, Medine dışına çıkartılmışlardır. Böylelikle Peygamberimiz (asm) hâkim güçlere ve sınıflara rağmen, bütün Hicaz bölgesinde ittihad-ı İslamı temin etmiştir.

Medine Vesikası, meslekler ve meşrepler, hatta dinler ayrı bile olsa, İslam çizgisi etrafında buluşmanın mümkün olduğunu göstermektedir.

Günümüz İslam siyaseti de buna göre şekillenmelidir. Önemli olan barışı sağlamak, zalimlerin ve haksızların karşısında güçlü durabilmektir. Zalimlerin bu denli saldırgan ve acımasız oluşları, ümmetin acziyetinden ve suskunluğundandır. Aç canavara karşı muhabbet beslemek merhametini değil, ancak iştahını açar. Bir de diş ve tırnağının kirasını da istetir.

Düşman ayağını boğazımıza dayamışsa, merhametsiz yüzüne tükürmek, en şerefli ve izzetli bir iş olacaktır.

Ne yazık ki, “Zalimlerin hayâsız yüzlerine” tükürmek sadece Gazzelilere kalmış durumda.

Lanet okumaktan ve boykot yapmaktan daha fazla şeyler yapılmalı.

Ticari yaptırımlar da elbette çok önemli.

Batı dünyasının halkları da tam tavına gelmişken İslam Birliğinin önündeki engeller ve eksiklikler ortadan kaldırılarak, bir an önce, küresel barışın yolu kalıcı olarak inşa edilmelidir.

Bu lanetli kavmin ayaklarına, ancak bu şekilde pranga vurulabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
13 Yorum