İslam medeniyetinin insanlığa armağanı: Çok yönlü başhekim talebeleri

-Bu yazının okunma süresi 10 dakikadır-

Abbasi Devletinin Başkenti olan Bağdat’ta, Buhara, Semerkant ve Hive ile İslam medeniyeti‘ nin ilk eğitim kurumlarından olan Kurtuba Üniversitesinde yetişen doktorlar aynı zamanda felsefecidir, sosyologdur, psikologdur, şair ve ediptir, müzisyendir, ilahiyat bilginidir, hafızdır, hukuk adamıdır; çok lisan bilen ve çeviriler yapan filologlardır.

Türkistan İslam medeniyetinde yetişen eser sahibi bilginler ilim ikliminin çok yönlü komandolarıdır.

Batıda Katolikler çocukları kiliseye götürür onlara ekmek yedirir şarap içirirlerdi. “İşte artık Prophet İsa-İsa Peygamber senin içinde, sen bir Hristiyansın!” derlerdi.

Sinir ve Ruh hastaları için “Vücuduna şeytan girmiş derler ve o hastayı Paris ve Londra’nın şehir meydanlarında çıtır çıtır feryatlar içinde yakarlardı.”

Yine Katoliklerde temizliği reddeden mezhepler vardı. Avrupa’da “temizlik günahtır” diyen mezhepler vardı. Granada’ yı 1492’de anlaşmayla teslim alan Kastilya Kraliçesi Pasaklı İzabel 50 yıllık ömründe beş çocuk doğurdu ve sadece iki defa yıkandı.

Endülüs’te yaşanan tıbbi gelişmelerin yanında Ortaçağ Avrupa’sında onursuz bir meslek ve vahşet olarak kabul edilen tıp doktorluğu giyotin cellatlığıyla aynı tutulurdu.

1163 yılında Katolik Kilise meclisinin aldığı kararla doktor yetiştiren tıp fakülteleri kapatılmıştır.

Koruyucu hekimlik, hijyen, psikoterapi ve rehabilitasyona öncelik veren İslam kültürü insan sağlığını merkeze almıştır.

Avrupa’da tıp okulları kapatılırken aynı yıllarda dünyada ilk Sinir ve Ruh Sağlığı Hastanesi Halep’te 1157 yılında Nureddin Mahmut Zengi tarafından açılmıştır. Kuş sesi, su sesi ve kanun sesi ile hasta tedavi ettiler. Bu enstrüman bazen ud veya ney oldu. Kurtuba’da açıldı. Sivas-Divriği’de 1228 ve 1488 yılında Edirne’de Sultan Beyazıt külliyesi içinde açılıp hasta tedavisini sürdürdü.

Avrupa asırlarca süren Katolik bağnazlığının skolastik ve Doğmatik cehalet batağında bir dönem yaşamıştır. Bu anlamda Müslümanlar için bir ortaçağ yoktur.

İslam coğrafyasında gelişen tıp ilmine paralel olarak laboratuvar ve klinik testlerle yeni eserler yazılmaya başlandı.

Endülüs laboratuvarlarında sülükten elde edilen ve pıhtılaşmayı önleyen Heparin ile damar hastalıkları tedavi edildi. Dünyada yaygın olan verem hastalığının bulaşıcı olduğu belgelendi. Endülüslü Hekim El-Katip çevre temizliği ve hijyenin insan sağlığıyla doğrudan ilgisini anlatan kitabını kaleme aldı.

Kurtubalı Tabib İbni Meymun Astım Bronşiali ve Hemoroidi tedavi etti. Filozof ve Hukuk adamı İbni Rüşt gözde retinayı tarif etti ve çiçek hastalığını tedavi etti. Sevilla’da doğan İbni Zuhr riskli bir cerrahi girişim olan trakeotomi yaptı. Patoloji, hijyen ve telapati üzerine eserler yazdı.

Endülüs İslam medeniyetinde Dünya çapında buluşları olan ve kitapları değişik ülkelerde okutulan Göz hekimi Dr. Gafiki, Dr. Ebul Kasım Zehravi, İbni Rüşt, İbni Hazm ve Sultan Salahaddin Eyyubi’nin doktoru Meymonides’i sayabiliriz.

Endülüs şehirlerinde kuyu suları sirke ile dezenfekte ediliyordu. Çünkü Enterobakter asit ortamda üreyemezdi. Bu uygulamayla halk tifo, paratifo ve Gastrintestinal hastalıklardan korunuyordu.

Kurtubada İmuprofen yani Antiflojistik Selvi’den, Aspirin de söğüt yaprağından üretiliyordu. Antibiyotik biliniyor ve kullanılıyordu.

Şimdi İslam medeniyetinin ilme ve fenne yön veren muhteşem örnek talebelerine bir bakalım.

DR. GAFİKİ

Kurtuba’da doğdu, yaşadı ve yine aynı şehirde 1165 yılında vefat etti.

Bu Üniversite şehrindeki Daruşşifalarda okudu. Çok ilgi duyduğu göz ve göz hastalıkları konusunda teorik ve tecrübi bilgileri Endülüslü üstadlardan öğrendi.

“Katarakt” yani Arapçası “Sitarul Ayn”dır; “gözün önündeki örtü” denir. Diğer ismiyle El Ma’nazul Ayn (Göze inen su) denir. Bu su mercekte toplanır ve görüntüyü bulanıklaştırır.

Dr. Gafiki “Gözlük”ün mucididir. Yazdığı eser değişik dillere tercüme edilmiştir.

Her dilde Gözlük kelimesi Göz’den türetilmiştir.

Mesela Türkçe Göz-Gözlük, Arapça Nazar-Nazzare, Almanca Avgın-Avgın Brille’dir. Fakat İspanyolcada değişiyor.

İspanyolca Ojo göz demektir. Fakat Gözlük Gafas’tır. Gafas gözlük demektir. Gafas mucidi olan Dr. Gafiki’nin adından türetilmiştir.

Günümüzde Türkçeye çevrilen “Göz Doktorunun Rehberi” adlı kitabıyla bu Endülüslü tabip aramızda yaşamaktadır.

Dünyada ilk Katarakt ameliyatını yapan göz doktoru unvanı Gafikiye aittir. Ayrıca yaygın bir göz hastalığı olan Tavuk Karasını da tedavi etmiştir.

EBUL KASIM ZEHRAVİ (935-1013)

İspanyollar ona Albucasis derler.

Tıp Tarihinde ilk defa Kulak-Burun Boğaz ameliyatları yapan Endülüs İslam Kültürünün yetiştirdiği bir cerrahtır. Vücudun anatomik ve organik bütünlüğünü bozan cerrahi müdahalelere karşı oldukları halde, mecburi hallerde de ustaca girişimlerde bulundular.

Hatta gelişen cerrahi metotlarını bağımsız ihtisas alanı haline getirmiştir. Adli Tıbbı ilgilendiren şüpheli vakalarda ölüm sebebini tespit etmek için ceset üzerinde otopsi yaptı.

Ebul Kasım Zehravi’nin yazdığı “Tıbbi Cerrahi El Kitabı” tıp eğitiminde tercihen okundu. Avrupa dillerine defalarca çevrildi.

Rönesans dönemi ve sonrası dahil Endülüs İslam Medeniyetindeki Tıp İlmi, bütün Avrupa tıbbının ilerisindeydi.

Dr. Ebul Kasım Zehravi hazırladığı doğal antiseptik solüsyonlarla ameliyat alanında tıbbi temizlik yapabiliyordu. Cizenya adlı bitki ekstresiyle lokal ve genel narkoz yapıyor ve müdahalelerde ağrı duyurmuyordu.

Ebu Kasım Zehravi, ameliyat alanını Gümüş Nitratla temizliyor ve steril hale getiriyordu. Kendi bulduğu “Maddeu-s Safra” adlı solüsyonla Bistüri, Klemp ve ekartör gibi operasyon aletleri dezenfekte ediliyordu. Ebul Kasım geliştirdiği muayene metoduyla Böbrek taşının lokalize olduğu darlığı tespit edebiliyordu.

Tıp tarihinde ilk böbrek ameliyatını gerçekleştiren cerrah Ebul Kasımdır. Yaptığı operasyonlara uygun yeni tıbbi cerrahi aletler geliştirmiştir. Bulduğu ve kullandığı tıbbi aletlerin şemalarıyla anlattığı kitapları genç hekimlere rehber olmuştur.

Kızamık ve Kabakulak hastalıkları üzerinde yaptığı bilimsel araştırmalar bugün dahi aşılamıyor.

El Tasrif” adlı ve otuz ciltlik eseriyle Ebul Kasım bize asırların ötesinden seslenmektedir.

Ebul Kasım İstanköylü Hipokrat ile Bergamalı Galen’i övgüyle anlatır. Ebul Kasım Tıp Tarihinde Cerrahların Babası kabul edilir. Ebul kasım Zehravi farklı operasyonlar için yeni enstrümanlarla hiç denenmemiş yeni metodlar geliştirdi.

Ebul Kasım Dünyada İlk Estetik Cerrahi Müdahaleyi Başarıyla Uygulamıştır.

“Endülüs coğrafyasında yaşayan iri kara karıncayla temizlenmiş cilt üzerindeki yara dudaklarına getirip, iki tarafı birbirine kavuşturarak ısırdığında ilk dikiş atılmaktadır. İnce bir makasla karınca boynundan kesilir. Estetik dikiş atılmış olur. Bir hafta sonra da dikişin tamamı temizlenerek iz bırakmadan estetik dikişler atılmış ve yara kapanmış olur.

FARABİ’DE MÜZİKLE TEDAVİ

Müzik duygu ve düşüncenin seslerle ifadesidir. Hayatımızda güçlü iletim aracı olan Müzik, yalnız ruh sağlığı bozuk olanlara değil, normal insanlar için de şifa kaynağıdır. Evrensel özelliğe sahip olan Müzik, insanlığın dünyadaki tek ortak dilidir. Genelde müzik insana yaşama sevinci ve heyecanı verir.

Antik Çağlardan günümüze kadar Müziğin insan sağlığı için olumlu etkileri bilinir.

Müzikle hastaların tedavisinin tarihi kökeni M.Ö. 1000 yılına kadar uzanır. Hem bir Kral hem de Peygamber olan Hz. Davut Aleyhisselam Kral Saul’un Depresyon Hastalığını tedavi etmek için güzel sesiyle Mezmur okumuş ve aynı zamanda Mizmar adlı müzik aletini çalmıştır.

DEDE KORKUT’UN MÜZİKLE TEDAVİSİ

İslami dönemde ilk efsanevi kahraman Dede Korkut’tur. Dede Korkut yahut Korkut Ata, Kara Hoca’nın oğludur. Destansı hikâyeleri halk arasında anlatılır. Nasihat veren öğüt veren bir bilgedir. Kopuz çalarak hasta tedavi ederdi. Hastanın iyileşmesi için de Dua ederdi.   

TIP AKADEMİSİ CÜNDİŞAPUR’DAN BAĞDAT’A TAŞINDI

İstanbul’dan iki defa sürülen Nasturiler tarafından İran’da ve Cündişapur şehrinde MS. 490’da kurulan Tıp okulunun Müslümanlar tarafından tanınan ilk mezunu Taifli Haris bin Kelede’dir.

Gençliğinde Resulullahı tedavi etmiştir. Uhud Okçusu sahabe Sa’d bin Ebi Vakkas’ın omuz ağrısı şikâyeti başlayınca Resulullahın ilk tavsiyesi Tabib Haris olmuştur.

Tabib Haris, Hipokrat Tıbbını Arap yarımadasına ilk getiren hekimdir.

Abbasiler döneminde Başkent Bağdat bir ilim, kültür ve san’at merkezi olmuştur. Cündişapur’dan Bağdat’a taşınan Tıp Merkezinin başına Cündişapurdan yine bir Nasturi olan Tabib Cebrail Behtişu getirilmiştir. Abbasi halifeleri, Harun Reşit’ten Me’mun ve Mu’tasıma kadar İlim yuvası medreseleri ve yetişen İlim adamlarını daima desteklediler.

İslami dönemde ve özellikle Abbasi Devleti başkenti Bağdat’ta Ebubekir Razi ile Kindi, Tabib Kufi ve hekim İbni Nefis gibi evrensel Bilim metoduyla yetişen hekimler Tıp Tarihinde adı geçen otoritelerdir. Bu hekimler İslami dönem tıbbının ilklerindendir.

Ürdün arazisindeki Kerek kalesinde 1233 yılında doğan Tabib Kufi, Eyyubi Devletinin saray doktorudur. Nureddin Mahmut Zengi’nin Şam’da açtığı Nuriye Medreselerinde eğitim görmüştür. Tıp tarihinde ilk defa Kapiller-Kılcal damarları yazdığı eserde tanımlamıştır. Memluk Ordusunun Harp cerrahıdır. Haçlı Seferlerinde yaralanan Müslüman askerleri tedavi etmiştir.

Hekim İbni Nefis, Kan dolaşımı üzerine yaptığı tarihi çalışmasıyla tanınır. Tıbbın babası bilinen Hipokratın günümüze ulaşan eseri “İnsanın Tabiatı” içindeki bazı açıklamalara itirazı vardır. Deneysel bilgisinden emin olan İbni Nefis, Hipokratın eserine şerh yazmıştır. Tabib Galen’in teorik düşüncelerine yanlış olduğu konusunda kendi eserinde düzelterek cevap vermiştir.  

El KİNDİ (801-873)

Asıl adı Ebu Yakub İshak el Kindi’dir.

Düşünce adamı-Filozof kimliği öne çıkan Kindi, Bağdat ilim ortamının yetiştirdiği, zengin bir aileye mensup olup, çocukluğundan itibaren iyi eğitim görmüş bir aristokrattır. Kindi, yazdığı “Müzik Risalesi” kitabıyla Psikofizyolojinin kurucusu olarak bilinir.

Psikofizyoloji fiziki etkenlerin insan ruhunda ortaya çıkardığı etkiyi ölçme bilimidir. Bu bilim Tıbbın bir bölümü olarak kabul edilir. Kindi böylece tedavi amaçlı Kullanılan ilaçların zararlı yan etkilerinin-Komplikasyonlarının giderilebileceğini belirtir.

İslam Düşüncesinde Musikiye dair eserleri günümüze kadar ulaşan ilk yazar Kindi olmuştur.

Bir filozof musikiye dair on eser yazmış fakat bunların yalnız dört tanesi günümüze kadar ulaşabilmiştir.

Kindi’nin düşünce sisteminde musiki, kozmozun bir ifadesidir. Ona göre âlemde mükemmel bir düzen vardır. Kindi bu düzeni insan organizmasıyla mukayese eder. Âlemdeki bu düzen ile musikideki seslerin uyumu arasında bir ilişki olduğunu iddia eder.

Musikiye ait ritim ve nağme kavramları kozmoloji yani madde âleminden insan organizmasına ulaşan örneklerle açıklamaya çalışmıştır.

Felsefede Aristo’ya “Muallim-i Evvel” Farabi’ye ise “Muallim-i Sani” denir.

Fakat Müzikte Farabi “Muallim-i Evvel” unvanını hakketmiştir. Farabi Aristo’dan sonra Kindi’nin eserlerinden etkilenmiştir. Farabi Müzikte Makamlar ve Müziğin insan psikolojisindeki olumlu etkileri üzerinde durmuştur. İlim evrenseldir. Hiç kimsenin özel mülkü değildir. Evrensel bir bayrak yarışıdır. Bağdat’ta Halife Me’mun’un desteklediği bir ilim merkezi olan Beytul Hikme’de okuyup yetişmiştir. 270 adet kitap kaleme aldığı kayıtlıdır.

İBNİ HEYSEM (965-1040)

Basra’da doğdu. Kahire’de vefat etti. Eğitimini Bağdat ilim merkezinde yaptı. Fizik, matematik ve felsefe ile ilgili eserler verdi. Aristo, Galen ve Kindi’den etkilendi. Biruni ve İbn-i Sina ile akrandır, aynı yıllarda farklı şehirlerde yaşadılar.

Kahirede El Ezher Üniversitesinin kurucularından oldu.

Göz anatomisi, optik ve ışık üzerine test çalışmaları yaptı. Teorilerini kanıtlamak için deneysel çalışmalarını çoğalttı.   

Modern Optiğin babası kabul edilir. “Kitab el Menazır” “Optikler Kitabı” Günümüze kadar tercümelerle ulaştı. İlk kamera tasarımı güncellenmiştir. Yedi ciltten oluşan İbni Heysem’in bu kitabı Endülüs İslam Medeniyeti hekimlerinden Muhammed Gafiki’nin Katarakt ameliyatı ve ilk Gözlük buluşunda yol açıcı olmuştur.

İBN-İ SİNA (980-1037)

Asya’nın Medine’si olan Buhara’da doğdu, İran’da ve 57 yaşında vefat etti. Mezarı Hemedan’dadır.

İbn-i Sina on yaşında Kur’anı hıfzetmiş, On dokuz yaşında da büyük ve tanınmış bir tabip olmuştur. Orta Asya’nın ilk Müslüman Devleti olan Samanilerin Emirlik Kütüphanesinden yararlanarak kendini geliştirmiş ve eser vermeye başlamıştır. Laboratuvar ve Klinik test ve tecrübelerle güven vermiş ve şöhreti yayılmaya başlamıştır.

Tıp ilmini sistematize etmiş. İlimleri ikiye ayırmıştır. Birincisi İlm-i Ebdan yani Beden ilmi, Tıp ilmi. Diğeri de İlm-i Edyan. Sözel ve sayısal bütün ilimler, yani Hukuk, Matematik, Felsefe, Siyasal ve sosyal bilimler, İlahiyat, Şiir ve Edebiyat’ın tamamına ait ilimler.

İbn-i Sina çok etkilendiği ve hayran olduğu Farabi’yi bir hoca olarak örnek alıp kendisine rehber edinmiştir. Avrupalı düşünürler İbn-i Sina’ya “Filozofların Prensi” derler.

İbn-i Sina günümüze kadar ulaşan 250 adet kitap yazmıştır. Çok yönlü olan eserleri, Tıp, Felsefe, Hukuk, Matematik, Adab-ı Muaşeret, Psikoloji, Sosyoloji, İlahiyat, Şiir Edebiyat ve Müzikle ilgili olmuştur.

Müzikle ilgili eserlerini Ömrünün son on yılında ve İsfahan’da kaleme almıştır. İbn-i Sina üç ansiklopedik eserinde müziğe özel yer vermiştir. Özellikle Tıbbi eserlerde Müzik ayrı bir bölüm olarak belirgindir.  Avrupa Tıp Fakültelerinde beş asır okutulan El Kanun Fit-Tıp eserinde “Cevami’u İlmül Musika” müzik ve İnsan psikolojisine etkileri anlatılır.

El Kanun Fit-Tıb
Kitabuş-Şifa
Risale fin-Nefs

Ayrıca Yedi eserinde de Müzik ve Tıptaki yeri incelenmiştir.

İbn-i Sina’nın Şifa, Kanun, Kitabul Levaluk ve Müzik Sanatına Giriş (Medhal ila Sına’atil Musika) adlı eserleri günümüze kadar tarihi değeriyle ulaşmıştır.

İbn-i Sina’ya göre Tedavinin en etkili usullerinden biri hastanın akli ve ruhi gücünü arttırmaktır. Hastaya en uygun müziği dinletmektir. Onu sevdiği arkadaşlarıyla bir arada tutarak, çevresini sevimli hale getirince hastalığı yeneceği konusunda cesaretlendirmek şarttır. 

İbn-i Sina müzik notalarının insanların ruh hallerindeki-Psikolojik iniş-çıkışları temsil ettiğini deneysel olarak tespit etmiştir.

Müziği bize hoş gösteren o besteden çeşitli telkinler çıkaran idrak yeteneğimizdir. Müziğin bizde uyandırdığı yeni duygulardır.

İbn-i Sina başta Aristo, Razi, Farabi ve Biruni’nin fikirlerinden ve tecrübelerinden etkilendi.

EBUBEKİR RAZİ (834-932)

Razi, Melankolik hastayı önce meşguliyetle tedaviye çalışmıştır. Sonra da onun sevdiği bir dostuyla görüşüp-sohbet ettirmiştir.

Hastalar, balık tutarak, bahçe belleyerek ve müzik dinleyerek meşgul edilmiştir. Özellikle güzel sesle okunan gazel, kaside, şarkı-türkü dinlemelidir. Melankolik hastaların çoğu ancak bu metotla sıkıntılarından kurtulup tedavi olmuştur.      

Hekimliğe karar veren tıp öğrencileri için çok okunan, değişik düzeyde Dahiliye ve Cerrahi el kitapları yazmıştır. Birer Virütik hastalık olan Çiçek ve Kızamık hakkında eserler yazmıştır. Razi çok hasta tedavi eden iyi bir klinisyendir çok hazık bir tabiptir.

Düşüncelerini ve farklı felsefi görüşlerini açıklayınca ağır eleştirilere uğramıştır. Razinin bilgisinde ve Tıbbi metotlarından yararlanan İbn-i Sina onun konumunu tarif etmiş ve inceden eleştirmiştir. “Razi keşke zamanını vücut sıvılarını incelemeye ve yaraların tedavisi üzerinde çalışmaya ayırsaydı çok daha faydalı olurdu. O bilgi ve yeteneklerini aşan işlerle meşgul olmamalıydı!” Diyordu.

FARABİ (870-950)

Kazakistan’ın Farab köyünde doğdu. Babası samani Devletinin generallerinden biriydi. Mezarı Suriye’nin başkenti Şam’dadır.

Farabi seksen yıla sığan hayatında yüzün üzerinde eser vermiştir. Kendi zamanında İslam Medeniyetinin kültür dili olan Arapça yazdığı Medinetul- Fazıla ve Fususul-Hikem eserleri dünyada bütün dillere çevrilmiştir. Aristodan sonra gelen en büyük Filozof, düşünce adamı olan “Kitabul Musika’l Kebir” yani Büyük Müzik Kitabı, Müzikle tedavide bir alternatif Tıp Uygulamasının ilkidir.

Farabi Müziğin insan vücuduna ve insan ruhuna etkilerini inceleyen ünlü düşünürlerden biri ve en başta gelenidir. Farabi teori ve pratiğiyle müzikle özel olarak meşgul olmuştur.

Enstrümanlardan Kanun ve Ud Farabi’nin buluşlarıdır.

Ayrıca altı telli bir müzik aleti olan Şeştar’ı da ustalıkla çalardı. Farabi yazdığı “Büyük Müzik Kitabı” adlı eseriyle notaları ve makamlarıyla müziğin teorisini yazıya dökmüştür. Bu eserle Farabi Müziğin insan psikolojisi üzerindeki terapötik-tedavi edici etkisini öne çıkarmıştır.  

İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin Tıp Tarihi Kürsü profesörü Ahmet Süheyl Ünver, Filozof Farabi için “İbn-i Sina kadar olmamakla beraber Tıp ilmiyle meşgul olmuştur.” demişti. Sinir ve ruh hastaları üzerinde müzikle rehabilitasyon yapmıştır.

Farabi Hekim ve Hakim olmasına rağmen ilim çevreleri onun felsefeyle ilgili sıfatını ve unvanını öne çıkarır.

Osmanlı hekimbaşı Gevrekzade Hasan bin Ahmed (1801) yazdığı “Emraz-ı Ruhiye-i Nagamat-ı Musıkiyye” adlı eserini Farabi’nin İnsan sağlığıyla ilgili tecrübelerinden ilhamla kaleme aldığını söyler.

TABİB ŞUURİ HASAN EFENDİ (? -1693)

Üsküdar kabristanında medfundur. “Ta’dil-i Emzice” adlı eserinde Müzik yoluyla tüm hastalıkların tedavi edileceğini yazmıştır. Hekim Şuuri çok iddialıdır. ”Müzikten anlamayan bir hekim mesleğinde yeteneğini geliştiremez ve teşhise kadir olamaz.”

Tabib Şuuri, Tadil-i Emzice adlı eserinde Farabi’den atıfla belirli Makamların ve günün belirli saatlerinde etkili olacağını belirtir.

Hüseyni makamı sabahları, Nihavend öğlenleri, Buselik ikindin, Uşşak makamı da gün batarken etkilidir.

İnsanın psikolojik durumu günün her saatinde aynı formu koruyamaz. Dış tesirlerin etkisiyle değişikliğe uğrar.

Buselik makamı Kulunç ve sırt ağrılarına
Uşşak makamı Kalp, karaciğer ve mide hastalıklarına
İsfahan Makamı Zihin açan ve ateşli hastalıklara
Rast makamı Havale ve felce
Hüseyni makamı özellikle çocuklardaki Karaciğer ve kalp hastalıklarına

Bu iddialı bilgileri Tabib Şuuri’nin Ta’dil-i Emzice yani Mizaçların değişimi adlı eserden alınmıştır.

URUMİYELİ SAFİYUDDİN(1224-1294)

Eski adı Rızaiye olan Urumiye’de doğdu. İsfahan’da vefat etti.

Tarihi kaynaklarından Türk Musikisindeki makamların sağlığımız üzerindeki tesirini araştırmış. “Kitabul Edvar” onun eserlerinden biridir. Her makamın insana manevi bir lezzet veren tesirleri vardır.

Bazı Makamlar güç, kuvvet ve sevinç verir.

Mesela;

Uşşak, Buselik ve Neva makamları Türkler, Habeşler ve Zencilerin genetik hassasiyetine uygundur.

Rast, Nevruz ve İsfahan makamları kalbimize ince ve hoş bir sevinç bırakır.

Hüseyni, Zengule ve Rehavi Makamları dinlerken gönlümüze Gam, Keder ve üzüntü veriyor. Bazılarını ağlatıyor.

Günün belirli vakitlerinde belli makamların icra edilmesinin insan ruhunu dinlendireceğini, rahatlatacağını ve rehabilitasyon yapacağını psikiyatristler ve müzikologlar tarafından vurgulanmaktadır.

Her vakit rastgele makam icra edilmez.

HEKİMBAŞI GEVREKZADE HASAN EFENDİ (? – 1801)

Tedirgin, korku, kuşku ve Bunalımda olanların nabız ve tansiyon oranları değişir. Huzursuz hastalara değişik melodiler dinletir ve nabzı kontrol eder. Hastaya uygun olan müzik bulunur. Aynı şikayetleri ve hastalığı olanları bir araya getirir ve uygun müziği-şarkıyı dinleterek tedavi eder. Böylece gurup tedavisi yapılır.

Ruh ve sinir Hastalıklarının tedavisini anlatan “Risaletul Musıkiyye” kitabı Hekimbaşı Gevrekzade’ye aittir. Kitap Topkapı Saray Kütüphanesi’nde 571’e kayıtlıdır.

Risaletul Musıkiyye’de Ruh ve Sinir Hastalıklarının semptomları, etyolojileri-sebepleri, hastalığın Prognozu-seyri ve bunları müzikle nasıl tedavi edebileceklerini Farabi’den alınan örneklerle izah edilmektedir.  

İslam medeniyetinin olmasa da hak ve hakikatin Anadolu topraklarında İslam’dan çok önce yetiştirdiği Tıp Tarihinin iki yıldızı daha vardır: Hipokrat ve Galen.

Bu iki baştabipten söz etmemek de hakikate aykırı olur.

Tıbbın Babası olarak adlandırılan ve Tıp Fakültelerinden onun yemini ile Diplomalarımızı alıp mezun olduğumuz Hipokrat MÖ. 460 yılında İstanköy-Kos adasında doğdu. 90 yıl yaşadı. Ömrü boyunca Anadolu’da dolaşarak hasta tedavi etti ve tıp doktorları yetiştirdi. MÖ.370 yılında da Teselya’daki Larissa’da vefat etti. Altmış adet kitap yazdı. Günümüze ulaşan en meşhur eseri “Korpus Hipokratikus” kitabıdır.

Hipokrat, Tıp ilmini sır-gizem ve hurafelerden sıyırır; akılcı tıbbın temellerini atar. Getirdiği bilimsellikle cahiliye dönemi tedavi alışkanlıklarını geçersiz kılar. Hipokrat pratik tedavi uygulamalarıyla da Deontolojinin yani Hekimlik ahlakının temellerini atarak Tabiplere güven ve saygınlık kazandırır.

Hipokrat’tan dört asır sonra Bergama’da MS. 130’da doğan Galen, Anadolu Mısır ve Roma’da hasta tedavi eder. Gözlem ve deneysel çalışmalar yapar. “Tıbbın Kapıları” adlı eseriyle teoriden gerçeğe ulaşır. Deneysel Fizyolojinin kurucusudur. Roma Saray Hekimi olarak çalışmıştır. 80 yıllık ömründe ilk Spor Hekimi yahut Gladyatörlerin hekimi olmuştur. Onların motivasyonu için “Gladyatörün Sağlık Diyetini” hazırlamıştır. MS. 210 yılında Roma’da ölmüştür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum